1863’te yayımlanan Kazaklar, Tolstoy’un yarı-otobiyografik
kitaplarından biridir. Genç ve zengin bir Moskovalı olan Olenin, daha “sahici”
bir hayat arayışıyla Rus ordusuna yazılıp Kafkaslar’a gider. Birliğiyle
yerleştiği bir Kazak köyünde, bir yandan tabiatın ihtişamı karşısında sarhoş
olur, bir yandan Kazak ve Çeçenlerin kaba güçlerinden etkilenir, bir yandan da
köylü bir kıza duyduğu aşkın karşılıksız kalışıyla, kısa süreli de olsa ruhsal
bir uyanış yaşar. Capcanlı ayrıntılar, aşk acısı ve tabiatın güzellikleriyle
örülmüş bu güçlü hikâyeyi Leyla Soykut’un Rusça aslından yaptığı çeviriden
okuyacaksınız.
“Dilimizde yazılmış en güzel hikâye.”
Ivan Turgenyev
“Kazaklar’ı okurken, her satırda, her kelimede yepyeni, hakiki bir sanat buldum.”
William Dean Howells
“Dilimizde yazılmış en güzel hikâye.”
Ivan Turgenyev
“Kazaklar’ı okurken, her satırda, her kelimede yepyeni, hakiki bir sanat buldum.”
William Dean Howells
Biyografi
Lev Nikoleviç Tolstoy 9 Eylül 1828’de Tula´da bulunan
ailesine ait Yasnaya Polyana Malikanesinde zengin bir toprak sahibinin oğlu
olarak doğdu. Küçük yaşta öksüz ve yetim kalınca, eğitimi için Kazan’a
halalarının yanına gönderildi. Daha bu yaşta Pascal, Platon, Dickens gibi
klasikler okumaya başladı ve kendine bir yaşam felsefesi belirlemeye karar
verdi.1843’te Doğu dilleri okumak üzere Kazan Üniversitesi’ne girdi, kısa süre
sonra Hukuk Fakültesi’ne geçti. 1847’de burayı da yarım bırakarak Yasnaya
Polyana’ya geri döndü. 1851’de, yirmi üç yaşındayken, düzensiz hayatının
yarattığı boşluğa son vermek ve alacaklılarından kurtulmak için orduya yazıldı
ve 1854-55 arası Kırım’da topçu teğmeni olarak savaştı. Bu dömende otobiografik
eserler olan Çocukluk, İlk Gençlik ve Gençlik’i ve ayrıca Tipi, İki Süvari
Subayı ve Toprak Ağası’nın Sabahı’nı yazdı. Bu ilk başarılarından sonra kendini
edebiyata adamaya karar verdi.
Savaştan sonra St. Petersburg’a gitti, fakat burada birini
radikal demokrat N. Çernişevski, diğerini muhafazakar liberal I. Turgenyev’in
temsil ettiği iki edebi kampla anlaşamayarak 1857’de İsviçre, Almanya ve
Fransa’yı kapsayan bir seyahate çıktı. Bu dönemde eğitim kurumlarıyla
ilgilenmeye başladı ve Rusya’ya dönerek köylü çocukları için bir okul açtı.
1860’ta ikinci bir Avrupa seyahatine çıkarak buradaki eğitim kuramlarını
ayrıntılı şekilde inceledi. Aynı dönemde Batı’nın yapay ve maddeci uygarlığını
insanı bozan bir etken olarak görmeye başladı. Rusya’ya döndüğünde serflik
kaldırılmıştı. Tolstoy kendi bölgesinde eski serflerle toprak sahipleri
arasındaki toprak ve borç anlaşmazlıklarını çözmek üzere yargıç oldu. 1862’de
komşu çiftliğin sahibi olan bir doktorun kızı Sofya Andeyevna Bers’le evlendi.
Bu evlililikten on üç çocuğu oldu. Mutlu bir aile hayatı sürdürdüğü bu dönemde,
Kazaklar, Sivastopol Hikayeleri ve ilk büyük romanı olan Savaş ve Barış’ı
yazdı. Ancak aile hayatının sevinçleri Tolstoy’u huzura kavuşturmaya
yetmiyordu. 1875’ten sonra yıldan yıla artacak bir bunalıma girdi. 1877’de
yayımlanan ikinci büyük romanı Anna Karenina bu bunalımın izlerini taşır.
Tolstoy 1880’den sonra Ortodoks Klisesi’ni, Hristiyanlıktaki ölümsüzlük
düşüncesini ve her türlü siyasal iktidarı yadsıyan, kendine özgü bir tür
hristiyanlık anarşizmi geliştirmeye başladı. Düşüncelerini açıkladığı
‘‘Dogmatik Teolojinin Eleştirisi’’, ‘‘O Halde Ne Yapmalıyız?’’ ve ‘‘Tanrı’nın
Hükümdarlığı Kendi İçimizdedir’’ adlı makalelerin yayımlanmasından sonra
1901’de Kilise tarafından afaroz edildi. Bu dönemde yazdığı İvan İlyiç’in
Ölümü, Kreutzer Sonat, Hacı Murat, Diriliş gibi eserleri, aynı manevi arayışa,
ahlaksızlıkla suçladığı sanatı ve dogmalar ve mucizeler üreten Kilise’yi
yadsıyışına işaret eder. 1900’lerden itibaren bir yandan mülkiyet konusundaki
radikal fikirleri nedeniyle ailesiyle arası açılırken, diğer yandan aydın Rus
gençleri arasında giderek daha çok tanındı. Bu ikisi, derin bunalımını ve
manevi yalnızlığını arttırdı. 1910’da ailesini terk etmeye karar vererek yanına
en küçük kızı ve doktoruyla yola çıktı. Ancak birkaç gün sonra Astapovo tren
istasyonunda zatürreden öldü.