Önce şu cümleye bakalım:
Dünya, rahatını bozmak istemediği, küçük yörüngesinde mutlu
olduğu için, kim bilir nereden çıkıp gelen bir kuyruklu yıldızı ne tanımak ne
de anlattığı şeyi anlamak istemez.
Yazdığı ilk roman El Asco (Bulantı,Tiksinti) yüzünden
sürgüne gitmek zorunda kalan El Salvador′lu Moya′nın romanın sonlarında bir
yerde geçer bu cümle.
Öykünün kahramanı serseri bir yaşam süren işsiz bir
yazardır. Bir arkadaşı, 1100 sayfalık, ülkenin karanlık bir gününde yapılmış
bir katliama tanık edecek bir dosyayı okumak ve yayıma hazırlamak için ona
teklif götürür. Katliam sırasında insanların yazmış olduğu tanıklıkları anlatan
bu dosyayı okurken bir yandan da serseri yaşamını sürdürür ama sonunda kendini
de tehlike de hisseder. Arkadaşının yardımıyla Almanya’ya kaçar ama insanların
katliama maruz kalırken yazdıkları çarpık çurpuk cümleler zaten karışık ve
yorgun kafasında tıpkı bir çekiç gibi oraya buraya vurur.
Yaralı, evet, terkedilmek zor, ama ölüm huzurlu hep
Evler, onlar da üzgün çünkü içlerinde insan yok
önceleri zehirli bir yılan istedim olmak; şimdi ise sadece
tövbeleri istediğim.
çocuklar öldü, şimdi elbiseleri de üzgün
Bir ülkenin karanlığını anlatır yazar. Anlatının içine yukardaki cümleler gibi onlarcasını gelişi
güzel dağıtır. Ve sonlara doğru Almanya’da bir barda otururken dünya ve
kuyruklu yıldız ile ilgili yukardaki cümleyi geçirir aklından. Bizler de küçük
yörüngemizde ki rahatını kaçırmak istemeyen bir yerlerden çıkıp gelen, geldiği
gibi giden bir kuyruklu yıldızın ne dediğine kulaklarımızı tıkayan birer
dünyayız. Mutlu, düzenli, halinden memnun yörüngesinde akıp giden dünya...Ama
dünya ışığını kaybetmiş bir gezegendir değil mi? Kuyruklu yıldız ise gelip
geçse de, küçük de olsa yine de bir yıldızdır.
Bolano, Horacio Castellanos Moya için şöyle der:
“Okuyanların yazarını kentin meydanında asmak için
zapdedilmez bir istek duyduğu kitaplar yazıyor. Bir yazar için bundan daha
yüksek bir onur düşünemiyorum.”