"Yo siempre me había imaginado el paraíso bajo la especie de una biblioteca."
"Ben cenneti hep bir çeşit kütüphane olarak düşlemişimdir."
Jorge Louis Borges

30 Nisan 2012 Pazartesi

BENİ ASLA BIRAKMA-KAZUO ISHİGURO

Yatılı okul Hailsham'ın öğrencileri, bahçe duvarının arkasındaki karanlık ormandan çok korkarlar. Hafta sonları veya tatillerde evlerine gitmez, Hailsham'dan önceki yaşamlarını hatırlamazlar. Dış dünyayla bağlantıları yoktur. Öğretmenler değil, gözetmenler tarafından eğitilirler. Spor ve sanata büyük önem veren gözetmenler, Hailsham öğrencilerine sürekli özel olduklarını hatırlatır ve bedenlerine çok iyi bakmaları gerektiğini tekrarlar.
Kathy H. de bir Hailsham mezunu. Otuz bir yaşında ve bakıcılık yapıyor. Hailsham'daki en yakın iki arkadaşının yeniden hayatına girmesi üzerine, onlarla paylaştığı geçmişi gözden geçirmek zorunda kalıyor. Onları özel kılan şeyin ne olduğunu ve bundan sonra hayatlarını nasıl biçimlendireceğini daha derinden anlamaya ihtiyacı var. Şu sorunun cevabını da bulması gerek: Sanat ve aşk zamanı durdurulabilir mi?
Yayımlandığı yıl Time Dergisi tarafından İngilizce yazılmış en iyi 100 roman listesine alınan Beni Asla Bırakma, yıkıma götüreceğini bile bile kendi kaderini kabullenenlere odaklanan bir eser.

*
“Çöpleri, dallara takılmış sallanan naylon parçalarını, tel örgülere takılmış tuhaf şeylerin oluşturduğu hattı düşünüyorken ve gözlerini kısıp çocukluğundan bu yana kaybettiği her şeyin buraya sürüklendiğini hayal edişine, şimdi Norfolk’ta hepsinin önünde duruşuna”
*
“Aradan çok uzun zaman geçti, bu yüzden bazı şeyleri yanlış hatırlıyor olabilirim elbette..”
*
“Şimdi geriye baktığımda, bu olay gerçekleştiğinde kendimiz hakkında bir şeyler bildiğimiz yaşta olduğumuzu görüyorum- kim olduğumuzu, gözetmenlerimizden ve dışarıdaki insanlardan farklı olduğumuzu biliyorduk- ama bunun ne anlama geldiğini henüz sindirememiştik”.
*
” Gözetmenler bütün yıllar boyunca onlara neyi ne zaman söyleyeceklerini hep dikkatle ve bilerek zamanladıkları;yani onların her zaman verilen en son bilgileri anlamayacak kadar genç oldukları”
*
“….Doğru düzgün bir hayat yaşayacaksanız bilmeniz gerekir. Hiçbiriniz Amerika’ya gitmeyeceksiniz, hiçbiriniz film yıldızı olmayacaksınız. Geçen gün bazılarınızın planladığı gibi, hiçbiriniz süper marketlerde çalışmayacaksınız. Hayatlarınız sizin için önceden kararlaştırıldı. Yetişkin olacaksınız ve sizler yaşlanmadan, hatta orta yaşa gelmeden, hayati organlarınızı bağışlamaya başlayacaksınız. Her biriniz bu nedenle yaratıldınız….”
*
