"Yo siempre me había imaginado el paraíso bajo la especie de una biblioteca."
"Ben cenneti hep bir çeşit kütüphane olarak düşlemişimdir."
Jorge Louis Borges

7 Mart 2012 Çarşamba

AKŞAM GÜNEŞİ-WİLLİAM FAULKNER

Jefferson'da pazartesi gününün de haftanın diğer günlerinden farkı yoktu artık. Telefon ve elektrik şirketleri sokakları gölgeleyen güzelim çınar ağaçlarını, akasyaları ve akağaçları kesmiş, kazılan kaldırımlara üzüm kabartmalarıyla süslü çirkin demir direkler dikmişlerdi. Şimdi kentte bir de çamaşır yıkama servisi kurulmuştu. Pazartesi sabahları çamaşırhanenin adamları kapı kapı dolaşarak topladıkları kirli çamaşır torbalarını, bu iş için özel imal edilmiş motorlu rengârenk arabalarla taşıyorlardı; sabırsız sürücülerin, kulakları tırmalayan klakson gürültüleri, asfalta temas eden lastiklerin yırtılan ipek gibi çıkardıkları sesler eşliğinde kirli çamaşırlar hayaletler gibi kentin bir ucundan diğer ucuna uçuşuyorlardı. Eski günlerden kalan alışkanlıkla hâlâ beyazların çamaşırlarını yıkamaya devam eden zenci kadınlar bile toplama ve teslim işini artık otomobille yapıyorlardı.
Bundan on beş yıl önceyse, zenci mahallesindeki kulübelerin yanında yer alan kararmış çamaşır kazanlarıyla beyaz evlerin mutfak kapıları arasında mekik dokuyan zenci kadınlar, türbanlı başlarının üstüne yerleştirdikleri pamuk balyaları büyüklüğüne göre, onun iki eliyle pencerenin parmaklıklarına yapıştığını görmüşler. Hatta insanların birçoğu hapishanenin önünde durup onun şarkılarını dinlerken, gardiyan da onu susturmaya çalışıyormuş. Tanyeri ışıyana dek Nancy şarkı söylemeye devam etmiş. Gardiyan üst kattan gelen gürültüleri duyunca, yukarıya çıkmış ve Nancy'nin pencerenin parmaklıklarına kendini astığını görmüş. Onun viski içmediğini, kokain çektiğini gardiyandan öğrendik. Onun söylediğine bakılırsa, ancak kokainle kafa bulan zenci intihar etmeye kalkışırmış. Çünkü kokainle kafa bulan zenci artık zenci sayılmazmış.
Gardiyan ipleri kesip onun hayatını kurtarmış; sonra onu bir güzel kırbaçla dövmüş. Nancy sırtındaki giysisiyle kendini asmak istemiş. Onu tutukladıkları zaman sırtında giysisinden başka bir şey yokmuş, bu nedenle ellerini bağlamamışlar, zaten o da pencerenin parmaklıklarına yapışıp kalmış. Gardiyan gürü>-tüleri duyunca, yukarıya koşmuş ve Nancy'yi anadan doğma çıplak, karnı küçük bir balon gibi şişmiş, parmaklıklarda sallanırken bulmuş.
Dilsey kulübesinde hasta yatarken, yemeklerimizi Nancy pişirmeye başlamıştı. İşte o zaman onun önlüğünün altında karnının şiştiğini farketmiştik; babam o günlerde henüz Jesus'u evden kovmamıştı. Jesus devamlı mutfaktaki sobanın arkasında otururdu. Kara yüzündeki bıçak yarasının izi de kirli bir ipliğe benziyordu. Bir gün bize Nancy'nin giysinin altındaki karnının karpuz gibi şiştiğini söyledi.
Nancy, "Evet, ama bu karpuz senin bağından gelmedi," dedi.
Caddy, "Hangi bağdan geldi?" diye sordu.
Jesus, "Onun geldiği bağı ben kökünden keserim," dedi.
Nancy, "Çocukların önünde böyle konuşmaya utanmıyor musun?" diye onu azarladı. "Neden işinin başına dönmüyorsun? Haydi burada oyalanma. Çocukların önünde böyle konuşurken, Bay Jason'ın seni mutfakta yakalamasını mı istiyorsun?"
Caddy, "Nasıl konuşuyor? Hangi bağ?" diye sordu.
Jesus, "Ben beyaz adamın mutfağında oyalanamam, ama beyaz adam benim mutfağıma istediği zaman girebilir," dedi. "Beyaz adam evime girer, ben ona engel olamam. Beyaz adam benim evime gelmek isteyebilir, ama benim evim yoktur. Ona engel olamam, ama o da benim kıçıma tekme atamaz. Bunu yapamaz."
Dilsey hâlâ kulübesinde hasta yatıyordu. Babam Jesus'a bizim evimizden uzak durmasını söylemişti. Dilsey'in hastalığı uzun zamandır sürüyordu. Akşam yemeğinden sonra kütüphanede toplanmıştık.
Annem, "Nancy'nin mutfaktaki işi hâlâ bitmedi mi?" diye sordu. "Bu zamana kadar bulaşıkları çoktan yıkamış olması gerekirdi."
Babam, "Ouentin gidip baksın," dedi. "Git bak bakalım, Nancy işini bitirmiş mi. İşi bittiyse evine gidebilir."
Mutfağa gittim. Nancy bulaşıkları yıkamış, tabakları yerlerine yerleştirmiş, ateş söndürmüş, soğuk sobanın yanındaki iskemlede oturuyordu. Ben içeri girince yüzüme baktı.
"Annem işin bitti mi diye soruyor," dedim.
Nancy, "Evet, bitti," dedi, yüzüme bakmayı sürdürürken. "Bütün işler bitti." Hâlâ yüzüme bakıyordu.
"Ne var? Neden bana bakıyorsun?"
Nancy, "Ben bir zenciyim, ama zenci olmak benim suçum değil ki," dedi.
Dikkatle yüzüme bakıyordu. Onu sönmüş sobanın yanında otururken bırakıp kütüphaneye döndüm. Mutfağın sıcak ve neşeli bir yer olduğunu düşünürken sobanın sönmesi keyfimi kaçırmıştı. O saatte soba sönmüş, bulaşıklar yıkanmış, tabaklar yerine kalkmıştı. İnsanın canı o saatte bir şey yemek istemiyordu.
Annem, "İşini bitirmiş mi?" diye sordu.
"Evet, efendim."
Annem, "Şimdi ne yapıyor?" diye sordu.
"İşi bitmiş. Hiçbir şey yapmıyor."
Babam, "Ben gider bakarım," dedi.
Caddy, "Belki Jesus'un gelip onu eve götürmesini bekliyor," dedi.
"Jesus gitti," dedim. Nancy bir sabah uyanınca Jesus'u yanında bulmadığını, onun gittiğini bize anlatmıştı.
Nancy, "Beni terketti," demişti. "Beni burada bıraktı. Memp-his'e gitti. Sanırım peşine düşen kent polisinden kaçtı."
Babam, "Hele şükür ondan kurtulduk," demişti. "Dilerim hiç geri dönmez."
Jason, "Nancy karanlıktan korkuyor," dedi.
Caddy, "Sen de korkuyorsun," diye yanıt verdi.
Jason, "Hayır, korkmuyorum," diye karşı koydu.
Caddy, "Korkak kedi," diye onunla alay etti.
Jason, "Korkak değilim," dedi.
Annem, "Candace, sus!" diye onu azarladı. Babam mutfaktan geri döndü.
"Nancy'yi kulübesine kadar götüreceğim. Jesus'un geri döndüğünü söyledi."
Annem, "Onu görmüş mü?" diye sordu.
"Hayır, zencilerden biri onun kente döndüğünü haber vermiş. Geç kalmam, hemen dönerim."
Annem, "Nancy'yi eve götürmek için beni yalnız mı bırakıyorsun? Onun can güvenliği benimkinden daha mı önemli?" diye babama söylendi.
Babam, "Hemen dönerim," dedi.

