"Yo siempre me había imaginado el paraíso bajo la especie de una biblioteca."
"Ben cenneti hep bir çeşit kütüphane olarak düşlemişimdir."
Jorge Louis Borges

24 Mart 2012 Cumartesi

İMPARATORLUK ÇÖKERKEN İSTANBULDA BİR YAHUDİ AİLESİ-BRIGITTE PESKINE

1492'de İspanya'dan sürülen Yahudiler için İstanbul'un adı 20. Yüzyılın eşiğinde hala Konstantinopolis'tir. Rebecce Gatenyo bu şehirde, kuşakların birbirini izlediği ve benzeştiği bir buena familia'da (iyi aile) dünyaya gelir. Bu roman, Haliç kıyılarında donmuş gibi görünen zamana karşı bir sabırsızlık çığlığıdır. Üçlü bir laneti dile getirir; kadın, doğulu ve Yahudi olarak doğmuş olmanın sıkıntısıdır bu, bir de tarihin tuzağına düşmüş bir cemaate ait olmanın.
Doğduğu dünyanın ilerisinde olan, onun tarafından dışlanan Rebecca yaşamak için ihtiyaç duyduğu sevgiye ve kabule ulaşmayı başarabilecek mi?

*

Her şey İstanbul'da başladı


Brigitte Peskine'nin 'İstanbul'da Bir Yahudi Ailesi' adlı kitabında yarattığı Rebecca Gatégno'nun hikâyesi sürüyor. 1935-55 yılları arasında Yahudi soykırımına üç kıtadan birden bakıyor

