"Yo siempre me había imaginado el paraíso bajo la especie de una biblioteca."
"Ben cenneti hep bir çeşit kütüphane olarak düşlemişimdir."
Jorge Louis Borges

16 Mart 2012 Cuma

HEİNRİCH VON OFTERDİNGEN MAVİ ÇİÇEĞİN GİZEMİ-NOVALİS

Novalis tarafından yazılan Heinrich Von Ofterdingen kitabını incelemektesiniz.Heinrich Von Ofterdingen hakkında yorumları okuyup kitabın konusu, özeti, fiyatıhakkında bilgi edinebilirsiniz.

Açıklama : "Bu romandaki rüya motifi, rüyadaki mavi çiçek sembolü, daha sonra Alman Romantizminin neredeyse tanıtıcı işaretleri olmuş, edebiyat tarihine geçmiştir Bugünün edebiyat akımı Postmodernizmin atası sayılan Alman Romantizmini, tipik bir örneğinden tanımak isteyenlerin bu çeviriden tat alacaklarına inanıyorum" -Prof. Dr. Gürsel Aytaç *** "Friedrich von Hardenberg´in ( Novalis) "Heinrich von Ofterdingen" adlı bu yapıtı, Romantik Çağ´ın ana hatlarını ve yazarının felsefesini yansıtması bakımından edebiyat tarihinin önemli bir yapı taşıdır. Fragman niteliğinde olan roman, Novalis´in tüm dünya görüşünü kapsar.


Bir masal havasında gelişen olaylar, Orta Çağ´ın gezgin ozanı Heinrich von Ofterdingen´den esinlenerek yazılmış olmasına rağmen belgesellik iddiası taşımaz. Bir gencin şairlik mertebesine ulaşmak için geçtiği çeşitli evreleri anlatırken, aynı zamanda Romantik dünya görüşünün sözcülüğü görevini de üstlenir."

Ruhun gizemli kâşifleri
Novalis, kısa yaşamına sığdırdığı kıskanılası yapıtlar bıraktı ardında. Romantik sanatın belki de en önemli yapıtlarından birini 'Heinrich von Ofterdingen'i 1800'de bitirdiğinde yirmi sekiz yaşındaydı
FATİH BALKIŞ
Romantik dünyadan kopup gelen duygularla karşılaştığımızda içimizde doğayla özdeşleşen, rüyaların diliyle bütünleşen; kahramanlığın, parlak denizlerin, yıldızların ve koca bir düş âleminin varlığını hissederiz. Bulunduğumuz yerden bizi koparan, harekete geçiren ve ayaklarımızı yerden kesen bir esrime içinde küçük melek kanatlarından takmışız gibi hafifleriz. Kimi zaman bir şiirin, kimi zaman şövalyeler çağından kalan bir oyunun içinden doğar bu duygular. Her türlü akılcılığı ve katı gerçekliği reddetmeye zorlar bizi. Öyle de yaparız. Yaşam artık deri değiştirmiş gibidir. Parlak ve akıcıdır. Buzların üzerinde yürüdüğümüzde çıkan seslerde, yağmurun camlara dokunuşunda, rüzgârın dünyanın soluğunu ruhumuza üfleyen esişinde başka anlamlar aramaya başlarız. Her yandan kuşatılmış bir simgeler evrenine doğru sürükleniriz. Artık o evrenin bir parçasıyızdır ve zaman yalnızca tedirgin bir mum ışığı gibi arkamızda bıraktığımız karanlığın içinde bir başlangıç noktasıdır.
Romantikler, Almanya'da Goethe ve Schiller'in oluşturduğu bir edebi geleneğin izleyicisi olarak başlayan bir sürecin tuhaf kişilikleridir. Dünyayı ışıkla aydınlatmak yerine, karanlıkta bırakmak, salt gerçeklerin tartışıldığı bir dünya yerine gizlerin, alegorilerin hâkim olduğu bir evren yaratmak için yazarlar. Hobsbawm'ın aktardığına göre, Charles Noider, "insanın sıradan duygularından bıkıp usanmış yüreğinin bu son sığınağı, romantik biçem denen şeydir; toplumun moral koşullarına, yani aşırı derecede doymuş ve her ne pahasına olursa olsun duygulanmak isteyen kuşakların gereksinimlerine son derece uygun olarak, acayip bir şiirdir" der Romantizm için. Hegel'se, "Romantik sanatın özünü, sanat amacının özgür, somut olması ve tam da özünde bir tinsel ideanın yatması oluşturur ve tüm bunlar, dışa bakan gözden çok içe bakan gözle görülebilir" düşüncesindedir. Atalarının geleneklerinden kuşku duyan, Nordik mitolojiye, Antik Yunan ve Roma'ya hayran olan bu gençler hiç kuşkusuz cesur atılımlarıyla yeni bir dönemi başlatıyorlardı. Yalnızca Almanya'da değil, Blake, Keats, Byron ve Shelley'le İngiltere'de; Hugo, Musset, Noider gibi yazarlarla Fransa'da karşılığı bulan bir hareketti bu.
Novalis (1772-1801) işte böylesi bir dünyada yaşıyordu. Kısacık yaşamına sığdırdığı kıskanılası yapıtlar bıraktı ardında. Romantik sanatın belki de en önemli yapıtlarından birini Heinrich von Ofterdingen'i 1800'de bitirdiğinde yirmi sekiz yaşındaydı ve hukuktan teolojiye; felsefeden matematiğe kadar pekçok alanda bilgi sahibiydi. Sonsuz aşkı Sophie von Kühn'in on beş yaşında ölümüyle sarsılan dünyası ona mistik bir bakışın kapılarını araladı. Sophie'ye adanmış Geceye İlahiler bu arayışın, ölümün, gecenin mistik kavranışlarını içerir ve böylece aşk teması da yapıtlarının merkezine usulca yerleşir.

