"Yo siempre me había imaginado el paraíso bajo la especie de una biblioteca."
"Ben cenneti hep bir çeşit kütüphane olarak düşlemişimdir."
Jorge Louis Borges

25 Nisan 2012 Çarşamba

ÖRNEK BİR MİLYONER-OSCAR WİLDE

Eğer zengin değilse, bir insanın çekici olmasının hiç faydası yoktur. Aşk, işsizlerin değil, zenginlerin imtiyazındadır. Yoksullar pratik ve sıkıcı olmak zorundadırlar. Çekici olmaktansa, düzenli bir gelire sahip olmak daha iyidir. Bunlar Hughie Erskine’in asla farketmediği modern dünyanın gerçekleridir. Zavallı Hughie, itiraf etmek gerekirse, önemli biri, parlak biri değildir ama harikulade güzel bir insandır, gri gözleri, düzgün kumral saçları, muntazam profiliyle yalnız kadınlar arasında değil, erkeklerin arasında da popülerdir. Para kazanmak hariç çok da yeteneklidir. Babası ona miras olarak şövalyelik kılıcını ve 15 ciltlik İspanya-İngiliz (Napoleon) Savaşları Tarihi’ni bırakmıştı. Hughie, kılıcı boy aynasının üzerine astı, kitapları da kütüphanesi koydu ve halasının kendisine bıraktığı parayla geçinmeye başladı. Her işi denedi, altı ay borsada çalıştı ama öküzlerle, ayıların arasında bir kelebeğin ne işi olabilirdi? Bir ara çay ticareti yaptı ama ve Seylan çaylarından ve Çin çaylarından çabucak bıktı. Sonunda işsiz ama düzgün yüzlü, hoş, entellektüel bir adam olarak kaldı.
Daha beteri, Hughie, aşıktı. Laura Merton adında, emekli bir albayın kızına sevdalanmıştı. Albayın hem mizacı, hem de midesi Hindistan’da bozulmuştu ve bir daha düzelmemişti. Kız, Hughie’ye hayrandı ve Hughie de Laura’nın ayaklarını öpmeye hazırdı. İkisi, Londra’nın en hoş çiftiydiler, albay Hughie’yi çok seviyordu ama nişan sözcüğünü duymak bile istemiyordu.
“Bak çocuğum, bu konuyu ancak 10.000 pound sahibi olduğun zaman konuşuruz” diyordu. Hughie de bu yüzden çok canı sıkkındı. Laura’nın yanına gidip teselli oluyordu.
Bir sabah Hughie, Holland Park’a doğru giderken, arkadaşı Alan Parker’e uğramak istedi. Alan bir ressamdı ve ressamlar da nadir bulunur. Alan, karakter olarak tuhaf, zor biriydi, çilli bir yüzü, kızıl sakalları vardı. Ama fırçasını eline aldığı zaman gerçek bir sanatçı oluyordu, resimleri de çok tutuluyordu. Başta Hughie onu çok beğenmişti, kişisel cazibesi yüzünden. Alan da bir ressamın tanıması gerekli insanlar güzel insanlar, bakınca artistik bir zevk alınan insanlar olmalıdır, dünyayı güzel kadınlar ve yakışıklı erkekler yönetiyor, en azından öyle olmalı
Derdi. Hughie’yi tanıdıktan sonra onun parlak, neşeli mizacını, pervasızlığını ve bonkörlüğünü de
sevip, atölyesine girmesine izin verdi.
Hughie içeri girdiğinde, ressamı birebir ölçülerde harika bir dilenci resminin son rütuşlarını yaparken buldu. Dilenci de stüdyonun bir köşesindeki yüksekçe bir yerde duruyordu. Yüzü parşömen kağıdı gibi buruşmuş, yaşlı bir adamdı. Omuzunda kahverengi bir pelerin asılıydı, bir elinde değnek vardı, botları parça parçaydı, diğer elinde ise para dilendiği şapkasını tutuyordu.
