Tanrım, eğer bir daha şükredersem sana kendimden utanırım
Açlığın doruğunda iken bir kasap dükkanından köpeğine bedava
kemik istemek numarasıyla aldığı bir parça etsiz kemiği sokağın bir köşesinde
dişlediği sırada kafasını gökyüzüne kaldırıp mırıldanır bu cümleyi Açlık’ın
kahramanı Turgen.
*
“Fakat yine durdum. Aklın alamayacağı kadar zayıf
olmalıydım. Gözlerim çukura batmış, kafamın içine gömülmüştü. Yüzüm nasıldı
acaba? İnsanın, henüz yaşarken, sadece açlık yüzünden çirkin, korkunç biçimlere
girmesi, çok rezil bir şeydi, çok rezil! İçimde o çılgınca öfkeyi yeniden
hissettim; son parlayış, son deprenişti bu. Allahım, bu ne surat böyle?
Memlekette eşi benzeri bulunmayan bir kelle götürüyor, Allahım, bir hamalı
tuz-buz edecek güçte bir çift yumruk taşıyor ve Kristiana şehrinin göbeğinde,
suratım suratlıktan çıkacak kadar açlık çekiyordum! Ne işti bu! Bir beygir
gibi, ha babam, kendimi zorlamış, gece gündüz, gözlerim önüme akıncaya kadar
okumuş, çalışmış, beynimdeki zekâyı açlıklara akıtmıştım! Ne geçmişti, lanet
olsun, elime? Sokak sürtükleri bile, bu manzaradan kendilerini koruması için
Tanrıya yalvarıyorlardı. Fakat artık buna bir son vermek gerek… anlıyor musun?
Son vermek gerek, şeytanlar görsün yüzümü!.. Sürekli büyüyen bir öfkeyle,
bitkinliğime içerleyip, dişlerimi gıcırdatarak, ağlaya küfrede, sendeleye
tökezleye yürüyor, yanımdan geçenlere dikkat bile etmiyordum. Kendime işkence
etmeye başlamıştım yeniden. Alnımı bile bile sokak fenerlerine çarpıyor,
tırnaklarımı avuçlarıma batırıyor, düzgün konuşamadım mı, öfkemden kudurarak
dilimi ısırıyor, canım yandıkça deliler gibi gülüyordum.”
Norveçli büyük romancı Knut Hamsun'un kişiliğini ve ününü
oluşturan en büyük romanı Açlık'tır. Ünlü bir yazar olma sevdasıyla yanıp
tutuşurken, bir yandan da açlıkla pençeleşen bir gencin, gerçekten
duygulandırıcı öyküsü olan bu kitap, dünya edebiyatının başyapıtları arasında
anılmaktadır. Behçet Necatigil'in usta kaleminden, örnek bir çeviri
okuyacaksınız bu ciltte.