Kadın taksiden indi. İnce ince atıştıran yağmurun altında
kendisini beklemekte olan arkadaşına doğru yürüdü. Sarıldılar.
Odanın ortasında yere uzandı adam. Gözlerinin önüne
karısının arkadaşını getirdi.
Yağmuru içeri girmek için camı tırmalayan küçük
yaratıklarmış gibi hayallemekten kurtulamıyordu diğer yandan da.
Kadın iki eliyle tuttu kahve fincanını. Başı öne eğik, ıslak
saçları yüzünü yarıyarıya kapatmıştı. Arkadaşı kocasını arayıp eve bir saat
kadar gecikeceğini söyledi. “Utanç verici bir durum” dedi. Arkadaşı
“Anlıyorum” dedi sadece.
Adam başka birini düşledi. Bu kez biraz daha ender
hatırladığı biri idi bu kişi. Yağmur, Capek’in semenderleri gibi saldırıyordu
hala. Adam acele etti.
“Gidiyor musun?” diye sordu. “İstersen biz de kal bu gece.
Telefon açıp bir işimiz olduğunu söylersin.” Tereddüt içindeydi kadın. “Hayır,
gitmem gerek. Çok teşekkür ederim yine de.” Ayrıldılar. Kadın yavaş adımlarla
kaldırımdan indi ve karşıya geçip gelen taksiye el kaldırdı.
Adam salonda oturmuş, gözlerini çivi gibi önündeki duvara
geçirmişti yarım saattir. Yağmur durmuştu. Kalkıp balkona çıktı. Yerdeki su
birikintileri az önceki küçük yaratıklarının cansız bedeni gibi göründü bu kez.
Kadın eve gelince doğrudan mutfağa geçti. Adam haberleri
izlemeye başladı. Karısına sofrayı kurarken yardım etti. Sofrayı kaldırırken de
yardım etti. Sonra film izlemeye başladılar.
Gece yarısı olmadan yattılar. Kadın loş ışıkta kitabını
okumaya başladı. Anna Karenina’yı dört aydır bitirmeye çalışıyordu. Birkaç
sayfa daha bitirmişti işte. Uzanıp ışığı kapattı. Adamla kadının arasından bir
ırmak akıyordu. Soğuk, bulanık bir ırmak.
Adam sabah olmadan uyandı. Bir zaman yatağın içinde kaldı
gözleri açık. Kadın derin bir uykudaydı. Adam yavaşça yorganı üzerinden attı.
Parmak uçlarında yürüyerek salona geçti. Televizyonu açıp sesini sonuna dek
kıstı. Kanapeye uzandı. Dünkü kişiyi getirdi tekrar gözlerini önüne. Olmadı. Bu
kez başka bir şeyler hayalledi. Belleğinde iş, okul, ilk gençlik yıllarından
bir tarama yaptı. Çirkin bir kız vardı iş yerinden. Onu hayalledi nedense. Yine
parmak uçlarına basarak banyoya gidip ellerini yıkadı. Yatağa dönüp yavaşça
uzandı. Uyandığında kadın çoktan işe gitmişti bile.
Kadın işten çıktıktan sonra bir alışveriş merkezine girdi.
Vitrinlere baka baka dolaştı bir süre.
Bir kafede yeşil çay içti ve gelip geçenlere baktı.
Adam yarım gün çalıştığı işinden eve dönmüştü. Bulaşıkları
yıkadı. Pencereleri açıp evi havalandırdı. Biriyle konuşmak istedi. Telefon
rehberindeki isimlere baktı. Vazgeçti. Bir şiir yazmaya çalıştı. Vazgeçti.
Kahve yapıp balkondan gelip geçenleri seyretti.
Kadın eve döndü. Dışarıdan yemek ısmarladılar. Arkadaşları
telefon açıp dışarı çıkacaklarını, onları da almak istediklerini söylediler.
Cuma gecesiydi. “Harika” dedi kadın. Hazırlandılar. Kadın aynada yaşlandığını
değil de yılları ikişer, üçer atladığını fark etti birden.
Canlı müzik çalınan bir yere gittiler. Ayakta ilk içkilerini
içtiler ve yüksek sese rağmen konuşmaya çalıştılar. Beş kişiydiler ve sonradan
bir kadın arkadaşları daha katılacaktı. Kadınlar dans etmek isteyince piste
yöneldiler. Beklenen kişi de geldi onlar dans ederken.
Dansdan sonra boşalmakta olan bir masaya oturdular. İçerisi
oldukça sıcaktı. Başka bir yere gitmek istediler. Bar ve klüplerin yoğun olduğu
caddede yürürken adam biraz arkada kalmıştı. Kadın en önde bir arkadaşının
koluna girmişti. Fısıldaşarak bir şeyler konuşuyorlardı. Karşı kaldırımda durup
durup beton direğe sarılan bir sarhoş adamın gözünden kaçmadı. Diğerleri ile
arasındaki mesafe açılıyordu. Adımlarını hızlandırdı.