Hughie, arkadaşıyla tokalaşırken “ne şaşırtıcı bir model” dedi.
"Şaşırtıcı bir model mi? Galiba öyle, onun gibi modellere her zaman rastlanmıyor. Yaşayan bir Velaskez, Rembrant olsa bu adamdan neler çıkartırdı!"
Hughie "zavallı adam, ne acınası bakışları var ama siz ressamlar için onun yüzü serveti oluyor." dedi.
Trevor ‘kesinlikle’ dedi. "Bir dilencinin mutlu bakmasını istemezsin, değil mi?"
Hughie kanepeye otururken, "Bir model poz vermek için kaç para alıyor?" Diye sordu
"Saati bir şilin"..
"Peki resmine kaç para alıyorsun?"
"Buna ikibin alacağım."
"Pound mı?"
"Gine, ressamlar,doktorlar ve şairler daima gine alırlar"
Hughie gülerek “şeyy galiba dilenciye yüzde vermelisin o da senin kadar zor bir iş yapıyor” dedi.
Biraz sonra uşak çerçevecinin geldiğini ve konuşmak istediğini haber verdi.
Alan "Bir yere gitme Hughie, birazdan dönerim" dedi.
Yaşlı dilenci de fırsattan istifade arkadaki ahşap kanepede biraz dinlenmek istedi, öyle sefil ve mutsuz gözüküyordu ki, Hughie adama acımadan edemedi ve bozukluk var mı diye ceplerini yokladı, tüm bulabildiği birkaç ufak kuruş ile bir poundluk altın paraydı. Zavallı adamın, buna benden daha çok ihtiyacı var diye düşündü ve adamın yanına gidip altın parayı eline verdi.
Yaşlı adamın yüzü parladı ve dudaklarına bir gülümseme yerleşti, "teşekkür ederim efendim, teşekkür ederim" dedi.
Sonra Trevor geldi ve Hughie az önce yaptığı şeyden ötürü biraz kızararak, izin istedi, Laura’nın yanına gitti ve kızdan böyle müsriflik yaptığı için azar işitti ve eve yaya gitmek zorunda kaldı.
O gece saat 11 civarında Palet Klübe gitti ve Trevor’u sigara ve şarap içerken buldu.
Sigarasını yakarken "e, Alan, resmini bitirdin mi?" Diye sordu.
"Bitti ve çerçevelendi oğlum, ayrıca birinin kalbini fethettin, o gördüğün model var ya, seni çok sevmiş, ona senin hakkındaki her şeyi anlattım, kim olduğunu, adresini, aylık gelirini."
"Alan’cığım eve gittiğimde büyük ihtimalle kapının önünde beni bekliyor olacak ama şaka yaptığını biliyorum. Zavallı adam keşke onun için bir şeyler yapabilseydim, birinin böyle sefil olması korkunç evimde bazı eski giysiler var, ister mi dersin? Üstü başı dökülüyordu".
Trevor "ama onların içinde harika görünüyordu, smokin içinde çizecek değildim ya, senin pılıpırtı dediğin bence aşktı, yoksulluk dediğin de manzara ama teklifini ona iletirim." dedi.
Hughie ciddiyetle "Alan siz ressamlar çok kalpsizsiniz" dedi.
Trevor "Bir ressamın kalbi beynidir" diye cevap verdi, devam etti "ve bizim işimiz dünyayı gördüğümüz gibi resmetmektir, iyileştirmek değil. Şimdi söyle bana Laura nasıl? Yaşlı modelim onunla çok ilgilendi."
"o dilenciye Laura'yı anlattığını mı söylüyorsun!"
"Tabii ki sözettim, albay Laura hakkında her şeyi biliyor, 10.000 pound'du da"
Hughie çok kızgın ve kıpkırmızıydı "O yaşlı dilenciye tüm özel hayatımı anlattın ha!" diye bağırdı
