"Yo siempre me había imaginado el paraíso bajo la especie de una biblioteca."
"Ben cenneti hep bir çeşit kütüphane olarak düşlemişimdir."
Jorge Louis Borges

3 Nisan 2012 Salı

KATEDRAL-RAYMOND CARVER

Katedral, Kirli Gerçekçilik akımının öncüsü ve günümüz Amerikan edebiyatının ilk akla gelen öykücülerinden Raymond Carver’ın en ses getiren öyküsü. Yaşamının son zamanlarında yazdığı bu öykü, Carver'in ulaştığı yazınsal düzeyin de şaşırtıcı bir göstergesi.

Sıradan insanın yalnızlığı, alkol ve televizyonla örülmüş yasamın sıkıntıları... I Umulmadık bir günde eve gelen kör adamın sıra dışı davranışının değiştirdiği duygu ve düşünce durumu, Carver'ın benzerine rastlanması çok zor ayrıntı seçimlerinin belki en çarpıcı örneği.

Katedral, büyük bir yazarın dünyasıyla tanışmak isteyenlerin ilgisiz kalamayacağı bir kitap

*









Rahatsız edici bir ziyaret

Kör okura nanik yapan 'Katedral', yaralayıcı bir gerçekliğin içinden yazan Raymond Carver'ın sakince akan ancak finalde kör edici bir aydınlanma anına ulaşan en yetkin öyküsü