"O zenci herif bu taraflarda dolaşırken, çocukları korumasız mı bırakacaksın?"
Caddy, "Ben de gelmek istiyorum. Baba, izin ver, ben de geleyim," dedi.
Jason, "Ben de gelmek istiyorum," dedi.
Annem, "Jason!" diye bağırdı. Sesinin tonundan kime bağırdığı anlaşılıyordu. Bütün gün babamın onu çok sinirlendirecek bir şey yapacağını düşünür, bir süre sonra babamın onun düşüncelerini okuyacağını bilirdi. Ben sesimi çıkarmadım. Çünkü babam ve ben biliyorduk ki, eğer annem o anda benim onunla birlikte kalmamı aklından geçiriyorsa, ne yapıp edip babamı ikna edecek ve onlarla gitmemi engelleyecekti. Bu nedenle babam benden yana bakmıyordu. Ben ailenin en büyük çocuğuydum. Dokuz yaşındaydım. Caddy yedi, Jason'sa beş yaşındaydı.
Babam, "Saçma, hemen döneceğiz," dedi.
Nancy şapkasını giymişti. Patika yolda ilerlerken, "Jesus bana hep iyi davranmıştır," dedi. "Cebinde iki doları olsa bir dolarını bana verirdi." Yolumuza devam ettik. Nancy, "Şu karanlık yolu geçtikten sonra, tek başıma giderim," dedi.
Yol gerçekten çok karanlıktı. Caddy, "Cadılar Bayramı'nda Jason işte burada çok korktu," dedi.
Jason, "Hayır, korkmadım," diye yanıt verdi.
Babam, "Rachel Teyze ona söz geçiremiyor mu?" diye sordu. Rachel Teyze yaşlı bir kadındı. Nancy'nin kulübesinin arkasındaki kulübede tek başına yaşıyordu. Saçları iyice ağarmıştı. Bütün gün kulübesinin önünde oturur, purosunu tuttururdu; artık çalışmıyordu. Kimileri onun Jesus'un annesi olduğunu söylerdi. Bazı kez o da bu sözü doğrulardı, ama bazen de Jesus'la uzaktan yakından bir akrabalığı olmadığını söylerdi.
Caddy, "Evet, korktun. Sen Frony'den daha korkaksın. Hatta T.P'den daha korkaksın. Zencilerden daha korkaksın," dedi.
Nancy, "Hiç kimse onunla başa çıkamıyor," dedi. "Onun içindeki şeytanı benim uyandırdığımı ve artık hiç kimsenin içindeki o şeytanı başaramayacağını söylüyor."
Babam, "Artık, o gitti," dedi. "Bundan böyle korkmana gerek yok. Eğer beyaz adamları da rahat bırakırsan korkmana hiç gerek yok."
Caddy, "Hangi beyaz adamları rahat bırakacak? Onları nasıl rahat bırakacak?" diye sordu.
Nancy, "O hiçbir yere gitmedi," dedi. "Onun burada olduğunu hissediyorum. Şimdi burada olduğunu bile hissediyorum. Konuştuklarımızın her kelimesini duyduğunu biliyorum. Bir yere saklanmış, bekliyor. Bıçak gibi keskin dilli o adamı.asla tekrar^ görmeyeceğim. Gömleğinin altına sakladığı bıçağını sırtıma saplarsa hiç şaşırmayacağım."
Jason, "Korkmamıştım," dedi.
Babam, "Eğer namusunla otursaydın, başına bu işler gelmeyecekti," dedi. "Ama şimdi her şey düzeldi. Herhalde şimdi Saint Louis'e varmıştır. Belki de tekrar evlenip seni unutmuştur bile."
Nancy, "Eğer evlenmişse, dua etsin de onu elime geçirme-yeyim," dedi. "Başına bela olurum. O kadına sarıldığını görürsem, kolunu koparır, başını uçururum. Kadının da karnını deşerim ve..."
Babam, "Hişşşt," dedi.
Caddy, "Nancy, kimin karnını deşeceksin?" diye sordu.
Jason, "Hiç korkmadım, bu karanlık yolda tek başıma yürüyebilirim," dedi.
Caddy, "Evet, yürürsün," dedi. "Eğer biz yanında olmasaydık bir adım bile atamazdın,"