Trevor gülümseyerek “azizim senin dilenci dediğin o adam Avrupa’nın en zengin adamlarından biri. Banka hesabını fazla boşaltmadan yarın tüm Londra’yı satın alabilir. Tüm başkentlerde bir evi var, altın tabaklarda yemek yiyor ve canı isterse Rusya’yı savaşa girmekten men edebilir."
Hughie "ne demek istiyorsun?" Diye sordu
"Demek istediğim o gün atölyemde gördüğün adam Baron Hausberg’ di. Benim dostumdur ve tüm resimlerimi satın alır, bir ay önce kendisini dilenci kılığında çizmem için bana komisyon verdi, bir milyonerin fantesizi anladın mı? O pılıpırtıları içinde harika göründüğünü söylemeliyim pılıpırtı da benim aslında, İspanya’dayken aldığım eski bir giysimdi."
Hughie "Baron Hausberg mi?" diye bağırdı. "Aman Tanrı’m ben ona sadaka verdim!"
Trevor "ona sadaka mı verdin?" diye gülmekten katıldı. "Naslısa bir daha onu görmeyeceksin. "
"Bana söylemeliydin Alan, kendimi aptal yerine koymama izin vermemen gerekirdi"
Trevor "Böyle bir şey yapacağın aklıma gelmedi ki, güzel bir modeli öpmeni anlayabilirim ama çirkin bir modele para vermeni anlayamam. Ayrıca sen geldiğinde baronun ismini söylememin onun hoşuna gideceğini sanmıyordum biliyorsun kıyafeti uygun değildi." dedi.
"Kimbilir hakkımda ne düşünmüştür.."
"Hiç de değil, sen gittikten sonra keyfi çok yerindeydi, seninle niye bu kadar ilgilendiğini anlayamadım, ama şimdi anlıyorum senin verdiğin parayı bankaya yatıracak ve sana her ay faiz verecek ve akşam yemeğinde anlatacak büyük bir hikayesi olacak"
Hughie "ben talihsiz bir şeytanım". Diye bağırdı. "En iyisi gidip yatmak ve Alan bunu kimseye anlatma, insan içine çıkamam yoksa.."
"Asla ama hemen kaçma, bir sigara iç ve istersen bana Laura’yı anlat"
Ama Hughie durmayıp gitti, Alan onun arkasından kahkahalarla gülüyordu..
Ertesi sabah kahvaltıda uşak ona bir ziyaretçisi olduğunu söyledi ve gelen kişinin kartını uzattı. Kartın üzerinde Baron Hausberg namına Mösyö Gustave Naudin yazıyordu..
Hughie herhalde adamdan özür dilememi istiyor diye düşündü ve uşağa adamı içeri almasını söyledi.
Altın çerçeveli gözlüklü, ak saçlı, yaşlı bir beyefendi içeri girdi. Hafif bir Fransız aksanıyla
"Mösyö Erksine ile tanışmak şerefine mi nail oluyorum?" Diye sordu.
Hughie başıyla selam verdi.
"Beni Baron Hausberg gönderdi, baron..".
Hughie adamın sözünü keserek "rica ederim, barona en içten özürlerimi kabul etmesini söyleyin" dedi.
Yaşlı bey, gülümseyerek “baron size bu mektubu gönderdi" diyerek mühürlü bir zarf uzattı.
Zarfın üzerinde Hugh Erskine ve Laura Merton’a yaşlı bir dilenciden düğün hediyesi’ yazıyordu ve içinde 10.000 poundluk bir çek vardı.
Evlendikleri zaman Alan sağdıç oldu, baron da düğün konuşmasını yaptı.
Alan, "milyoner modeller nadiren bulunur ama örnek milyonerlere çok daha da nadiren rastlanır" Dedi...

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

©2012 Kitap Önerisi


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
 
9