"Yo siempre me había imaginado el paraíso bajo la especie de una biblioteca."
"Ben cenneti hep bir çeşit kütüphane olarak düşlemişimdir."
Jorge Louis Borges

13 Nisan 2012 Cuma

MUTLU OLMAK-ORHAN PAMUK

Mutlu olmak ayıp mı? Böyle düşündüğüm çok olmuştur. Şimdi de sık sık öyle düşünüyorum. Hatta bazen mutlu olabilenler kötüler ve aptallardır da diyorum. Ama arada bir şöyle düşündüğüm de oluyor: Hayır, mutlu olmak ayıp değil, akıllılıktır.

Küçük kızım Rüya ile birlikte denize gittiğimiz zaman ben dünyanın en mutlu adamı oluyorum. Dünyanın en mutlu adamı hayatta en çok ne ister? Tabii ki dünyanın en mutlu adamı olmaya devam etmeyi. Bunun için de her seferinde hep aynı şeyleri yapması gerektiğini anlar. Biz de hep aynı şeyleri yapıyoruz.

1. Önce ona diyorum ki: Bugün denize şu saatte gideceğiz. Sonra da Rüya o saati iple çekmeye başlıyor. Ama zaman fikri biraz karışık. Mesela, birden yanıma geliyor ve şöyle diyor:

"Daha vakit olmadı mı?"

"Hayır."

"Beş dakika sonra mı olacak?"

"Hayır, iki buçuk saat sonra olacak."

Beş dakika sonra da gelip iyi niyetle şöyle diyebiliyor:

"Baba denize şimdi mi gidiyoruz?"

Ya da daha sonra, birdenbire kandırıcı bir sesle şöyle diyor Rüya:

"Hadi gidelim mi?"

2. Sonunda hiç gelmeyecekmiş zannedilen deniz vakti geliyor. Rüya mayosunu giymiş olarak dört tekerlekli Safa marka çocuk arabasına kuruluyor, içinde havlular, başka mayolar, ıvır zıvır olan hasır çantayı kucağına yerleştiriyorum ve arabayı alışkanlıkla itiyorum.

3. Parke kaplı yokuştan aşağı inerken Rüya ağzını açıp "Aaaaaa" diye bir ses çıkarmaya başlıyor. Çocuk arabası parkelerde titredikçe ağzından çıkan ses "Aa-aa-aaaa" şekline dönüşüyor. Taşların, Rüya'nın ağzından çıkardığı bir müzik! ikimiz de dinleyip gülüyoruz.

4. Küçük, kimsesiz plaj yolun aşağısında. Çocuk arabasını yolun kenarında plaja inen merdivenlerde bırakırken Rüya her seferinde şöyle diyor: Burada hırsız olmaz."

5. Hemen eşyalarımızı taşlara yayıp, soyunup diz boyu denize gidiyoruz. O zaman diyorum ki: "Şimdi sakın sen daha açılma. Ben bir yüzeyim geleyim, sonra oynarız. Tamam mı?"

"Tamam."

6. Aklım arkamda yüzüp açılıyorum. Sonra durup kıyıda, mayosunun kırmızı renginde bir leke olarak gördüğüm Rüya'yı ne kadar sevdiğimi düşünüyorum. Denizde gülmek geliyor içimden. O kıyıda duruyor, biraz kıpırdıyor.

7. Geri dönüyorum. Kıyıda: A. Tepinmece, B. Islatmaca, C. Baba, ağzından su fışkırt, D. Yüzüyor gibi yapmaca, E. Denize taş atmaca, E Mağarayla konuşmaca, G. Hadi korkma yüz, gibi yerleşmiş oyun ve törenleri oynuyor, tekrarlıyor, yeniden oynuyoruz.

7. "Senin dudakların morardı, üşüyorsun." "Hayır, üşümüyorum." "Üşüyorsun, çıkıyoruz," konuşma ve tartışmalarından sonra çıkıyoruz ve Rüya'yı kurulayıp tam mayosunu değiştirirken...

8. Birden kollarımdan fırlayıp boş plajda çırılçıplak koşmaya ve kahkahalar atmaya başlıyor. Ayağımda ayakkabı olmadığı için çakıl taşlarının üzerinde koşmaya çalışırken topallıyorum ve çıplak Rüya daha da gülüyor buna. "Bak, pabuçlarımı giyersem seni yakalarım," diyorum. Çığlıklar arasında dediğimi yapıyorum.

9. Dönüş yolunda Rüya'nın arabasını iterken, ikimiz de yorgun ve memnunuz. Hayatı ve arkamızda bıraktığımız denizi düşünüyoruz ve hiç konuşmuyoruz.

Kaynak: Öteki Renkler, Orhan Pamuk, İletişim Yayınları

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

©2012 Kitap Önerisi


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
 
9