"Yo siempre me había imaginado el paraíso bajo la especie de una biblioteca."
"Ben cenneti hep bir çeşit kütüphane olarak düşlemişimdir."
Jorge Louis Borges

2 Nisan 2012 Pazartesi

HESAPLAŞMA-NEŞE DÜZEL

Neşe Düzel'in, "Kürt sorunu", "Ermeni sorunu", "Alevi sorunu" gibi Türkiye'nin; ya mesleksiz ya mesleğinde başarılı olamamış, Hazine'den geçinmeli "seçilmiş, atanmış", "mevki sahipleri"nce dokunulması "cızz" sayılan konuları üstüne yaptığı elliye yakın değişik röportajı nihayet "Hesaplaşma" adı altında kitaplaştı.

"En kolay çözüm çözümsüzlüktür" izlenimini yaratan ve kutsal tabularla dogmatik zırhların içine kapatılan sorunlar; Neşe Düzel'in kalemiyle, kavuştukları oksijen sayesinde kanat çırpmaya başlıyor.

Gülmeyi unutmuş asık suratların üstüne sanki bir limon sıkılmakta. "Hesaplaşma" aynı zamanda bir kaynak eser niteliğinde. Neşe'yi kutlamanın tadını paylaşmak istedim ben de...
Çetin Altan


Aman dikkat edin! Neşe Düzel'le konuşmak bir anda çırılçıplak kalmaktır. Çünkü Neşe Düzel tabuları kıran, gerçeği arayan sorularıyla öyle konuşturur ki, insanın kafasının arkasına atıp da bazen kendinden bile gizlemek istedikleri bir anda ağzından çıkıverir. Neşe Düzel röportajları hep böyledir. Benim de başıma kaç kez geldi. Türkiye'nin hallerini gerçekten anlamak isteyenler, Neşe Düzel'in röportajlarından mutlaka "geçmek" zorundalar.
Hasan Cemal

Neşe Düzel'in mülakatlarının adeta tiryakisiyim. Neşe Düzel bu alanda bir "marka isim" olmuştur. Elbette konuklarının bazı görüşlerine katılmıyorum, hatta bazen çok sinirlenerek okuduğum da oluyor. Ama daima düşünmeyi tahrik eden, zihinde sorular yaratan, ufuk açan mülakatlardır bunlar.

Taha Akyol


*

Neşe Düzel'in hesaplaşması

Neşe Düzel, Türk basının 'söyleşi yıldızları'ndan biri. Söyleşinin gerekliliklerini titizlikle uygulayan Düzel, konuklarını kendi dünya görüşüne göre seçiyor; bir şeyi göstermeye çalışıyor, birileriyle 'hesaplaşıyor'