Dilsey hasta yatağından hâlâ kal kamam işti. Nancy'yi her gece evine götürüyorduk, ama bir gün annem, "Beni tek başıma bırakıp korkak zenciyi her gece evine götürmeye daha ne kadar devan edeceksiniz?" diye karşı koydu.
Nancy için mutfağa bir yer yatağı serdik. Bir gece garip bir sesle uykudan uyandık. Karanlık merdivenlerden yukarıya yükselen ses ne şarkı söylemeye, ne de ağlamaya benziyordu. Annemin odasının ışığı yandı ve babam koridora çıkıp arka merdivenlerden aşağıya indi. Caddy'yle ben de koridora çıktık. Çıplak ayakla bastığımız yer çok soğuktu. Aşağıdan gelen sesleri dinlerken ayaklarımız üşüdü. Zencilerin şarkı söylerken veya ağlarken çıkardıkları seslere benzemiyordu.
Sonra ses birdenbire kesildi. Babamın merdivenlerden aşağıya indiğini duyunca sahanlığa koştuk. Aynı ses tekrar merdivenlerden yukarıya yükseldi. Duvara dayanan Nancy'nin karanlıkta parlayan gözlerini gördük. Sanki kocaman bir kedi duvara dayanmış bize bakıyordu. Nancy'nin gözleri kedi gözü gibi parlıyordu. Merdivenlerden indik. Onun yanına gidince sustu. Babam elinde tabancasıyla mutfaktan çıkana kadar orada bekledik. Sonra babam Nancy'yle birlikte tekrar mutfağa gitti ve onun yer yatağını yukarıya çıkardı.
Nancy'nin yer yatağını bizim odaya serdik. Annemin odasındaki ışık sönünce, yine Nancy'nin kedi gözü gibi parlayan gözlerini gördük. Caddy, "Nancy, uyuyor musun?" diye fısıldadı.
Nacy de bir şeyler fısıldadı, ama ah mı ya da hayır mı, dedi bilmiyorum. Zaten söylediklerini hiç kimse anlamamıştı. Sanki Nancy orada değildi ve o sözleri hiç söylememişti. Hani insan uzun süre güneşe baktıktan sonra gözlerini kapatınca, güneşi görmediği halde gözleri kamaşır ya, ben de merdivenin başında Nancy'nin gözlerine öylesine dikkatle bakmıştım ki, sanki gözleri gözbebeklerimin içine yer etmişti. Nancy, "Jesus, Je-sus," diye fısıldadı.
Caddy, "Jesus mu geldi? Mutfağa gelen o muydu?" diye sordu.
Nancy, "Jeeeeeeeesus," diye öyle bir içini çekti ki, sonunda sesi kibrit veya mum gibi söndü.
"Diğer Jesus'dan söz ediyor," dedim.
Caddy fısıldadı. "Nancy, bizi görüyor musun? Bizim gözlerimizi de görebiliyor musun?"
Nancy, "Tanrı bilir, Tanrı bilir, ben bir zenciden başka bir şey değilim," dedi.
Caddy fısıltıyla, "Mutfakta ne gördün? İçeri girmek isteyen neydi?" diye sordu.
Nancy, "Tanrı bilir," dedi. Gözleri ışıl ışıl parlıyordu. "Tanrı bilir."
Dilsey iyileşti ve yemekleri pişirmeye başladı. Babam ona, "Bir iki gün daha yataktan çıkmasan iyi olur," dedi.
Dilsey, "Niçin? Bir gün daha yatsam mutfağın altı üstüne gelecek. Haydi şimdi çık buradan. Mutfağımı düzene koyayım," dedi.
Akşam yemeğini de Dilsey pişirdi. Ve o gece, hava kararmadan önce Nancy mutfağa geldi.
Dilsey, "Onun geri döndüğünü nereden biliyorsun? Onu görmedin ki," dedi.
Jason, "Jesus zenci," dedi.
Nancy, "Onun varlığını hissediyorum. Dışarda, çukurun içinde pusu kurduğunu hissediyorum," dedi.
Dilsey, "Bu gece mi? Bu gece burada mı?" diye sordu.
Jason, "Dilsey de zenci," dedi.
Dilsey, "Bir şeyler yemeye çalış," dedi.
Nancy, "Canım istemiyor," diye yanıt verdi.