“Tang&Hera” adlı bir yere yaklaşmışlardı. Tam girmek
üzereyken adamın geride olduğunu fark ettiler. Durup beklemeye başladılar.
Kadın biraz da sinirlenerek onlara yetişmeye çalışan kocasına baktı. İçlerinden
biri sigarasını yaktı. Arkadaşı “önemli değil” gibisinden dokundu kadının
omzuna. Kadın bir iç geçirdi. Adam adımlarını daha da hızlandırmak isterken
ayağı bir şeye takıldı ve yüzüstü yere düştü. Ama kimse görmemişti.
Üstünü başını düzeltti. Kadının bakışları altında onlara katıldı. Kapıdaki
X-Ray aletinden adam birkaç defa tekrar geçmek zorunda kaldı. Diğerleri
gitmiş, kadın onu bekliyordu. En sonunda aletin neden öttüğünü anlayamadılar ve
adamın geçmesine izin verdiler. Kadın bir an önce arkadaşlarına katılmak
istiyordu. Adam dizindeki acıya aldırış etmemeye çalıştı.
İçkilerini yine ayakta içtiler ve oldukları yerde dans
ederek konuştular. Ünlü bir DJ vardı bu klüpte. İlk gittikleri yerden daha
kalabalık olmasına rağmen oldukça ferah bir yerdi. Sahneye Brezilyalı dansçılar
çıkınca oraya yöneldiler. Adam dizindeki acıyı daha çok hissediyordu. Oturmak
istedi. Onlar ise dansçıları izleyeme devam ettiler. Adam barda boş bir yer
buldu. Votka içmeye başladı. Barın diğer ucundaki çok güzel bir kadınla bir
adam öpüşüyordu.
Adam içkisini içerken Volga kıyısında yürüyerek evine dönen
bir proleteri hayalledi. Öpüşen çift el ele ayrıldılar bardan. Adam vodkasını
bitirdi. Parayı ödedi. Proleter evine girdiğinde onu çocukları karşılamışlardı
kapıda. Karısı mutfakta akşam yemeğini hazırlıyordu.
Adam diğerlerine katılmak için ayrıldı bardan. Proleterin
evinini bacasından tüten dumanları hatırlatıyordu adama sahnedeki yapay sis.
Kadın ve arkadaşları sisin içinde dans ederek kayboldular.
Adam tuvalete gitti. Kabine girip kapıyı kapattı. Çıktığında
diğerleri bir masada kadehlerini tokuşturarak dinleniyorlardı. Yanlarına
döndüğünde yüzündeki yorgunluğu kadının fark etmesi zor olmadı. Bir zaman sonra
son kez dans etmek için kalktıklarında adam temiz hava almak istediğini
söyleyerek dışarıda bekleyeceğini söyledi.
Yarım saat sonra kadın diğerleri ile dışarı çıktıklarında
adamı kapıdaki korumalarla tartışırken buldular. Tartaklanıyordu. Adamı
aralarına alıp uzaklaştırdıkları sırada korumlardan biri adama küfür edince
adam geri dönüp vurmak istedi. İçkinin de etkisiyle ayakta durmakta
zorlanıyordu. Yumruğunu kaldırıp korumaya doğru koşarken ayağı takıldı ve
yüzüstü yere, su birikintisinin içine yıkıldı. Kalkıp tekrar saldırmak
istediyse de onu bu kez tutanlar vardı. Kadın en geride kalmış ve bağırıp
duruyordu. Yerden kaldırdıklarında başı dönüyordu. Kadın kaldırıma oturdu ve
başını elleri arasına alıp ağlamaya başladı.
“Bir yerde sıcak bir şeyler içelim.”diye önerdi birisi.
Kadını gözlerini elinin içiyle silerek “İyi olur.” dedi sadece. Bir kafeye
girdiler. Bitki çayı istediler. Adam çay değil sıcak bir çorba istedi. Hiç
kimse konuşmuyordu. Siparişleri beklerken Adam başını masanın üstüne koydu ve
uyumaya başladı. Kulağının arkasında açılmış yarayı gördüler o an. Sırtına
doğru akmış kan kurumuştu artık.
Kadın iş yerinde terfi etti haftanın ilk günü. O günü ofisde
küçük bir parti ile kutladılar.
Adam eve erken döndü. Kadın ona bir alış veriş listesi
bırakmıştı. Markete gitti. Rafların arasında dolaştı elindeki liste ile. Kasada
kredi kartını unuttu. Arkasından bir görevli koşarak getirdi. Eve döndüğünde
elindekileri mutfağa öylece bıraktı.