01/02/2008

HALUK ŞAHİN
Önce bir terminolojik düzeltme: Kitabın arka kapağındaki kısa biyografide de ısrarla kullanıldığına göre, Neşe Düzel de yaptığı işin adıyla ilgili yaygın bir yanlışı paylaşıyor olmalı. Neşe Düzel'in gayet başarılı bir şekilde yaptığı işe 'röportaj' demişler, oysa değil. Düzel'in yaptığı işin adı 'söyleşi', eski dilde 'mülakat', İngilizce 'interview' diyorlar. Soru-cevap formatı. Biri soruyor, karşısındaki yanıtlıyor. Başka bir şey yok.
Oysa röportaj başka bir şey. Röportaj, bir yazarın gözünden (ve kulağından) anlatılan bir 'rapor', 'söyleşi'ler dahil. Yorum, görüş, renk öğesi, söz oyunu, betimleme de içerebiliyor röportaj. Yaşar Kemal, Celalettin Çetin, Mete Akyol, Halit Çapın röportaj yazarlarıydı. Neşe Düzel ise bir söyleşi ustası.
Neşe Düzel'in yaptığı türden söyleşiyi 'ses kaydetme cihazı' ya da teybe borçluyuz. Belki gazeteciliğin edebiyata en fazla yaklaştığı tür olan röportajın ölümünü de. 'Teyp icat oldu, gazetecilik bozuldu,' diye bile yazılmıştı bundan çeyrek asır kadar önce. Çünkü bazıları gazeteciliği, teybin düğmesine basıp soru sormaya ve cevapları aktarmaya indirgemişlerdi. Bu tür habercilik, edilgenliği dolayısıyla çok eleştirilmişti. Aktif bir gözlemci ve denetçi de olması gereken muhabirin deşifre memuruna döndüğünden söz edilmişti. Ama zamanla hiç bir şeyin göründüğü kadar kolay olmadığı ve en kolay görünen şeylerin bile ustalarının olabileceği ortaya çıktı. Herkes soru soruyordu ama bazıları kimsenin sormadıklarını, sormaya cesaret edemediklerini soruyorlardı. Herkes birileriyle konuşuyordu ama bazıları asla konuşmaz denen insanları konuşturuyor, hem de asla söylemeyecekleri şeyleri söyletiyorlardı.
Söyleşinin yıldızları
Orianna Fallaci, Barbara Walters, Playboy söyleşilerinin yıldızı Lawrence Grobel aklıma geliveren söyleşi yıldızları. Bizde de bu tür söyleşinin saygınlık kazanmasında Emin Çölaşan'ın Hürriyet'te yaptığı söyleşilerin payı yadsınamaz. Günümüzde bu türün genellikle kadın olan başka başarılı uygulayıcıları da var: Milliyet'te Devrim Sevimay, Cumhuriyet'te Leyla Tavşanoğlu, Zaman'da Nuriye Akman ve şu sıralarda başka şeylerle uğraşan Sedef Kabaş bunlardan bazıları. Neşe Düzel, Hürriyet'te Çölaşan'ın açtığı yoldan ilerleyerek bu tür gazetecilikte ustalaştı, Yeni Yüzyıl'dan sonra geldiği Radikal'de olgunluk meyvelerini verdi. Şimdi Taraf gazetesinde söyleşilerini sürdürüyor. 'Hesaplaşma' Radikal'de 2001 ile 2007 arasında 'Pazartesi Konuşmaları' adı altında yayımlanmış 46 röportajdan oluşuyor.
Niçin Pazartesi? Bu türden söyleşiler gazetelerde genellikle Pazartesi günleri yayımlanır. Bunun taleple ilgisi yoktur, arz tarafındaki darboğazların sonucudur. Gazeteler pazar günleri normalden daha dar bir kadro tarafından çıkarılır. Haber açısından da yavaş günlerdir pazarlar. Köşe yazarları da herkesle birlikte tatil yapmayı tercih ettiklerinden pazartesi yazısını hazırlamak için o gün çalışmak istemezler. Bu yüzden, şöyle uzun, kanlı canlı, güncel bir söyleşiye şiddetle ihtiyaç vardır. Hem içerik eksikliğini bir nebze de olsa kapatırsınız, hem de şansınız yerindeyse bu söyleşiden bir kaç cümleyi haberleştirip bomba gibi haber çıkartıp manşeti kurtarırsınız. Dahası, zayıf bir haber gününde çıkan söyleşilerin başkaları tarafından alıntılanması olasılığı da vardır. Şan olur.
Bütün bunlar Neşe Düzel'in söyleşilerinin başına pek çok kez gelmiştir. Manşete çıkma ve iktibas edilme açısından Düzel'in söyleşilerinin rakibi olduğunu sanmıyorum.