14/12/2007

HANDE ÖĞÜT

Gözün kastrasyonuyla uygarlığın ve ruhani dünyanın manipülasyonu eşzamanlı süreçlerdir. Göze uygulanan cezanın amacı, bilinçli görme işlevinin diyalektik karşılığı olan düş benliğinin görüş açısı ardındaki dinamikleri, nesnel gerçekliğin sıradan gözüne kabul ettirmektedir. Görüşün ardındaki dinamik, uygarlığın körleştirici ve yabancılaştırıcı yaralayıcılığına perde açar. Yaralayıcı, kırıcı ve delici bir gerçekliğin içinden yazan Raymond Carver'ın, kör okura 'nanik yapan' Katedral'i, tozlu karanlık ile kirli aydınlık arafındaki kumlu ara bölgede, sakince akan ancak finalde kör edici bir aydınlanma anına ulaşan en yetkin öyküsü. Yaşamının son zamanlarında yazdığı bu manidar öykü, Çehov, Dostoyevski, Nabakov geleneğindeki gibi kısa ancak, çok vurucu bir cümleyle başlar:
"O kör adam, karımın eski bir arkadaşı, gece yatıya kalmak üzere bize gelecekti." Karısıyla duygusal ve cinsel aşkı sönümlenmiş, alkol ve uyuşturucunun yapay cennetine sığınmış, televizyonun yabancılaştırıcı soğukluğunda vakit geçiren anlatıcı, evine misafir gelecek olan karısının eski arkadaşını 'körlüğü' üzerinden kendi iktidar alanına hapseder tanışmadan evvel. Ancak sahip olduğu iktidarı, onun gözlerinde göremeyecektir.
Karısı, on yıl önce Seattle'da, bir hava subayı ile evlenmeden önce tanışıp okuyuculuğunu yaptığı bu kör adamla ilişkisini hiç kesmemiş; birbirlerine ses kasetleri doldurup göndererek kişisel hayatlarına dair bilgi sahibi olmuşlardır. Karısının ölümü sonucu onun akrabalarını ziyaret etmek için Connecticut'a gelen kör adam, kahramanımızın evinde kalacaktır o gece.
Bu rahatsız ziyareti, kör adamın arzularının tümden iğdiş edildiği önyargısıyla atlatmaya çalışır ilkin. Çünkü yıllar önce bu adam karısının yüzünün tüm hatlarına dokunmuş, bu anlamlı temas karısı tarafından şiirleştirilmiştir. Bakmak arzulamaksa, arzusu baştan elinden alınan kör adama acır; lenf kanserinden ölen karısının yüzünü bir kez olsun görememiş, kadıncağız da kendine hiçbir zaman sevgilisinin gördüğü gözle bakamamıştır. Dolayısıyla kadın bedenini nesneleştiren ve denetleyen eril bakıştan yoksundur bu adam. Kocasının bakışının bir uzantısı olamayan zavallı karısı, kör adamın hazzının kaynağı da olamayacağından yıllarca birlikte çalışan, uyuyan, yaşayan çiftin ilişkisinde seks de 'belki' yapılmış bir eksik edimdir anlatıcının gözünde. Karısının onu karşılamaya gitmesinden yemek masasına oturmalarına dek 'kör adam' olarak anılan ikincil kahraman, adını (Robert) kazandığı an hikâyenin de denetimini ele geçirir.
Ancak kahramanların sıfatlarla anılması sadece Katedral'e özgü değildir. Öykülerinde 'şişman adam', 'elleri olmayan fotoğrafçı' gibi grotesk olana vurgu yapan Carver, tırnak içi açıklamalarla bedensel özürlü insanları küçümseyen, ötekileştiren bakışı mükemmel bir mizah tekniği kullanarak yansıtır. Metnini okurdan gizleyen, doygunluk duygusundan çok boşluğu, tamamlanmışlıktan çok eksilişteki trajediyi 'filme alan' Carver benliklerinde çeşitli tehditlere maruz kalan karakterlerinin ruhsal durumlarındansa fiziksel hareketlerini, mekânın ve eşyanın uzamını bir kamera-göz mantığıyla, tüm ayrıntısına dek betimlemekle kalmaz yalnızca... Amerikan yazınındaki 'yeni bir biçimin içe dönüşü' olarak adlandırılan durumu 'kendine dönen benliğin kurmacadaki karşılığı' olarak yansıtmakta da ustadır o. Carver'ın kendini ifade edememe, bunaltı, değersizlik, yalnızlık, sinizm, yabancılaşma temaları etrafında örülen yalın öyküleri, Büyük Bunalım ve ardından Vietnam Savaşı'ndan sonraki dönemin edebiyattaki yansıması olan Kirli Gerçekçilik akımından ziyade, 60'ların sonunda beliren 'yeni' Amerikan yazınına daha yakın durur bana sorarsanız. Bu yeni yazının 'yeniliğinin' ayırt edici özelliklerinden biri kendine bir ad konmasına karşı koymasıdır; ki Carver da kendini diğer Kirli Gerçekçiler'in aksine minimalist saymaz.
