Sevdiği erkeğin yıllar önce kız kardeşiyle evlenmesine göz yuman Eszter,
uzak bir akrabasıyla birlikte, sakin bir hayat sürmektedir. Günün birinde bir
zamanlar kendisini aldatan sevgilisi Lajos’tan bir telgraf alır. Lajos bir
günlüğüne şehre gelmektedir, yanında da çocukları ile bazı yabancılar vardır.
Eszter’in ruhunda birden eski günlerin anıları, kendisinin de anlam veremediği
tanıdık duygular uyanır. Hiç kims e Lajos’un ne amaçla geri döndüğünü
bilmemekle birlikte herkes onun aşağılık bir dolandırıcı, ikna gücü yüksek bir
laf ebesi olduğu konusunda hemfikirdir.
Macaristan’ın en büyük çağdaş yazarlarından Márai, bu romanında insan ilişkilerindeki yazgısallık, vazgeçiş ve teslimiyete odaklanıyor.
Macaristan’ın en büyük çağdaş yazarlarından Márai, bu romanında insan ilişkilerindeki yazgısallık, vazgeçiş ve teslimiyete odaklanıyor.
*
Yaşam bana daha neler gösterecek bilmiyorum ama ölmeden önce
Lajos’un bana son kez uğradığı ve elimdeki her şeyi alıp gittiği o gün
yaşananları kaleme almak istiyor, ancak bu işi üç yıldır erteliyorum.
Bugünlerde karşı koyamadığım bir ses sanki o gün olup bitenleri ve Lajos hakkında
tüm bildiklerimi bir an önce yazmam için beni sıkıştırıp duruyor. Bu benim için
adeta bir yükümlülük haline geldi, ayrıca artık fazla zamanım da kalmadı. Böyle
bir sese kulak vermemek mümkün değil, bu yüzden Tanrı adına bu sese boyun
eğiyorum. Artık genç değilim, sağlığım da yerinde değil ve yakın bir zamanda da
ölmem gerektiğini düşünüyorum. Peki, eskiden olduğu gibi bugün de ölümden
korkuyor muyum? Lajos’un son kez evime geldiği o pazar günü var ya! İşte o gün
içimdeki ölüm korkusundan tümüyle kurtulmamı sağladı. Belki acımasız davranan
zaman, belki en az zaman kadar acımasız olan anılar, belki dinimizin öğretisi
gereği kimi zaman hak etmeyenler ile isyankârların da nasiplendikleri Tanrısal
bir kayırma, belki de en basitinden salt bugüne dek edindiğim yaşam deneyimi ve
yaşlılığın verdiği bir yüreklilik sonucu artık ölümle bu denli rahatça
yüzleşebiliyorum. Yaşam tüm güzelliklerini öylesine cömertçe bahşetti, sonra da
hepsini birden öylesine ustaca çekip aldı ki elimden… Ondan daha ne
bekleyebilirim artık? Ölmem gerek çünkü yasa bunu gerektiriyor, çünkü ben
görevimi yerine getirdim. Biliyorum, bu iddialı bir söz, şimdi bir de kâğıt
üzerinde görünce, doğrusu, biraz korkuyorum. Evet, günün birinde, birilerinin
önünde sorumluluk üstlenmemi gerektirecek denli büyük bir söz bu. Yükümlülüğümü
bilincine varmam ne kadar da uzun zaman aldı; ona boyun eğene dek nasıl da direndim,
bağırıp çağırarak umutsuzca itirazlarda bulundum. O gün ilk kez ölümün bir
kurtuluş olabileceğini hissettim ve yine o gün ölümün bir tür bağışlanma ve
esenlik olduğunun bilincine vardım. Yaşam bir kör dövüşü ve alçaklıktan başka
bir şey değil. Ne ilginç bir mücadele bu kör dövüşü. Kim buyurmuş, kaçınmak
niçin mümkün değil? Bu savaştan uzak durmak için elimden gelen çabayı gösterdim
ama düşman yakamı bir türlü bırakmadı. Şimdi artık düşmanın da başka türlü
davranamayacağını biliyorum: Çünkü düşmanlarımızla aramızda öyle bir bağ var ki
onların da bizden uzaklaşmaları mümkün değil.
*
“Bir insanın hayatında bir kez olsun güçlü ve iyi bir insan
olmak istemesi bile onu bağışlamam için yeterli bir neden sayılır.”
Bakın size bir sır: Don Kişot onca maceradan sonra ölümüne
yakın bir anda içine girdiği efsunlu sisten çıkıp “ben saçmaladım” demeye
başlayınca nasıl da içimiz burkulur. Bize tüm roman boyunca yaptıklarını kabul
ettirmeye çalışan bu adam şimdi onları yadsırken bu kez biz “hayır, sen haklısın”
demeye çalışırız. İşte bu iyi bir romanın sırrıdır. Bizi inandırmıştır. Hem de
iki şeye birden.
Bu Sandor Marai’nin
romanında da aynıdır. Talihsiz Eszter’in öyküsünü okurken her şeyi net
bir şekilde anlıyoruz. Lajos çıkıp geldiğinde neler olacağını merak ediyoruz.
Ve Eszter onca şeyden sonra, o hiç beklenmeyeni yaparken dışarıdan bu masal
kahramanlarını izleyen bizler “hayır, yapma” demeye çalışıyoruz. Üstelik
Lajos’a da kızamıyoruz. İşte bu da Sandor Marai’nin başarısıdır.
Önce doğruyu düşündüğümüzü sanırız ama sonra anlarız ki
yazar bizden daha iyisini bilir. Her zaman olduğu gibi.