Jason, "Ben zenci değilim," dedi.
Dilsey, "Al kahve iç," dedi ve Nancy'ye bir fincan kahve doldurdu. "Bu gece burada olduğunu biliyor musun? Bu gece burada olduğunu nerden biliyorsun?"
Nancy, "Biliyorum," dedi. "Orada beklediğini biliyorum. Onunla uzun yıllar birlikte yaşadım. Onun aklından geçenleri okurum."
Dilsey, "Biraz kahve iç," dedi yine. Fincanı ağzına götüren Nancy'nin lastik gibi uzayan dudakları tıpkı kara yılana benziyordu. Sanki kara dudaklarının rengi fincanın içindeki kahveye yansımıştı.
Jason, "Ben zenci değilim. Nancy, sen zenci misin?" dedi
Nancy, "Çocuk, ben cehennemde doğdum. Ve pek yakında doğduğum yere döneceğim," dedi.
Nancy kahvesini içmeye başladı. İki avucunun içinde tuttuğu fincandan kahvesini yudumlarken, yine o garip sesi çıkardı. Fincanın içine üfürünce, kahve ellerine ve giysisinin üstüne sıçradı. Dirseklerini dizlerine dayamış, kahve fincanı avuçlarının içinde, oturduğu yerden gözlerini bize dikmiş, garip sesle inliyordu.
Jason, "Nancy'ye bakın," dedi. Artık Dilsey iyileşti. Nancy bize yemek pişiremeyecek."
Dilsey, "Sus, konuşma," dedi. Nancy avuçlarının içinde kahve fincanını tutarken, bir yandan bize bakıyor, bir yandan da garip sesler çıkarıyordu. Biri bize bakan, diğeri de garip sesler çıkaran iki ayrı kişi gibiydi. Dilsey, "Neden Bay Jason'ın polise haber vermesini istemiyorsun?" diye sorunca, Nancy sustu ve koyu kahverengi ellerinin arasındaki fincana baktı. Tekrar kahve içmeyi denedi, ama yine kahve ellerine ve giysisine dökülünce fincanı elinden bıraktı. Jason dikkatle ona bakıyordu.
Nancy, "Yutamıyorum, yudumlar boğazımdan geçmiyor," dedi.
Dilsey, "Haydi kulübeye git. Frony sana yer yatağı hazırlar. Ben de birazdan geleceğim," dedi.
Nancy, "Zencilerin hiçbiri onu durduramaz," dedi.
Dilsey, "Sanırım," dedi ve Nancy'e baktı. "Sanırım onunla hiç kimse başa çıkamaz. Peki, şimdi ne yapacaksın?"
Nancy bize baktı. Hareket etmeye korkuyormuş, sanki yitirecek zamanı yokmuş gibi bize bakıyordu. Aynı anda üçümüzün yüzüne bakıyordu. "Sizin odanızda yattığım geceyi anımsıyor musunuz?" diye sordu. Ertesi gün erkenden uyandığımız zaman, onun yatağında oynadığımız oyunları anlattı. Babam uyanıp kahvaltıya inene kadar onun yatağında sessizce oynadığımız oyunlardan söz etti. Sonra, "Haydi gidip bu gece burada kalmam için annenizden izin alın. Yer yatağına gerek yok. Hep birlikte yine oyun oynarız," dedk
Caddy'yle Jason annemden izin istemeye gittiler. Annem öfkeyle, "Zencilerin yatak odasında uyumalarına izin veremem," deyince, Jason ağlamaya başladı. Annem eğer ağlamayı kesmezse üç gün tatlı yiyemeyeceğini söyleyene kadar ağladı. Dilsey çikolatalı kek pişirirse Jason ağlamayı keseceğini söyledi. Babam bizi seyrediyordu.
Annem, "Neden bir şeyler yapmıyorsun? Polisler ne güne duruyor?" diye sordu.
Caddy, "Nancy neden Jesus'dan korkuyor? Anne, babamdan korkuyor musun?" diye sordu.
Babam, "Polisler ne yapabilir ki? Eğer Nancy onu görme-diyse, polisler onu nasıl bulacak?" dedi.
Annem, "Öyleyse neden korkuyor?" diye sordu.
"Burada olduğunu söylüyor. Bu gece buraya geleceğini söylüyor."