Şiiri keşfetme hikâyesi
Novalis'in Heinrich von Ofterdingen'i ve Goethe'nin Wilhelm Meister romanıyla birlikte Alman edebiyatının Bildungsroman ya da eğitim romanı diyebileceğimiz bir türün ilk yapıtlarını oluştuturlar. Daha sonra bu karakterler evrilerek Genç Törless, Tonio Kröger ve Jakop von Gunten gibi kahramanlara dönüşeceklerdir. Ancak bir ilk örnek olması açısından Heinrich hem Wilhelm Meister'dan hem de Genç Werther'den oldukça farklıdır. Heinrich aşkdaki bütünleşmeyi yaşamın bir tamamlayıcısı olarak görür. Ama onun yokluluğu ölümle doldurmak istemek gibi saf bir düşüncesi yoktur.
Heinrich, düşünde gördüğü 'mavi çiçek'in anlamını arayan bir gencin şiiri ve şairlik sanatını keşfetme hikâyesidir. Geçmişin değerlerini ancak bir yolculukla bulunacağını düşünen romantikler gibi, Heinrich de bundan payını alır. Annesiyle birlikte dedesinin yaşadığı topraklara, bir erginleme törenine doğru yola çıkar. Konakladıkları yerlerde insanlardan hikâyeler dinler, onların anlattığı masalların içinde kaybolur. Tanıştığı bir kızın hikâyesiyle yaşamına yeni bir yön verir. Heinrich'in ışıltısı herkesin dikkatini çeker. Yalnızca şiirin ne olduğuyla değil, dünyanın tüm gizlerine ve bilimlerine ilgi duyar. Daha yolculuğunun başında, ruhunun tamamlanması için ona genç kızlardan yönelecek ilgiye sırt çevirmemesi öğütlenir. Yaşamın bütün zerreciklerinden bir anlam çıkarmak, deneyimlerden ve masallardan kurulmuş bir dünyanın tek hâkimi olmak için yaşar.
Heinrich'in yaşamın iki yüzüne de saygı duymasını sağlayan tüccarlardır. Yalnızca ruhun değil, aklın da kendine açılan yolda bildiğince ilerlemesini savunurlar. Mağaranın içinde kitap okuyan adamdan "şairlerin anlattığı hikâye ve masallarda, hayatın esrarengiz ruhunda hissettikleri ince hisleri gizli bir zevKle" yaşaması gerektiğini öğrenir.
Gerçekten de Heinrich'in dünyasını tanımlamak için gerçekten bu kitabı enine boyuna okumak gerekiyor. Günle gecenin, doğuyla batının, hayatla ölümün yarattığı bir kaynaşmanın çocuğudur, Heinrich. Zekâsı ve algısı tüm bunları özümsemeye, anlamlandırmaya yeter. Gittiği her yerde kulağa çalınan şarkılar, masallar, ruhların, meleklerin ve düşlerin görünümleri bu dünyanın, varoluşun dayattığı bir katılıktan kurtarır onu. Giderek öze ve Tanrısal bir kavrayışa yakınlaşır.