O, ziyadesiyle Ihab Hassan'ın tarif ettiği türden bir yazın anlayışına sahiptir: Kahramanlarının insani eylemleri şans ve absürdlük tarafından yönetilir, ahlâki davranış normları hicvedilir, yabancılaşma insani yaşamın ta kendisidir. Hassan'ın belirttiği gibi kısa öykü biçiminin hakimiyeti, sadece Amerikan kültürünün telaşlı ve hızlanmış varoluş biçiminin ve kitle iletişim araçlarının yarattığı dikkat dağıtıcı etkinin kanıtı olarak görülmemelidir. Daha temel düzlemde bu hâkimiyet, hayatlarımızın ancak ani uyanış (epiphany) ya da birbirinden yalıtılmış kriz anlarında şekillenebileceğinin kanıtıdır.
Kör adamın, 'Robert' olduğu düzlemden itibaren anlatıcının onunla kurduğu yakınlaşma, bir uyanış ile nihayetlenecektir. Adeta tıkınılarak yenilen yemeğin ardından karısının aralarından ayrılmasıyla başlayan bu dostluk, erotik bir kıpırdanışın da barındığı, konuşmanın bedene, sözün tene yöneldiği bir ilişkiye dönüşür. Artık kör adam bir tekinsizlik simgesi değil, birlikte bir katedralin inşa edileceği kader ortağı, hatta anlatıcının bastırılmış ilkel güdülerini açığa çıkaracak bir şifacıdır...
Bir katedral inşa etmek
Televizyon karşısında anlamsızca pineklerken ortaçağ ve kiliselerle ilgili bir programa takılır gözleri... İtalya, Portekiz ve Fransa gibi ülkelerdeki ünlü katedrallerin tanıtıldığı bu program dolayımıyla kendisine katedrallerin neye benzediğini anlatmasını ister Robert, anlatıcıdan. Katedrallere ilişkin bildiği ne varsa sıralar kahramanımız: Çok yüksektirler, yıkılmamak için payandalara gereksinim duyarlar, insanların tanrıya yakın olmak için inşa ettikleri binalardır ve yapımında çalışan yüzlerce kişiden hiçbirinin hayatı, katedralin tamamlanmış halini görmeye yetmemiştir. Robert ikna olmaz ve büyük bir çekinceyle 'inançlı' olup olmadığını sorar ona. Hiçbir şeye inanmamaktadır elbette sinik kahramanımız. Öyleyse birlikte bir katedral çizmelidirler. Halıya yan yana uzanır ve bir kesekâğıdının üzerine şekiller çizmeye başlarlar. Anlatıcının çizdiklerini takiben, onun parmaklarını yönlendirerek katedralin tamamlanmasına yardımcı olur Robert.
Ron Burnett İmgeler Nasıl Düşünür adlı kitabında, imge ile nesnenin birbirine denk olmadığından söz eder; nesne bağımsız şekilde var olurken, imge kaçınılmaz olarak özneldir. Hayal gücüne bir platform sunan imgeler, kolaylıkla öznelleştirilebilir. Bu esnekliğin tahammül sınırlarına dayanarak öyküdeki katedrali, Kaliforniya'da 1968'de kurulan Umut Katedrali üzerinden de bir okuma denemesine girişebiliriz. Eşcinsel olduğu için kiliseden atılan veya eşcinsellikten kurtulmaya çalışanların sığınağı olan ve kendini büyük ölçüde muhafazakâr evanjelizme karşı bir tepki olarak tanımlayan ancak yine de o kültürün unsurlarını içeren bu katedral, haftalık kablolu yayınlarıyla hem seküler sol, hem de Hıristiyan sağın varsayımlarını destekleyecek görüntüler gösterir. Bu katedralde kendini ifade etmenin en yaygın yolu, bir yeniden doğuş hikâyesinden ziyade bir ortaya çıkış, bir aydınlanma hikâyesi kurgulamaktır. Robert, kâğıt üzerine çizilen katedral tamamlandıktan sonra anlatıcıdan gözlerini kapamasını ister. Hayatında ilk kez böyle bir şey yaşayan anlatıcı, gözlerini kendi rızasıyla kapalı tutmaya devam eder. Körlük utançtan uzaklaştırmaya yarayan simgesel bir duvardır zira. Böylece utanç, bakışın nesnesi olmaktan çıkarılır.
Kendini adeta Umut Katedrali'ne bırakmışçasına kaybolmuşluğundan ve yalnızlığından arınır, yeni kimliğini bulmuş bir birey olarak benzer düşünen insanlar topluluğunun parçası haline gelir. Cinselliği ifşa etmeden, mekanik biçimde kullanan Carver'ın öykü kahramanlarının görmesi gereken şeyin içinde kendileri vardır: Kendi bilgileri, inançları, yatırımları, arzuları, zevkleri ve geçmişleri... Evinde ve güvendedir anlatıcı, ama herhangi bir şeyin içindeymiş gibi hissetmez. Çünkü artık kör adamın bedeninde ve bilincindedir. Bu tensel ve ruhani deneyim, katedralin 'dıştakiler'i içine alıp 'içerdekiler' haline getirme ilkesiyle örtüşür. Tüm bunlar bir yana, Katedral, her şeyi oluruna bırakma deneyiminin ve sevilme istencinin öyküsü... Carver'ın 'Geç Saat Kırığı' şiirinde dile getirdiği gibi: "Umduğum, kendime sevilmiş denmesiydi/Kendimi sevilmiş hissetmekti yeryüzünde."

KATEDRAL
Raymond Carver, Çeviren: S. Gökçen Ezber, Notos Kitap, 2007, 37 sayfa

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

©2012 Kitap Önerisi


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
 
9