Kadın biraz daha çalışacaktı. Eve telefon açıp bunu adama
söyledi. Adam bir yandan haberleri izledi bir yandan da bir şeyler atıştırdı.
Yarım saat öylece oturduktan sonra odaya geçip yere uzandı.
Kadınının üst üste içtiği kahvelerden midesi bulanmıştı.
Pencereyi açıp temiz havayı soludu.
Yıldızlara baktı. Çocukluğunu anımsadı birden. Karşı
binadaki ofislerinin ışıkları tek tek sönmeye başladı. Pencereyi kapattı ve
çantasını alarak çıktı.
Adam en az altı kişi getirdi gözlerinin önüne. Bazıları ile
sadece uzaktan bir merhabası vardı. Ama yine de bir şey olmuyordu. İş yerinden
birini denedi. Daha sonra kadının arkadaşlarınından bir kaçını. Sonra birkaç
okul arkadaşını. İşe yaramıyordu. Lise yıllarına gitti. Yine olmadı. Belleğinin
tozlu diplerinde kalmış kadınları denedi. Çocukluk günlerindekilere uzandı.
Olmuyordu.
Kadın geldiğinde o hala yerde birilerini hatırlamaya
çalışıyordu. Panik içinde kalktı zil çaldığında. Marketten aldıklarını beraber
yerleştirdiler. Kadın ona terfi ettiğini söylemek üzereyken vazgeçti birden.
Daha sonra söyleyecekti. Bir bardak su içti kadın ve yorgun olduğunu söyleyerek
yatak odasına geçti.
Adam salonda oturdu tek başına. Kadın Anna Karenina’dan üç
sayfa okuyabildi ancak. Başucundaki ışığı söndürdü.
Adam gece yarısına kadar oturdu. Kanapeye uzandı ve dvdden 7
Samuray’ı izlemeye başladı.
Filmi ortasında kapattı. Yine bitirememişti. Sonunu hiçbir
zaman göremeyeceğim bu filmin diye geçirdi aklından.
Kadının yanına uzandı. Nefes alıp verişini dinledi. Omzunun
üstüne eğildi kadının. Belki bir on dakika kadar baktı yüzünün yarısına. Diğer
yarısı yastığa iyice gömülmüştü. Adam başını yastığa koydu.
Sabah olduğunda işe gitmedi adam. Öğleye kadar yataktan
çıkmadı. Belki on kişi getirdi düşlerine ama yine de bir işe yaramadı.
Kadın yine arkadaşı ile geçen günkü kafede buluştu. Önce
terfi edişini konuştular. Daha sonra kadın ağlamaya başladı. “Tiksinti verici
bir durum, biliyor musun?” dedi. “Beni biriyle aldatsa bu kadar üzülmezdim.”
Arkadaşı başını salladı.
Adam evde yerde uzanmıştı yine. Yine birilerini hayalleyerek
kendini tatmin etmeye çalışırken birden irkildi. Kafasındaki geçmişten,
bugünden hatta gelecekten tüm kadınlar bir anda silindi. Kanı çekilir gibi
oldu. Kalbi küt küt atmaya başladı. Çok güçlü bir duygu kapladı bedenini. Bir
süre sonra yerden kalkacak gücü bile bulamıyordu kendinde. Nefes nefese
kalmıştı.
İp gibi incecik gözyaşları süzülüyordu yanağından kadının.
“Fark etmediğimi sanıyor. Oysa her şey o kadar açık ki. Sessizce yataktan çıkıp
diğer odaya geçmesi…Artık dergi mi karıştırıp yapıyor, film mi izliyor düşünmek
bile istemiyorum. Tanrım, nasıl dayanıyorum tüm bunlara?”
Akşam eve arkadaşı ile geldi. Adam salonda uzanmış uyuyordu.
Birlikte yemek yediler. Adam daha sonra çalışacağını söyleyerek odasına geçti.
Kadın ve arkadaşı salonda oturdular. Bakışlarından ne
konuştukları belli oluyordu.
Kadın adamın kapısını kapatışını dinledi. İç geçirdi. Sabah
ilk işi evi terk etmek olacaktı Adamın hayallerini süsleyen kişi
olduğundan habersiz; uzayın bir ucunda tek başına bırakılmış biri gibi
duyumsadı kendini.
Adam birazdan karısını hayallemenin hayalini kuruyordu.
Çoktandır böyle bir duygu yakalamamıştı. İlk o gün öğleden sonra keşfettiği bu
duygu daha öncekilerden çok farklıydı. Sanki gerçekmiş gibiydi. Kendine itiraf
edemiyordu ama o kadar mutlu olmuştu ki, ağlamıştı mutluluktan.
Çeviren: Behlül Dündar