Annem, "Ama biz vergi ödüyoruz. Sen zenci kadını evine götürürken, ben bu koca evde tek başıma kalacağım," dedi.
Babam, "Sokaklarda elimde bıçakla dolaşmadığımı biliyorsun," diye yanıt verdi.
Jason, "Eğer Dilsey çikolatalı kek pişirirse ağlamayacağım," dedi. Annem bizi odadan kovdu. Babam da ağlamayı kesmezse Jason'a çikolatalı kek yerine iyi bir sopa çekeceğini söyledi. Mutfağa gittik ve Nancy'ye durumu anlattık.
Caddy, "Babam evine gidip kapını kilitlemeni ve korkmamanı söyledi," dedi. "Nancy, neden korkmayacaksın? Jesus sana kızdı mı?" Nancy kahve fincanını tekrar avuçlarının arasına almıştı. Dirseklerini dizlerine dayamış, avucunun içindeki kahve fincanını iki dizinin arasında tutuyordu. Caddy, "Jesus'u sinirlendirecek ne yaptın?" diye sorunca, Nancy elindeki fincanı yere düşürdü. Fincan kırılmadı, ama içindeki kahve yerlere döküldü. Nancy fincanı hâlâ avuçlarının içinde tutuyormuş gibi oturuyordu. Alçak sesle yine garip sesler çıkarmaya başladı. Şarkı söylemeye hem benziyor, hem benzemiyordu. Ona hayretle baka-kaldık.
Dilsey, "Haydi, sus bakalım. Kendine gel. Sen burada bekle. Seni eve götürmesi için Versh'i çağıracağım," dedi ve dışarı çıktı.
Biz hayretle Nancy'ye bakmaya devam ediyorduk. Omuzları titriyordu, ama artık o garip sesi çıkarmıyordu. Hayretle ona bakmayı sürdürdük.
Caddy, "Jesus sana ne yapacak? Artık o buradan çok uzaklara gitti," dedi.
Nancy bizim yüzümüze baktı. "Sizin odanızda kaldığım gece çok eğlendik, değil mi?" diye sordu.
Jason, "Ben eğlenmedim, hiç eğlenmedim," dedi.
Caddy, "Sen annemin odasında uyuyordun. Bizim yanımızda değildin," dedi.
Nancy, "Haydi benim eve gidip hep beraber eğlenelim," dedi.
"Annem izin vermez. Zaten çok geç oldu," dedim.
Nancy, "Annene söyleme. Yarın sabah söyleriz, bize kızmaz," dedi.
Caddy, "Gitmemiz için bize izin vermedi," dedi.
"Ondan izin istemedik ki," diye söze karıştım.
Jason, "Eğer giderseniz anneme söylerim," dedi.
Nancy, "Çok eğleniriz. Benim evime gelmenize anneniz kızmaz. Uzun zamandır sizin yanınızda çalışıyorum. Evime gelmenize kızmazlar," dedi.
Caddy, "Ben korkmam gelirim, ama Jason korkar ve anneme haber verir," dedi.
Jason," Hayır söylemem," dedi.
Caddy, "Evet, söylersin. Söylersin," diye onu kızdırdı.
Jason, "Hayır söylemem, zaten korkmuyorum," diye yanıt verdi.
Nancy, "Jason benimle birlikte gelmeye korkmuyor. Kork-muyorsun değil mi, Jason?" dedi
Caddy, "Jason anneme söyleyecek," dedi. Patika zifiri karanlıktı. Çayıra açılan kapıdan geçtik. "Şu kapının arkasından birisi önümüze çıksa, Jason korkudan avazı çıktığı kadar bağırır."
Jason, "Hayır, bağırmam," dedi. Patikada ilerlerken, Nancy yüksek sesle konuşuyordu.
Caddy, "Nancy, neden bağırarak konuşuyorsun?" diye sordu.
Nancy, "Kim; ben mi?" diye sordu, "ûuentin, Jason, Caddy yüksek sesle bağırarak konuştuğumu söylüyor."

Caddy, "Tabii, sanki dört beş kişiyle konuşur gibi bağırıyorsun, sanki babam da buradaymış gibi bağırıyorsun," dedi.
Nancy, "Bay Jason, ben yüksek sesle bağırarak mı konuşuyorum?" diye sordu.
"Nancy, Jason'a 'Bayım,' dedi," diye Caddy alay etti.
Nancy, "Bakın, Caddy, ûuentin ve Jason, konuşurken siz de bağırıyorsunuz," dedi.
Caddy, "Hayır biz bağırmıyoruz," diye karşı koydu. "Konuşurken babam gibi sen bağırıyorsun..."
Nancy, "Hişşt, susun. Bay Jason, susun," dedi.
"Nancy, Jason'a 'Bayım,' dedi..."
"Hişşt," dedi yine Nancy. Çukurdan geçerken bağırarak konuşuyordu. Sonra başının üstünde çamaşır bohçasıyla eğildiği çitin önüne gelince, yere çömelip çitin altından geçtik ve koşar adımlarla Nancy'nin evine geldik. Nancy kapıyı açtı. Evin içi gazyağı lambası gibi, Nancy de lambanın fitili gibi kokuyordu. Sanki kokmak için birbirlerini bekliyorlardı. Nancy lambayı yaktı ve kapıyı kapatıp sürgüledi. Sonra yüksek sesle konuşmayı kesip yüzümüze baktı.
Caddy, "Şimdi ne yapacağız?" diye sordu.
Nancy, "Ne yapmak istiyorsunuz?" dedi.
"Çok eğleneceğimizi söylemiştin," dedi Caddy.
Nancy'nin evinde bir şey vardı; onun ve evin kokusunun dışında başka bir koku daha vardı. Jason bile bunun farkına varınca, "Burada kalmak istemiyorum. Eve gitmek istiyorum," dedi.
"Git öyleyse," dedi Caddy.
Jason, "Tek başıma gitmek istemiyorum," dedi.
Nancy, "Haydi çok eğleneceğiz," diye onu oyalamaya çalıştı.
Caddy, "Nasıl?" diye sordu.
Nancy kapının yanında durmuş, sanki bizi görmüyormuş gibi boş gözlerle bize bakıyordu. "Ne yapmak istiyorsunuz?" diye sordu.
Caddy, "Bize masal anlat. Masal anlatabilir misin?" dedi.
"Evet."
Caddy, "Öyleyse anlat," dedi. Nancy'nin yüzüne baktık. "Masal bilmiyorsun."
Nancy, "Evet, biliyorum," dedi.
Ocağın karşısındaki koltuğa oturdu. Sönmekte olan ateşi canlandırınca, alevler yükseldi. Ve bize masal anlatmaya başladı. Konuşurken yüzümüze bakıyordu, ama bizi görmüyordu. Sesi de ona ait değildi. Sanki kendisi kulübenin dışında, başının üstünde balon gibi kocaman çamaşır bohçasıyla dikenli telin önünde eğilmişti de, sesi kulübenin içindeymiş gibiydi. "Böylece kraliçe kötü adamın saklandığı çukura doğru yürümüş ve, 'Eğer şu çukuru geçebilirsem,' diye söylenmiş..."
Caddy, "Ne çukuru?" diye sordu. "Dışardaki çukur gibi mi? Kraliçe neden çukura girmiş?"
Nancy, "Evine gitmek için," diye yanıt verdi. Sonra yüzümüze baktı. "Evine gidip kapıyı sürgülemek için çukurdan geçmesi gerekiyormuş."
Caddy, "Neden evine gidip kapıyı sürgülemek istiyormuş?" diye sordu.
Nancy sustu ve yüzümüze baktı. Nancy'nin kucağında oturan Jason'ın bacakları pantolonun paçalarından sarkıyordu. "Bu güzel bir masal değil, ben eve gitmek istiyorum," dedi.
Caddy, "Evet, eve gitsek iyi olacak," diyerek oturduğu yerden ayağa kalktı. "Bizi aramaya başlamışlardır." Kapıya doğru yürüdü.