17/02/2006

EFNAN ATMACA
Rebecca Gatégno'nun Haliç kıyısında başlayan hayatı Güney Amerika, Avrupa ve Amerika'da devam ediyor. Rebecca, Fransız yazar Brigitte Peskine'in bizi geçen yıl mart ayında yayımlanan İstanbul'da Bir Yahudi Ailesi adlı romanında tanıştırdığı kahraman. Yayımlandığı dönem uzun süre çok satanlar listesinde kalan kitabın kahramanı Rebecca üç laneti birden üzerinde taşıyan biri olarak sunulmuştu okura: Kadın, Yahudi ve Doğulu. Çünkü Rebecca, 1492'de İspanya'dan kovulan ve Osmanlı tarafından himaye edilen bir Yahudi aileye mensuptu. 20'nci yüzyılın başında Osmanlı topraklarında, kendi deyimiyle "O zaman Konstantinopolis derdik" İstanbul'da doğan Rebecca'nın öyküsü Osmanlı'nın gücünü kaybetmesi, Birinci Dünya Savaşı ve kitapta sık sık söz edilen sözde Ermeni soykırımı altında anlatılıyordu. Haliç kıyısında yaşarken savaşa tanıklık eden kahraman azınlıkların zorunlu göçleriyle devam ettiriyordu hayatını. İşte bu noktada da 'göçmenlik'i tartışıyordu Peskine. Çünkü yarattığı kahramanın ve mensup olduğu ailenin hikâyesi göçle başlıyordu ve kaderi göçle örülüyordu. İspanya'dan İstanbul'a kovulan cemaat huzur dolu yılların ardından savaşla birlikte kaderleri olan 'göç'le yeniden tanışıyordu. Rebecca ise bu ailenin İstanbul'da doğan son temsilcisi olarak Doğulu adetlerle büyüyordu. Kitap boyunca Doğululuğu da tartışıyordu Peskine. Ancak biraz önyargılı ve oryantalist bir tavrı olduğunu söylemek gerekiyor. İstanbul'da Doğu'nun şaşaası ve gösterişi ile büyüyen kahraman Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra Museviler'in 'Kefaret Gününde' Doğu'dan ayrılıp Batı'yla buluşuyordu. 1920'li yıllarda Paris'teydi artık Rebecca. Ve burada hem Doğu'dan aldıklarını tartışırken hem de yavaş yavaş şekillenmeye başlayan kadın hareketlerinin içinde buluyordu kendini. Kadın kimliğini ve kadın olmanın ne demek olduğunu irdeliyordu. Elbette bu tartışmada hayatının baharının geçtiği Doğu'nun ondaki yansımaları hep önemli etkenlerden oluyordu. Peskine, İstanbul'u anlatırken ise ailenin göçle başlayan hikâyesinden yola çıkıyordu. Yahudilerin, daha doğrusu Sefarad Yahudileri'nin Osmanlı topraklarındaki yaşamını özetliyordu. Adatlerini, Osmanlı'nın 'hoşgörülü' tavrını ama her zaman göçmen olmanın ağırlığını... Ailenin İstanbul'daki hüzünlü günleri ise Birinci Dünya Savaşı ile başlıyordu. Azınlık olmanın zorluğunu o dönemde hissediyordu Gatégno ailesi. Aralarında aktif politikaya girenler, eylemlere katılanlar bile vardı. Ve gelişen olaylar onları yine bildikleri ama unutmak için kendilerini zorladıkları bir kavrama 'göç'e zorluyordu. Ailenin ilk göçeni de Rebecca ve kuzeni oluyordu. Batı'ya, medeniyete gidiyorlardı genç kuşak Gatégnolar.
Kadın ve Yahudi olmak
Peskine'nin Gatégno ailesinin hikâyesinin devamı anlattığı ikinci romanı 'İkinci Dünya Savaşı Ateşinde' üst başlıklı Bir Yahudi Ailesi de tam bu noktada başlıyor. 1923 yılında Mustafa Kemal'in Cumhuriyeti kurmasının ardından kuzeni Simone'la birlikte Paris'e giden Rebecca, ablasının ölümüyle başladığı yere, İstanbul'da dönüp ağabeyinin çocuklarının bakımını üstleniyor. Sonra da ailece Paris'e yerleşiyorlar. Öte yandan Paris'e gitme amacı Amerikalı sevgilisini bulmak olan Simone yaşadığı kısa süreli ilişkiden hamile kalınca dayısı Vitali'yle evlendiriliyor ve Venezuella'ya yerleşiyorlar. Rebecca'nın Hasköy'de başlayan hayatı da ağabeyinin Karakas'tan onu ziyarete gelip yanında götürmesiyle üçüncü bir kıtada devam ediyor. Peskine, bu kitapta okuyucuya artık büyüyen ve aşkla tanışan bir kadının hikâyesini anlatıyor. Kahramanın ilk kitapta sahip olduğu üç lanet ise ikinci kitapta ikiye iniyor: Kadın ve Yahudi olmak.
1951 yılında Fransa'da doğan ve tıpkı kahramanı Rebecco gibi uzun yıllar Karakas'ta yaşayan hatta yazın hayatının ilk ilhamlarını da orada aldığını söyleyen Peskine, Bir Yahudi Ailesi'ni "Bir yurdu olmamasına rağmen bir ailesi var Rebecca Gatégno'nun. 1492'de İspanya'dan kovulmuş ve dört asırdan fazla sürgün yollarında yaşamış bir Yahudi aile. Bu kitap 1935'te başlıyor ve yirmi yıllık bir süreci kapsıyor. Bu kendini arayan bir kadının İstanbul'dan Venezuella'nın geniş ovalarında, Fransa'da ve Amerika'da, birçok kitada geçen hikâyesi. Bir başkaldırı hikâyesi, hem Rebecca'nın hem benim hikâyem. Acıyla yoğrulmuş, bunaltılan, baskı gören bir halkın hikâyesi. Bu kitapta ailenin tüm fertleri kabullenmek ya da isyan etmek, yalan ya da ütopi içinde yaşıyorlar. Bu belki biraz benim büyükannemin hikâyesi tabii eğer bana anlatmış olsaydı" diye anlatıyor. Fransız yazarın yaşamöyküsüne baktığımızda ise onun ilk romanını Karakas dönüşü Paris'te yazdığını görüyoruz. Büyükler için yazdığı romanların yanı sıra gençlik kitapları ve televizyon dizisi senaryoları alanlarında da birçok eser veren Peskine genellikle de kendi hayatından çıkışlı hikâyeler anlatmayı tercih ediyor. Örneğin üç çocuğu için anlattığı hikâyelerden çıkan kitaplar ve bir gün yine çocuklarıyla yemek masasında otururken aklına gelen ve hemen senaryolaştırdığı 'Fontaine Ailesi'.
Acıları unutmak için...
Yazdıklarında kadınlık hâllerini öne çıkaran Peskine, Bir Yahudi Ailesi'nde İkinci Dünya Savaşı ve yükselen Yahudi düşmanlığını anlatırken de bu kadınlık hâlinin üzerinde duruyor. Doğulu bir Yahudi kadının özgürlüğünü kazanması için verdiği savaşı öne çıkarıyor sayfalarda. Karakas'ta diktatörlüğe karşı savaş veren kocası ve ikizleriyle yaşayan Rebecca, kocası yasadışı örgüt kurmak suçundan hüküm giyince Amerika'ya göç ediyor ve burada fakir Kızılderililerle yaşıyor. Hayal kırıklığına uğrayan kocasıyla evliliğini kurtarmak, katledilen ırkının yaşadığı acıları unutmak için kendini yazıya veriyor. Ancak savaş onun peşini bırakmıyor, kızı ve erkek kardeşi öldürülüyor. Ailenin artık yok olan üyelerini görme umuduyla politika yapmak ateşi sönmeyen kocasıyla birlikte 1945'te Paris'e geliyor. Oğlu ise İsrail'e gitmeyi tercih ediyor. Daha sonra yeniden Karakas'a dönüyorlar ancak bu kez de kaderleri olan göç onları Küba'ya götürüyor. Sonra da yeniden Amerika'ya ve Paris'e göç. Paris'te çift olarak ateşli söylemlerin içine giriyorlar ve 1950'li yılların ortasında ülkede söz sahibi entelektüel bir çifte dönüşüyorlar. Kocasının ölümünden sonra ise Rebecca tüm hayatıyla hesaplaşmak için doğduğu yere, lanetin başladığı Doğu'ya, İstanbul'a dönüyor.