Romanın yarım kalmış ikinci bölümünde Lessing ve Kant gibi düşünürlerin ana sorunsalları çevresinde sanat, irade ve akıl gibi kavramlar öne çıkarılır. Ama bu kavramlara onlarınkinden çok farklı açılımlar getirildiğini de söylemek gerek. Çünkü felsefi tartışmanın insani boyutu burada önemlidir. Heinrich yaşayarak ve görerek bunları deneyimler. Din olgusunun da tüm roman kişileri için belirleyici bir unsur olduğu göze çarpar. Hıristiyanlık ve Tanrı bütün insanın bütün eylemlerinin haklılığını kanıtlar: bu Haçlı Seferleri bile olsa.
Acılar yüceltilmeli
Romanın beşinci bölümünde bir madencinin anlattıklarını dikkatle dinleyen Heinrich, onun eşliğinde gittiği bir mağarada bir kitap bulur. Kitap bilmediği bir dilde yazılmıştır, ama resimler tıpatıp kendisine benzer. Yolculuğu boyunca karşılaştığı insanlar, hatta düşlerinde gördükleri de bu kitaptadır, ancak kitabın sonu eksiktir. Bu durum romanın bitirilmemiş olmasıyla ilahi bir biçimde özleşleşir ve gerçekten de biz okurlar için tekinsiz bir durum oluşturur. Heinrich'in kendi yazgısını göremeyişi gibi, bizler de yarım bırakılmış bu romanın sonunu asla öğrenemeyiz.
Novalis, üniversitede katıldığı Schiller'in derslerinden çok etkilenir. İnsanların tutkularını, vatan sevgisinin ve aşkın bütün değerlerin üzerinde olduğunu, Wallenstein gibi bir kahramanla tüm Avrupa'nın birleşebileceği düşüncesini onun oyunlarından öğrenir ve bu etkinin altında Hıristiyanlık ve Avrupa adında, Lutherci bölünmeden önceki mutlu dönemleri anlattığı bir bildiri yazar. Goethe ve Jean Paul'la tanışmış; Schlegel Kardeşler ve Çizmeli Kedi'nin yazarı Ludwig Tieck'le çok yakın dostluklar kurmuştur. Ama hiçbir zaman onlar kadar sosyal olamamıştır. Tıpkı bir trajedi kahramanı gibi yaşamda cezalandırılırken, aslında bir yandan da acılarla yüceltilmektedir.
Ludwig Tieck'in romanın sonuna eklenen açıklamaları biraz olsun Novalis'in niyetini açığa çıkarıyor. Ancak yine de son sözü onun sanatının özünü aktaran iki aforizmasına bırakmak gerekiyor: "Evrende yolculuk düşleri kuruyoruz, ama evren bizim içimizdedir; sonsuzluk, geçmiş ve gelecek içimizdedir ve başka hiçbir yerde değildir."
"Gizemli yol bizi kendi içimize götürür."

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

©2012 Kitap Önerisi


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
 
9