Nancy, "Hayır, sakın kapıyı açma," dedi ve yerinden kalkıp telaşla Caddy'nin yanına gitti. Kapıya ve sürgüye elini sürmedi.
Caddy, "Neden?" diye sordu.
Nancy, "Lambanın yanına gel," dedi. "Şimdi çok eğleneceğiz. Gitmene gerek yok."
Caddy, "Eğer çok eğlenemezsek gitmemiz gerek," dedi ve Nancy'yle birlikte lambanın yanına geldi.
Jason, "Ben eve gitmek istiyorum. Eve gidince her şeyi anlatacağım," dedi.
"Başka bir masal biliyorum." Nancy lambanın yanında durmuş, sanki burnunun ucunda dengelediği sopayı gözleriyle izliyormuş gibi Caddy'ye bakıyordu. Caddy'yi görmek için aşağı bakması gerekiyordu, ama o burnunun ucunda dengelediği sopaya bakarmış gibi bakıyordu.
Jason, "Hayır, ben dinlemeyeceğim, yeri tekmeleyeceğim," dedi.
Nancy, "Bu çok güzel bir masal," dedi. "Az önce anlattığım masaldan daha güzel."
Caddy, "Masal ne hakkında?" diye sordu. Nancy lambanın yanında duruyordu. Koyu kahverengi uzun elini lambanın üstüne koymuştu.
Caddy, "Sıcak lambanın şişesini tutuyorsun, elin yanmıyor mu?" diye sordu.
Nancy lambanın şişesini tutan eline baktı ve ağır ağır elini çekti. Sanki bileğine iple bağlanmış gibi duran elini ovuşturarak Caddy'ye bakıyordu.
Caddy, "Haydi bir şey yapalım," dedi.
Jason, "Ben eve gitmek istiyorum," diye vızıldandı.
Nancy, "Patlamış mısırım var," dedi ve Caddy'yle Jason'a, sonra da bana ve sonra tekrar Caddy'ye baktı. "Patlamış mısırım var."
Jason, "Patlamış mısır istemiyorum, şekeri yeğlerim," dedi.
Nancy ona baktı ve kahverengi cansız ellerini ovuşturarak, "Tavayı sen tutarsın," dedi.
Jason, "Pekâlâ, eğer tavayı tutarsam burada kalırım. Caddy tavayı tutmayacak. Eğer tavayı Caddy tutarsa tekrar beni eve götürün diye tutturacağım," dedi.
Nancy ateşi canlandırdı. Caddy, "Nancy'ye bakın, elini ateşin içine soktu," dedi. "Nancy, senin derdin ne?"
Nancy, "Mısır patlatacağız," dedi. "Biraz mısırım var." Yatağın altından tavayı çıkardı. Tavanın kırık olduğunu gören Jason "Mısır patlatamayacağız," diye ağlamaya başladı.
Caddy, "Artık eve gitmeliyiz, haydi, Quentin, gidelim," dedi.
Nancy, "Durun, durun. Tavayı onarabilirim. Onarmamı istemiyor musunuz?" dedi.
Caddy, "Hayır istemiyoruz. Zaten çok geç oldu," diye yanıt verdi.
Nancy, "Jason, bana yardım et, bana yardım etmek istemiyor musun?" dedi.
Jason, "Hayır, eve gitmek istiyorum," diye tutturdu.
Nancy, "Hişşt, sus," dedi. "Sus ve bana bak. Tavayı onarın-ca Jason mısırı patlatacak." Tavayı bir parça telle bağladı.
Caddy, "O tel tutmaz," dedi.
Nancy, "Evet, tutar," diye iddia etti. "Bak görürüsün. Biraz mısır ayıklamama yardım et."
Yatağın altından çıkardığı mısırları tavanın içine ayıkladık. Sonra Nancy'nin yardımıyla Jason mısır dolu tavayı ateşe sürdü.
"Mısırlar patlamıyor, ben eve gitmek istiyorum," diye Jason vızıldandı.
Nancy, "Biraz bekle. Şimdi patlamaya başlayacaklar. O zaman çok eğleneceğiz," dedi.

