"Yo siempre me había imaginado el paraíso bajo la especie de una biblioteca."
"Ben cenneti hep bir çeşit kütüphane olarak düşlemişimdir."
Jorge Louis Borges

14 Mayıs 2012 Pazartesi

FRANZ SCHUBERT-ADAM ZAGAJEWSKİ















FRANZ SCHUBERT: BİR BASIN TOPLANTISI

Evet, yaşamım kısaydı, evet, sevdim,
Bir ışığın yükselişini hissettim; evet, parmaklarımın
altında doğdu kıvılcımlar.
Zamanım azdı, doğru, ne kadar olduğunu bilmiyordum,
Gretchen’e acıdım, genç öldü, karşılık görmeden.
Hayır, alev boşuna değildi, evet, dondurucu ormanlarda koştum
karın, sarı yıldızların kovaladığı ve de biçimin kendi tuhaflığı
vardı; hayır, polis değildi, bir şeytan olup olmadığını bilmiyorum.
Belli bir çağ yoktu, sadece yeşil otlar, dişbudak ağaçları,
Sakin nesneler, su birikintilerinde yusufçuklar vardı, ama, belli
bir çağ yoktu. Ahşap bir zemin, ketum sandalyeler, evet, Viyana,
kahvenin tadı, şu an ki gibi, pencerelerde güvercinler. Hayır,
ulusların yükselişini tahmin edemedim, bilmiyorum, hatırlamıyorum,
bu soru çok kişisel. Hayır, Wagner’in müziğini bilmiyorum.
İletişim kurabilir miyiz? Pişmanlık, hatta gıpta, bunun kader olup
olmadığını bilmiyorum, bir eldiven, nasıl da zarif kar taneleri, ama
bir de tipiye dönmeseler. O kızın yeşil gözleri. Benim kaderim
çok büyüktü, bir saray gibi, o büyük odalarda kalbim acemice çarpardı,
evet, yetenek; dişlerim acı kahve tanelerini kırardı. Hayır, korkuyordum,
her taraftan sarılmıştım, paralı askerler ordusu tam üstüme hedef aldı,
ah, beyler, beni nasıl Amiral Nelson’la kıyaslarsınız, hayır, gölgeler bağırdı,
fısıltılar katedral çanları gibiydi, görüntüler uluyordu,
evet, bazen hatalı olduğumu itiraf ediyorum, Schubert olduğumu nasıl
bilebilirdim ki? Var olmanın elindeydim,bir yol arıyordum, bir renk,
beni bilemezsiniz,  sadece bir yankıyım.
Evet,acıların şarkıya dönüştüğü o darboğazdaydım,
evet, hep yeşil ormanlar, karşılıksız aşklar, umursamaz olmanın neşesi,
özellikle söylemek istediğim; anlatmanın mutluluğu,
yaşamla ölüm arasındaki o yolun yarısı, tamtamına yarısı yani, evet,
burada bile dans eden insanların neşesi geliyor bize, ama bellekten
pıhtılaşarak. Geriye dönmeyin, yanlış yola sapmayın, ama tabiî ki
yaşamı bir Lied’e dönüştüremezsiniz, biliyorsunuz,
o sadece Nuh’un küçük bir gemisi beyler,
insanlar yok türler var , çiçekler değil; benzerleri, kokular değil ama tarifleri var. 
Yaylaların görkeminde deli gibi koştuğumuzda, otların içinde, rüzgarla,
dağlaleleri arasında, büyük sesler ve renkler içinde, tutkulu ve konuşmaksızın,
nefes nefese kalmış ulakların isteğine boyun eğen, zafer kutlamalarında,
günahta, duada, sabah ve akşam, cansıkıntısında ve kahkahada,
o sonsuz dans sürdü, Mayıs, Haziran, o kadar çok şey oluyordu ki,
korku ve oyunlar, kesilmiş parmaklar, hayretten açık ağızlar,
gerçek öpüşler ve yalnızca gündüz görülen düşlerdeki öpüşler,
saç örgüleri, buğday başakları, sizin bakışlarınız,
bir veranda, sessizlik ve hiçbir şey, düşüşün kızıllığı, evet, her şeyi hatırlıyorum,
uzun teller üzerindeki tarla kuşları, gelincikler, fındık korusu,
kentin sıcak kiremitleri, akşam karanlığında eriyip giden sesler
ve gece; içinde çocukların hazinelerini sakladıkları
bir kutu, uyku ve uyanıklık, solgun gökyüzünde soğuktan titreyen Venüs.

Evet, artık böyle daha iyi, yalnızca iki dudak şarkı söyleyerek  
birbiriyle konuşuyor,
ve biraz ileride gözkamaştırıcı bir piyano.

Doğru, artık yorgunum, ama, yok, hayır, şikayet etmiyorum .



Çeviri: Behlül Dündar


Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

©2012 Kitap Önerisi


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
 
9