” Satışlar bizim için önemliydi, çünkü bu sayede elimize dışarıdan bir şeyler geçiyordu….Şimdi geriye baktığımda o kadar heyacanlanmamızı komik buluyorum, çünkü Satışlar’da çoğunlukla hayal kırıklığı yaşardık. Özel sayılacak bir şey genellikle bulunmazdı, kuponlarımızı yıpranmaya yüz tutmuş ya da kırılmış şeylerin yerine aynılarını almaya harcardık. Ama sanırım şu önemliydi; hepimiz Satışlar’da özel bir şey bulmuştuk geçmişte; bir ceket, bir saat, hiç kullanılmayan ama gururla yatağımızın yanına yerleştirdiğimiz bir makas. Hepimiz bir zamanlar böyle bir eşya bulmuştuk Satışlar’da, bu nedenle ne kadar tersini göstermeye çalışsak da, eskiden hissettiğimiz umudu ya da yaşadığımız heyecanı üzerimizden silkip atamıyorduk.”
*
“…Şimdi şunu da görebiliyorum; Takaslar çok ince bir şekilde hepimizi etkiliyordu. Bir düşünün, kendi özel hazineniz olabilecek şeyleri üretmek için birbirinize bağlı olmak; bu ilişkilerinizi mutlaka etkileyecektir.”
*
“Bu şarkıyı bunca özel kılan neydi? Aslında sözlerini pek dinlemezdim; tek beklediğim yer: “Bebeğim, bebeğim beni asla bırakma…” diye devam eden bölümdü. Dinlerken çocuğu olmayan bir kadın hayal ederdim, bütün hayatı boyunca çocuk istemiş bir kadın. Sonra bir mucize eseri kadının bebeği olur.Bebeğini kucağında sıkı sıkı tutar ve yürürken şarkı söyler:”Bebeğim, beni asla bırakma” Hem çok mutlu olduğu , hem de başına bir şey gelmesinden korktuğu için; bebeği hastalanacak ya da elinden alınacak diye. O zamanlar bile bu yorumun doğru olmayacağını düşünürdüm, şarkının diğer sözlerine uymuyordu bu yorum. Ama beni ilgilendiren bu değildi. Şarkı benim söylediğim şey hakkındaydı ve ben onu tekrar tekrar dinlerdim, kendi başıma, her fırsatta.”
*
“Gözlerimi açtığımda karşımda, odanın kapısında Madame duruyordu. Kapı aralıktı ama Madame eşiğe bile gelmemişti. Koridorda, kımıltısız ayakta duruyordu, benim içerde ne yaptığımı görmek için başını hafifçe yana eğmişti. Tuhaf olan şu ki ağlıyordu. Beni hayal dünyasından çıkaran ses, belki de onun hıçkırıklarının sesiydi.”
*
“Birbirine gerçekten âşık bir kız ve bir erkek varsa, yani bu iki kişi gerçekten âşıksa ve bu konuda başkalarını ikna edebiliyorlarsa, o zaman Hailsham’ı yönetenler bu işi halledebiliyorlarmış.”
*
“Kendi geçmişini hatırlamayı hiç istemiyordu. Onun yerine , Hailsham hakkında bir şey duymak istiyordu…Hailsham’i sadece duymak değil, hatırlamak istiyordu; sanki kendi çocukluğu orada geçmiş gibi…İşte o zaman anladım, gerçekten anladım ki, biz çok şanslıydık; Tommy, Ruth , ben ve Hailsham’den gelen diğer herkes.”