Söyleşi sanatı ilk bakışta çok kolay bir iş gibi görünür. Ancak, kolay görünen nice iş gibi, çok iyi yapması fevkalade zordur. Haftanın konuğunu seçmek bir sorundur, onu konuşmaya ikna etmek başka bir sorundur. Ülkemizde söyleyecek bir şeyi olan insanları konuşmaya razı etmek sanıldığı kadar kolay değildir. Kimi devlet memurudur, kimi fena halde mahcuptur, kimi medya düşmanıdır, kimi ise düpedüz korkaktır. Söyleşinin başarısı her şeyden önce gazetecinin o söyleşiye hazır olmasıyla doğru orantılıdır. O kişiyi araştıracaksınız, daha önce neler söylediğini bileceksiniz, ondan neler duymak istediğinizi bileceksiniz ve kafanızda bir söyleşi planı olacak. Hatta, işler ters gittiği takdirde kullanacağınız bir B planı. Bilmediğini sulara ağ atarsanız genellikle boş çekersiniz.
Neşe Düzel, belli ki, söyleşi sanatının tüm bu gereklerini titizlikle yerine getiren bir profesyonel. Ancak, onu ilgi odağı haline getiren en önemli özelliği, putkırıcılığı. Buna, cesareti de diyebilirsiniz. Özellikle Kürt sorununa ilişkin söyleşilerinde netameli kimi sınırları alabildiğine zorladığını, mayınlı bölgelerde dolaştığını görebiliyorsunuz.
Kuşkusuz, Düzel ağlarını rastgele atmıyor. Bir dünya görüşü ve duruşu var. Konuklarını (Hayır, bazı söyleşi yazarlarında olduğu gibi 'kurban'larını demeyeceğim) suyun belirli bir bölgesinden çekiyor. Birike birike de olsa bir şeyi göstermeye ya da kanıtlamaya çalışıyor. Birileriyle 'hesaplaşıyor.'
İşte bu hesaplaşmanın içeriği onun hem en güçlü hem de en zayıf yanını oluşturuyor. Düzel'in genel tercihleri 'İkinci Cumhuriyetçi' diye bilinen yazar ve düşünürlerinkine uygun düşüyor. Atış yapılan putlar onların favori putları: 'Kemalist Cumhuriyet', askerler, bürokrasi, milliyetçilik... Düzel, her söyleşisinde, zaten ağır hasar görmüş bu putlardan yeni parçalar düşürmeyi başarıyor.
Ancak, onun putkırıcılıktaki başarısı 'Niçin yalnız bu putlar?' sorusunu akla getiriyor. 21. Yüzyıl'ın başında Türkiye'nin hal ve gidişini belirleyici putlar bunlardan mı ibaret? Yoksa ülkemizin gerçekliğini tüm bütünlüğüyle yansıtmayan, hatta onun çarpık algılanmasına yol açabilecek ideolojik bir selektiflik mi söz konusu? Düzel kitabına aldığı söyleşileri şu başlıklar altında toplamış: Kimlik, İslam, Aleviler, Türban, Milliyetçilik, Yakın Geçmiş, Ermeniler, Kürt siyasetçiler, Kürt Muhalifler, Şiddet, Terör, Devlet, Siyaset, Basın. Kitabının başına bir önsöz koymadığı için niçin bunları seçtiğini bilmiyoruz. Herhalde, kendi gündemini en iyi bu başlıklar temsil ettiğinden yapmıştır.
Ben onlar arasında şu başlıkları da görmek isterdim: Çevre, yolsuzluklar ve temiz toplum, gelir dağılımı, sermayenin dönüşümü, tarım, kadın... Bence buralardaki putlar en az yukardakiler kadar netameliler. Neşe Düzel'in kendi favori putlarından parçalar koparmasına bir itirazım yok, zaten siyasi iktidar da o hedefleri yaylım ateşine tutmakta; ama o iktidarın elini değmediği başka bir takım putların, bu arada, örneğin, tarikat sermayesiyle elele Kazdağları'nı maden ocağına çevirmeye hazırlanan küresel sömürü şebekelerinin ve onların siyasi işbirlikçilerinin ve onlarla aynı ırmaktan su içen nicelerinin de Neşe Düzel'in sorularıyla, Hasan Cemal'in deyişiyle 'çırılçıplak' kalmasını istemeye hakkımız olduğuna inanıyorum, ki hesaplaşmada hak yerini bulsun!

HESAPLAŞMA
Neşe Düzel
Doğan Kitap, 2007, 424 sayfa

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

©2012 Kitap Önerisi


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
 
9