Nancy ateşin yanında oturuyordu. Fitili çok açılan lamba tütmeye başlayınca, "Lambanın fitilini neden biraz indirmiyorsun?" diye sordum.
"Ziyanı yok. Lambanın şişesini sonra temizlerim. Biraz bekleyin. Mısırlar patlamaya başlayacak."
Caddy, "Mısırların patlayacağını hiç sanmıyorum. Haydi, artık eve gidelim, bizi merak etmişlerdir," dedi.
"Hayır, mısırlar patlayacak. Dilsey onlara benimle birlikte olduğunuzu söyler. Uzun zamandır yanınızda çalışıyorum. Evime gelmenize kızmazlar. Şimdi, biraz bekleyin. Mısırlar patlamaya başlayacak."
Jason'ın gözüne duman kaçınca ağlamaya başladı. Tavayı ateşin üstüne düşürdü. Nancy ıslak bezle Jason'ın yüzünü sildi, ama o ağlamaya devam etti.
Nancy, "Hişşt sus, sus," dediyse de Jason susmadı. Caddy ateşin üstüne düşen mısır tavasını aldı,
"Baksana mısırlar yanmış. Nancy, biraz daha mısır getir," dedi.
Nancy, "Mısırların hepsini tavaya koydunuz mu?" diye sordu.
Caddy, "Evet," diye yanıt verdi. Nancy onun yüzüne baktı. Sonra tavayı elinden alıp içindeki yanmış mısırları önlüğüne boşalttı. Kahverengi uzun elleriyle mısırları ayıklamasını seyrettik.
Caddy, "Başka mısırın yok mu?" diye sordu.
"Evet, evet var. Bak bunlar yanmamış. Şimdi..."
Jason, "Ben eve gitmek istiyorum. Eve gidince anneme söyleyeceğim," diye başladı yine.
Caddy, "Susun," dedi. Hepimiz dikkatle dinledik. Nancy başını sürgülü kapıya çevirmişti. Lambanın kırmızı ışığı gözlerine yansıyordu. Caddy, "Birisi geliyor," dedi.

Ateşin karşısında iki elini dizlerinin arasından sarkıtarak oturan Nancy'nin yüzünden birdenbire ter boşandı ve usul usul garip sesler çıkarmaya başladı. Yüzünden çenesine doğru akan ter damlaları birer kıvılcıma benziyordu. "Ağlamıyor," dedim.
Nancy, "Hayır, ağlamıyorum," dedi ve gözlerini kapattı. "Hayır, ağlamıyorum," diye yineledikten sonra, "Kim var orada?" diye sordu.
Caddy, "Bilmiyorum," dedi. Kapının yanına gidip dışarıya baktı. "Artık gitmemiz gerek, babam geliyor."
Jason, "Beni buraya zorla getirdiğinizi söyleyeceğim," dedi.
Nancy'nin yüzünden hâlâ oluk gibi ter akıyordu. Kımıldamadan ateşin karşısında oturuyordu. "Beni dinleyin. Babanıza çok eğlendiğimizi söyleyin. Yarın sabaha kadar size iyi bakacağımı söyleyin. Sizinle birlikte eve dönüp yerde yatabileceğimi söyleyin. Yer yatağına filan gerek yok. Döşemenin üstünde yatarım. Geçen seferki gibi çok eğleneceğiz. Çok eğlenmiştik, değil mi?"
Jason, "Hayır, ben hiç eğlenmemiştim. Benim canımı yaktın. Gözüme duman kaçırdığını babama söyleyeceğim," dedi.
Babam içeriye girdi ve bize baktı. Oturmaya devam eden Nancy, "Haydi, söyleyin ona," dedi.
Jason, "Caddy bizi buraya zorla getirdi, ben gelmek istemiyordum," dedi.
Babam ateşin yanına yaklaştı. Nancy başını kaldırıp ona baktı. Babam, "Rachel Teyze'nin evinde kalamaz mısın?" diye sordu. İki elini dizlerinin arasından yere sarkıtan Nancy, babama bakmayı sürdürdü. Babam, "O buradan gitti. Yoksa onu görürdüm. Dışarda bir Allah'ın kulu yok," dedi.