*

Meşrulaşmış ve ayinsel şiddet

Kazuo Ishiguro, özgünlüklerin asimile edildiği, varlığın çoğaltılıp çoğaltılmayacağına göre değer kazandığı çağımızı klonlama kavramı üzerinden hicvediyor
30/03/2007
HANDE ÖĞÜT
Sömürgecilik sonrası dönemin yaratıcı yazarlarından Kazuo Ishiguro'nun, Time tarafından ölmeden önce okunması gereken 1001 kitap listesine alınan son romanı Beni Asla Bırakma, hem kısa süre önce bizleri bırakıp giden Baudrillard'ı anmama vesile olduğu için, hem de acıyı popülist bir trajedi boyutuna getirmeyip şiddetin günümüzde nasıl ayinleştiğini, öjeni düşünün halen sürgittiğini göstermesi bakımından dört dörtlük bir roman.
Adından ve kapağından ötürü bir aşk hikâyesi vaadi sunan Beni Asla Bırakma, sanatın, aşkın ve edebiyatın gücünün mistifike edilen şiddeti önlemeye ne yazık ki yetmeyeceği ancak seyirci kalmakla da yetinmediği üzerine düşündürüyor okurunu. Günümüzde bilgi ve mesaj stoku haline getirilerek, bilişsel bir öz olmaktan başka anlam taşımayan beden meselesine odaklandığı romanında Ishiguro, tüm özgünlüklerin asimile edildiği, varlığın, sınırsız olarak çoğaltılıp çoğaltılmayacağına göre değer ve anlam kazandığı çağımızı, klonlama kavramı üzerinden didaktizme düşmeyen bir ustalıkla hicvediyor.
Çocukluk yıllarına gönderme
Vaktiyle ruhun ardından cinselliğin metaforu olan beden Baudrillard'ın tanımıyla günümüzde artık hiçbir şeyin metaforu değil, bir metastaz; bir simülasyon yeri. İnsanı makineleştiren simülasyon uygulamaları nihayet dönüşsüz bir noktaya ulaştı ve her olası beden, onun değişmez bir tekrarından ibaret kalarak hem bedenin hem de bedenin tarihinin sonu geldi. Beden simülasyonunun en üst evresi olan klonlama temasına odaklanan Ishiguro, bireyin soyut ve kalıtsal bir formüle, tüm ruhani ve fiziksel duyarlıklardan, ince zevklerden yalıtılarak bir-biyo-feed back'e ve üst üste eklenmiş bir dijital bilgi haline getirilişini gösteriyor yalın dili, sade kurgusu ve mükemmel inceliklerle şekillendirilmiş ayrıntı düşkünlüğüyle...
Romanlarında İngiltere'de azınlık olmayı ve göçmenlik sorununu işleyen Ishiguro, yeni romanının kahramanı Kathy'yi yatılı okulda geçirdiği tuhaf günleri hatırlayarak yaratmış. Zira İngiltere'ye beş yaşındayken gelen yazarın Nagasaki'deki ilk çocukluk yılları, bir romanı kuracak denli geniş yer tutuyor hafızasında.
Beni Asla Bırakma, otuz bir yaşındaki Kathy H.'nin organ bağışçılarına bakıcılık yaparken, eğitim gördüğü Hailsham'dan iki arkadaşının yeniden hayatına girmesi üzerine eski günlerini anımsamasıyla başlar.
Geri dönüşlerle örülen geçmişe, ustalıklı manevralarla bugünü de eklemleyerek romanını kuran Ishiguro'nun tüm romanlarında olduğu gibi Beni Asla Bırakma'da da yine roman kahramanı, yaşamını şekillendirmiş olan olayları değerlendirmeye çalışarak geriye bakar. Öğretmenler değil gözetmenler tarafından eğitilen, spora ve sanata büyük önemi verilen Hailsham'da, önceki yaşamlarını asla bilmeyen, dış dünyayla bağlantıları tümüyle kesik öğrenciler, sürekli özel oldukları temriniyle yetiştirilirler. Haftada bir tıbbi muayeneden geçirilirler ve sanat alanında yaratıcı olmaları şart koşulur. Yılda dört kez düzenlenen sergilerde görücüye çıkan el işleri ve eserlerini 'madam' sıfatlı yaşlı bir kadın alarak galerisinde sergiler. Çocuklar bunun nedenini bir türlü anlayamaz. Çünkü madam onlardan hem hoşlanmamakta hem de sanki birer yaratıklarmışçasına ürkmektedir. Tam da o sıralar gelecekte kendilerine ne olacağına dair sözler duymaya başlarlar, kendilerinden daha büyük öğrencilerden: 'Bağışçılık' ve 'bakıcılık' gibi anlamlarına nail olamadıkları kavramlar beyinlerine kazınmaya başlamıştır. Romanın üçüncü bölümü itibarıyla kader ve gelecek sorgulanmaya başlanır Kathy üzerinden. Kahramanın farkındalığı ve sorgulamalarla yüklü anımsaması, romanı o andan itibaren cazip kılmaya başlar. Kaderine razı gelmiş, çarkın dışına çıkamamıştır belki ama yine de sorgulayan, anımsayan ve araştıran bir bilinç olarak empatimizi kazanarak romanı sırtlayıp sürükleyen bir anti-kahraman olarak yükselir Kathy.
Bilimkurgu değil gerçek!
