İsviçreli yazar Max Frisch'in, en ünlü yapıtlarından olan
Homo Faber, romanın kahramanı Walter Faber'in kişiliğinde ayakları 'hep' yere
basan, salt akla inanan, dünya görüşünü yalnızca teknolojinin ve matematiğin
verileri üstüne kuran modern insan tipinin tradejisini sergiler. Tartıya ve
ölçüye vurulabilenin dışında ne varsa yadsıyan, Walter Faber'in trajik
yanılgısı, yaşamın tüm önceden kestirilmesi olanaksız aşkları ve kimi zaman
insanoğlunun yazgısını belirleyen rastlantıları karşısındaki körlüğünden kaynaklanıyor.
Yaşamın 'öte yanını' sürekli yadsımayı yaşam ilkesi olarak benimsyen Faber,
sonunda bir dizi rastlantının kurbanı olur; bu rastlantılar, romanın doruk
noktasında Walter Faber'i insanlığın yaradılışından bu yana günahların en
korkuncu sayılmış, bir günahın kucağına itecektir. Max Frisch'in gördüğü
mimarlık öğrenimini, başka deyişle tekniğin ve matematiğin dünyasını tanıması,
öte yandan da bir gazeteci olarak dünyayı dolaşmış, ayrıca İkinci Dünya
Savaşı'nda insanların öncesiz ve sonrasız acılarıyla yoğrulmuş bir başka
dünyayla yüz yüze gelmiş olması, Homo Faber'in neredeyse belgesel bir 'insanlık
durumu'na dönüşmesinin başlıca nedenleridir. Sanatçı kişiliği Trornton Wilder
ve Bertolt Brecht'in belirgin izlerini yansıtan Frisch'in bu kitabı, yüzyılımızın
roman yazınının başyapıtlarından biridir.
*
Yolculuğu sen yaparsın / Nereye olduğunu kader çizer
Frisch yazın tarihinin en köklü iki öğesini bir araya
getiriyor bu romanında. Yolculuk ve kader.
Walter Faber’in bir uçak yolculuğu ile başlayan öyküsü
hakkında pek kafa yormadığı kaderin görünmez labirentinde ilerliyor ve yolculuk
birkaç yerde devam ediyor. Goethe bir şiirinde Mevlana’ya “Yolculuğu sen yaparsın / Nereye olduğunu
kader çizer” dedirtir. Tam da bunu ispatlamaya çalışır Frisch romanında. Zaten
örneğin kahramanını bir kentte, işden eve evden işe bir yaşam kalıbına sokup
yine olayları başından geçirtebilirdi yazar. Ama yolculuk sırasında kurgulaması
yaşamında bir yolculuk olduğuna bir göndermedir.
Karışık bir anlatımı yoktur kitabın. Öykü olabildiğince
akıcı ve yalın.Frisch şunu yapabilirdi: Öyküyü sona doğru götürürken o büyük
uğursuzluğu bitime saklar ve bizi daha da şaşırtabilirdi. Ama bunu yapmak
yerine daha en başlarda bize tüm trajediyi söylüyor, elindeki tüfeği sonda
değil daha başlarda patlatıyor. Bunu da anlamı şu: Sürpriz bir son yapma
numarasına ihtiyacım yok, kader zaten en büyük sürprizi yapmış. Hele bir de böyle bir sürprizi, yaşamı kesinlik ve
matematiksel bir açıdan gören birisi için yapmışsa.
Peki geriye ne kalır? Bir roman yazarının bilinen bir
trajediyi nasıl iliklerine kadar ayırdığını,
başına böyle olaylar gelimiş birinin neler yapmış
olabileceğini okumak. Bir yazar ustalığı
gerektiren okuma yani.