Arjantin 1804. Santa Fe'deki küçük bir kasabayla Buenos
Aires yakınlarındaki akıl hastanesi arasında pampa, vurdumduymaz, ıssız ve
engin bir çöl uzanıyor. Beş deli, bir psikiyatr, bir muhafız birliği, bir
işportacı ve üç fahişe bir yolculuğa çıkıyorlar bu çölde.
Delilerin ilki bir melankolik: Hareketsizce yatıp duruyor,
yumruğu kapalı, Zenon'un bilginin yolunu betimlemek için kullandığı hareketleri
yineliyor. İkincisi nemfoman bir rahibe: Tamamen kendine özgü tanrısal ve
insansal sevgi birliği düşüncesini askerlerle uygulamaya koyuyor. Üçüncüsü
manyak bir dandi, kalan ikisi de dilsel bozukluklar sergiliyorlar.
Paraná'nın suları taşmış, eli kanlı bir Kızılderili reisi
peşlerinde, deliler kafilesi ovanın bitimsiz uzamına dalıyor. Gerçekle delilik
orada birbirine karışıyor. Her birinin deliliği yeryüzünün yansızlığıyla
çatışıyor. Bekleyiş, serüven, insanlığın içlerinden yontulmuş kişiler...
Voltaireci vurgular taşıyan bu roman metafizik boyuta
sırtını dayıyor. Buradaki zamanla, uzamın yoğunluğu Juan José Saer'in çağımızın
en önemli yazarlarından biri olduğunu gözler önüne seriyor.
*
“Hiçbir şey delilik kadar bulaşıcı olamaz”
Tuğla gibi kalın olmayan ama onlardan daha uzun zamanda
bitirilen romanların yazarlarından J.Jose Sear. Bulutlar (dilimize çevrilen tek
kitabı) işte bunlardan biri.
Bir çeşit yolculuk öyküsü Bulutlar. Ama kahramanları sıradan
yolcular değil: Deliler.
Delileri 3 Akasya adlı yeni hastaneye götürmekle görevli
anlatıcımız onları bulma ve yola çıkarma öyküsü anlatıyor bize.
Delilere ulaşma ve onları götürme sırasında sanki yazar
gizli bir sesle bize deliler ve akıllılar hakkındaki düşüncelerimizi yeniden
gözden geçirmemiz gerektiğini fısıldıyor. Özellikle deli rahibenin ibret verici
öyküsü.
155 sayfalık kısa ama oldukça çetin bir kitap Bulutlar.