Geoffroi de Villehardouin (1160-1212) Fransız şövalye ve
tarihçi. IV. Haçlı Seferi'ne katılmış, yazdığı kronikte Kutsal Topraklar'a
varmadan Konstantinopolis'te sona eren seferin komutanlarını savunmuştur.
Henri de Valenciennes Jugement de Nostre Seigneur ve Lai d'Aristote adlı eserleriyle de bilinen bir 13. yüzyıl tarihçisidir. IV. Haçlı Seferi Kronikleri, Geoffroi de Villehardouin'in Konstantinopolis'in Fethi ve Henri de Valenciennes'in İmparator Henri Tarihi adlı eserlerinden oluşmaktadır. Villehardouin amacından sapan IV. Haçlı Seferi'nin macerasını, Valenciennes ise Bizans'ta Latin imparatorluğu dönemini samimi ve güvenilir bir biçimde anlatmışlardır.
Henri de Valenciennes Jugement de Nostre Seigneur ve Lai d'Aristote adlı eserleriyle de bilinen bir 13. yüzyıl tarihçisidir. IV. Haçlı Seferi Kronikleri, Geoffroi de Villehardouin'in Konstantinopolis'in Fethi ve Henri de Valenciennes'in İmparator Henri Tarihi adlı eserlerinden oluşmaktadır. Villehardouin amacından sapan IV. Haçlı Seferi'nin macerasını, Valenciennes ise Bizans'ta Latin imparatorluğu dönemini samimi ve güvenilir bir biçimde anlatmışlardır.
“Ve onlar; Türklerin elinde esir bulunan Kudüs’e acımanız ve
Tanrı aşkına İsa’nın utancının intikamını almalarına yardım etmeniz için
merhametinize sığınıyorlar.”
Haçlı Seferleri içinde en ilginçlerinden biridir 4.Sefer.
Özellikle İstanbul tarihi açısından önemlidir. Ayrıca dini, ekonomik, politik
sonuçları her biri kendi içinde tarihsel dönüşümler içerir.
İşte bu seferi birinci elden okuyabildiğimiz anıtsal bir
kitap IV.Haçlı Seferi Kronikleri. 1200 başlarında başlayan hazırlıklar
sırasında yine daha önce olduğu gibi bol bol “Türk’lerin elindeki Kudüs”
söylemi duyulur.
4.Haçlı Seferi hep olduğu gibi ‘kutsal bir amaç’ adına
başlatılmış bir eylemdi. Ve tarihe, böyle bir amaç için başlatılan bir proje
nasıl yoldan saptırılıra en iyi örneklerden biri olarak geçmiştir. Aynı zamanda
demek ki bir hristiyan birliği yokmuş denildiği kadar. Tersine bu olaydan sonra
Ortodoks ve Katolik dünyası birbirinden nefret eder duruma gelmiştir. “Katolik
külahı görmektense Türk sarığı görmeyi tercih ederiz” sözünün nedeni bu olaya
dayanır.
1200’leri anlatan kitap aynı zamanda o günlerin coğrafyasını
ve uluslarını net bir biçimde
anlatıyor. Avrupa baronlarının
yazışmaları, toplanışı, şövalyeler, hazırlıklar ve yola çıkış…Yüzlerce
yerlerden geçiş, küçük çatışmalar, küçük öyküler kitabın zenginliğini
oluşturuyor.
Ayasofya’nın üst galerisinde, Deisis mozağinin tam
karşsındaki duvarın hemen dibinde bir mezar var. Üstündeki yazıdan Venedik Dükü
Henrico Dandolo’nun burada gömülü olduğunu anlıyoruz. Seferin önemli
adamlarından olan bu şahıs, İstanbul’da öldükten sonra buraya gömülür. Yıllar
sonra kenti geri alan Bizanslılar mezarı açıp kemikleri sokak köpeklerine
atarlar. Bu, Sefer’le ilgili küçük bir öykü.
Bu kitabı okuyan İstanbul’da dolaşırken bazı şeylere artık
başka bir gözle bakacaktır.