Altı milyon Yahudi yandı bitti kül oldu. Ne kadar tekrar edip dursam da bu bilgiyi beynim reddediyor. Kavradıkça çığlık atasım, ayaklarımı yere vurasım geliyor. Diğerleri yaşamlarını nasıl sürdürebiliyorlar? Nasıl oturup da yazabilirim? Oturmak? Yazmak?
Paris'e gitmemem gerekirdi. Ya da orada kalmamam. Ama buraya, operet kılıklı askerlerin olduğu bu operet dekoruna dönmek... Buradaki erkekler birer kukla, kocam da öyle. Tropiklerdeki tek gerçeği doğa elinde tutuyor. Çünkü ne yapacağını önceden kestirmek imkânsız ve art niyetli. Yılan zehirli, bitkiler etobur, güneş yakıcı, sivrisinekler öldürücü. Orman kanunu bu, doğal seçim.
Tıpkı Gisela gibi, Maurice de yazmamı salık veriyor. Bütün gece benimle birlikte uyanık kalmaktan bıkmış olmalı.
Bunca şeyden sonra yaşamak bana zor geliyor, yaşamaktan utanıyorum. İntihar etmeye bile hakkım yok; çünkü çok sayıda Yahudi kendi seçimleri olmadan öldüler.
Kitaptan
• BİR YAHUDİ AİLESİ
Brigitte Peskine, Çeviren: Aylin Yengin, İnkilâp Kitabevi, 2006, 288 sayfa, 14 YTL.

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

©2012 Kitap Önerisi


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
 
9