Hailsham'daki, organ nakli için her biri özel olarak yaratılan klonlardan yalnızca biridir Kathy. Çocuklar, on altı yaşına kadar burada eğitilir ve 'bağışlar' için hazırlanırlar. Her klon, bağışçı olmadan önce bir süre bakıcı olacaktır. Bakıcıların görevi, bağışçılara bağıştan sonraki zor dönemde bakmaktır. Kathy, Hailsham'daki en iyi arkadaşları Ruth ile Tommy'nin bakıcısı olur bir süre sonra. Üçüncü bağışında artık gücü kalmayan Ruth ve ardından Tommy görevlerini tamamlayarak ölürler. Zira onların varoluş nedeni, sağlıklı insanlardan kopyalanarak, klonu oldukları insanların ihtiyacı olduğunda, organlarını bağışlamaktır. Tüm bu eğitim ve içlerindeki yaratıcı gücü çıkarmaları konusundaki baskı ise onların bir insan olduğunu kanıtlamak için yapılan korkunç bir deneydir. Gerçekten de başarılı çalışmalar ortaya koyar çocuklar. Kendileri gerçek olmasa da sanatları gerçektir. Nitekim Barthes'ın dediği gibi gerçekçi sanatçı, doğadan kopya eden değil, kopyalardan kopyalar çıkarabilendir. Gerçeklik, gerçeğin kopyalanmasını değil, bir kopyanın kopyalanmasını içerir. Ishigura'nın da duyumsatmak istediği gibi klonlama asla kendini yaratma fantazması değildir. Klonlama yalnızca anneyi değil babayı da yok eder; genlerin iç içe geçişini, farklılıkların yarattığı karmaşayı ve her şeyden önemlisi ikil eylem olarak döllenmeyi ortadan kaldırır. Tekhücreli hayat ütopyası, kalıtımbilimden yararlanarak karmaşık varlıkları tekhücreli canlıların kaderine doğru sürükler. Cinsiyeti olan canlıları eşeylilikten önceki bir üreme biçimine iten şey de ölüm itkisidir. Böylelikle cinsellik reddedilmiş olur ve çoğalma da kendi bünyesinde hayatı, yani üremenin kritik ve ölümcül bir biçimini barındırır.
Nitekim çocuk sahibi asla olamayan Hailshamlılar, seksten azade kılınırlar. Seks dersleri, bir iskelet üzerinden verilir. Her tür keyfi cinsellikten arınmış bu somut kopyalar, içkin ölümün ta kendisidir çünkü. Kathy gençliğinde porno dergilere merak salar, gizli gizli, derin bir hüzün ve korkuyla bu dergileri karıştırmakta, porno yıldızlarının yüzlerini, bedenlerini irdelemektedir. Olası modelinin bu yıldızlardan biri olduğunu düşünür. Öğrencilerin her biri normal bir insandan kopyalanmıştır ve hepsinin dışarıda bir yerde kendi hayatını yaşayan bir modeli vardır. Kathy'nin olası modelini bu dergilerde aramasının nedeni, sevişmek istediğinde çok güçlü bir duyguyla tüm bedeninin sarsılması değil, gerçekliğin ikinci bir mimesis aracılığıyla kopya olanı kopyalamasıdır. Zira bir güzellik ideali ve prototipi olarak yaratılan bu kopya yıldız kadınlar, gerçekmişçesine mistifike edilir eril güzellik anlayışı tarafından.
Anlatım tekniği ve dili Salman Rushdie'ye benzetilen, Jane Austen'ın güncellenmiş ve daha pesimist versiyonu olarak görülen Ishiguro'nun ilk romanları eleştirmenler tarafından Japon meseleleri olarak ele alınırken, son romanı Beni Asla Bırakma klon ve klonlama üzerine temellendiği için bilimkurgu olarak adlandırıldı. Keşke öyle olsaydı! Nitekim sağlıklı bedenlerden üstün ırk yaratılması temeline dayanan nazizmden ve onun Napola okullarından hiçbir farkı yok Ishigura'nın anlattıklarının. Erkekler ve kızlar için ayrı yapılandırılan bu okullarda beden eğitimi, tarih ve Alman edebiyatı ana derslerdir. Kızlar ve erkekler bir araya getirilerek çiftleştirilir ve doğan çocuklar doğdukları andan itibarıyla gestapo tarafından teslim alınır. Nihayetinde Hailsham da öjenizmin temsilcisidir. İnsanın birer makineye indirgendiği, anlamları sadece yararlılıklarıyla sınırlı, faşist beden formunun sürekli teşvik edildiği, cinsiyet rolleri üzerinde sıkı kontrollerin yapıldığı, üstün soyun yüceltilip ötekinin asimile edildiği tek kamplı dünyamızı bir okul metaforu üzerinden anlatan Ishigura'nın romanına bilimkurgu demek maalesef mümkün değil.
Hitler'in nazizminin yinelenmeyeceği nikbinliğiyle düşünsek dahi öjeninin hortlaması değil, öjeniyi doğuran indirgemeci ve faşizan anlayışın egemenliğini sürdürmesi, yıkıcı şiddet kısırdöngüsünün yerini ayinsel, yaratıcı ve koruyucu şiddete bırakması son derece gerçek ve ürkütücü. Hailshamlı öğretmenlerden biri şöyle der:
"Şu sanat eserlerine bir bakın! Bu çocukların birer insan olmadığını kim iddia edebilir?" Peki Hindistan, Türkiye, Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinde, organları için yüzlerce çocuğu öldüren, insan üzerinde deneye sadece bir ila üç yıla kadar hapis cezası veren bir ceza kanununu yapanın insan olduğunu kim iddia edebilir?
BENİ ASLA BIRAKMA
Kazuo Ishiguro, Çeviren: Mine Haydaroğlu, Yapı Kredi Yayınları, 2007, 271 sayfa

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

©2012 Kitap Önerisi


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
 
9