Nancy, "Çukurun içinde saklanıyor," diye yanıt verdi. "Orada, çukurun içinde pusu kurmuş bekliyor."
Babam, "Saçmalama," diyerek Nancy'ye baktı. "Onun orada olduğunu nereden biliyorsun?"
Nancy, "İşaretini gördüm," dedi.
"Ne işareti?"
"Eve gelince masanın üstüne bıraktığı işareti gördüm. Üstündeki etten kanlar akan yaban domuzu kemiğini lambanın yanına bırakmıştı. Dışarda bekliyor. Siz bu kapıdan çıkınca, beni temize havale edecek."
Caddy, "Nancy, nereye temize havale edecek?" diye sordu.
Jason, "Ben çenesi düşük bir çocuk değilim," dedi.
Babam, "Saçmalama," dedi.
Nancy, "Evet, dışarda pusu kurmuş bekliyor. Şu anda pencereden bizi gözetliyor. Siz kapıdan çıkar çıkmaz, ben öbür dünyayı boylayacağım."
Babam, "Saçmalama," dedi. "Kapını kilitle, seni Rachel Teyze'nin evine götürelim."
Nancy, "Bunun bir yararı yok," dedi. Artık babamın yüzüne bakmıyordu, ama babam başını eğmiş onun cansızca hareket eden uzun ellerine bakıyordu. "Bu işi uzatmanın bir âlemi yok."
Babam, "O zaman ne yapmak istiyorsun?" diye sordu.
Nancy, "Bilmiyorum," diye yanıt verdi. "Ertelemekten başka bir şey yapamam. Bunun da bana bir yararı yok. Sanırım o bana ait. Sanırım bana ait olmayan bir şeyi verecek."
Caddy, "Ne verecek? Sana ait olmayan ne?" diye sordu.
Babam, "Hiçbir şey değil. Haydi hepinizin yatağınızda olması gerek," dedi.
Jason, "Caddy beni buraya zorla getirdi," diye vızıldandı.
Babam, "Haydi Rachel Teyze'nin evine git," dedi.
Ateşin karşısında, uzun ellerini bacaklarının arasından yere sarkıtan Nancy, "Yararı yok," dedi. Hatta sizin mutfakta bile güvencede değilim. Çocuklarınla aynı odada yerde yatarken bile güvencede değilim. Ertesi sabah bir de bakacaksın ki, ben kanlar içinde..."
Babam, "Hişşt sus," dedi. "Kapını kilitle ve lambayı söndürüp yat."
Nancy, "Karanlıktan korkuyorum," dedi. "Karanlıkta olmasından korkuyorum."
Babam, "Yani bütün gece lambayı yakıp oturacak mısın?" diye sorunca, ateşin yanında oturan Nancy ellerini dizlerinin arasından yere sarkıtıp tekrar o garip sesi çıkarmaya başladı. Babam, "Ah, Allah kahretsin," dedi. "Haydi gelin çocuklar, uyku vakti geldi."
Nancy, "Siz eve gidince, ben de öbür dünyayı boylayacağım," dedi. Artık alçak sesle konuşuyordu. Elleri gibi yüzünde de huzur dolu bir ifade vardı. "Zaten, Bay Lovelady kefen paramı biriktirdi." Kısa boylu, pis bir adam olan Bay Lovelady, her cumartesi sabahı kulübelerin ya da mutfakların kapısını çalar ve zencilerden on beş sent sigorta parası toplardı. Karısıyla birlikte otelde yaşıyordu. Fakat günün birinde karısı intihar etti. Küçük bir kız çocukları vardı. Bay Lovelady çocuğu alıp bir süre ortadan kayboldu. Birkaç hafta sonra tek başına geri döndü. Cumartesi sabahları onun arka yollarda ve patikalarda dolaştığını görüyorduk.
Babam, "Saçmalama," dedi. "Yarın sabah seni yine mutfakta göreceğim."
Nancy, "Sanırım sen göreceğini göreceksin, ama ne göreceğini Tanrı bilir," dedi.
Biz yanından ayrılırken Nancy hâlâ ateşin başında oturuyordu.
Babam, "Haydi kalk, kapıyı kapat, sürgüyü çek," dedi. Ama Nancy yerinden kımıldamadı. Başını kaldırıp tekrar yüzümüze de bakmadı. Lambanın yanında sessizce oturmaya devam etti. Karanlık yolda biraz ilerledikten sonra dönüp bakınca, kulübenin açık kapısından Nancy'nin oturduğunu gördük.
Caddy, "Baba, ne? Ne olacak?" diye sordu.
Babam, "Hiçbir şey olmayacak," diye yanıt verdi. Babam Jason'ı omuzlarına oturtmuştu. Bu nedenle Jason'ın boyu hepimizden uzundu. Çukura inince etrafı dinledim. Hiçbir ses duyamadım. Ay bulutların arasına karışmıştı. Karanlıkta iyice göremi-yordum.
Caddy, "Eğer Jesus çukurun içinde saklanıyorsa, bizi görebilir, değil mi?" diye sordu.
Babam, "O buradan gitti," dedi. "Uzun zaman önce çok uzaklara gitti."
Babamın omzunda oturan Jason, "Beni buraya zorla getirdiniz," diye bağırdı; havada babamın biri büyük, biri küçük sanki iki kafası vardı. "Ben gelmek istemiyordum."
Çukurdan çıktık. Nancy'nin evini ve kapısının açık olduğunu görebiliyorduk. Ateşin yanında bitkin bir halde oturmaya devam ediyordu. "Çok yorgunum," dedi. "Zenci olmam benim suçum değil."
Onun söylediklerini duyabiliyorduk. Çünkü biz çukurdan çıkar çıkmaz hem şarkı söyler, hem de söylemez gibi o garip sesi çıkarmaya başlamıştı. "Baba, bundan sonra bizim çamaşırlarımızı kim yıkayacak?" diye sordum.
Babamın omzunda oturan Jason yüksek sesle, "Ben zenci değilim," diye bağırdı.
Caddy, "Sen zenciden daha kötüsün. Çenesi düşük bir mü-zevirsin. Şimdi karşımıza bir şey çıksa, zencilerden daha çok korkarsın," dedi.
Jason, "Hayır, korkmam," diye yanıt verdi.
Caddy, "Hemen ağlamaya başlarsın," diye alay etti.
Babam, "Caddy, sus," dedi.
Jason, "Hayır, ağlamam!" diye karşı koydu.
Caddy, "Korkak kedi," dedi.
Babam, "Candance!" diye bağırdı.

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

©2012 Kitap Önerisi


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
 
9