"Yo siempre me había imaginado el paraíso bajo la especie de una biblioteca."
"Ben cenneti hep bir çeşit kütüphane olarak düşlemişimdir."
Jorge Louis Borges

27 Mayıs 2012 Pazar

KÜP-LU Jİ





















Bizden önceki Çin’de imparator Fai Huo ( yıldızlara ve düşlere düşkünlüğü herkesçe iyi bilinen ) bir gün düşünde “A …e..si..y…n…. iç… kö….  çat…… mekl..ini …in… ki….du ….mış … … d…ins..h… del…yi….a.a.g. ve…ken..bunbi….ins….ih..h…etr…..sı….her….kar….” görünce irkilerek uyandı. Bir an önce bunun anlamını öğrenmek istiyordu ama şimdi  sabaha kadar beklemek zorundaydı. Gün ışığını görmeden düşler hakkında konuşmak uğursuzluk getirirdi çünkü.

Sabah  olur olmaz sarayındaki bilginlerin, şairlerin, kadrolu kadrosuz tüm düş yorumcularının huzuruna çıkarılmasını emretti. Fai Huo’un emrindeki en genç düş yorumcularından Xiao daha imparator gördüğü düşü anlatmadan onun hangi düşü gördüğünü anlamıştı. Ayağa kalkıp zi-yu* isteğini iletince herkes bir anda şaşkın bakışlarla Xiao’ya döndü. Kısa bir süre sonra İmparator ve Xiao baş başa kalmıştı. İmparatora gördüğü düşü tüm ayrıntıları ile anlattı Xiao:

“Bu çok eski bir düştür, efendim.İzin verirseniz Kutsal Tai’deki hocam Bilge Yul’a haber vermek istiyorum. Kendisi artık düş görme yetisinden kurtulmuş biridir. Ne yapılması gerektiğini bir tek o bilir. Ve, inanın yüce imparatorum, biz bunları konuşurken o çoktan yola çıkmıştır bile.” dedi.

İmparator oturduğu yerden kalkıp sessiz bir şekilde tahtın arkasındaki büyük, yıldız resimli perdenin arkasına geçti.

Bilge Yul’un Xiao’dan başka öğrencileri de vardı imparatorun emri altında ama işte bir tek Xiao anlamıştı bu düşün göründüğünü. Demek bir tek ona verilmişti bu sır. İçi hocasına daha çok sevgi ve saygıyla dolan Xiao, kıskanç gözlerin altında bambuların arasındaki hasır yatağına döndü. Gökte kırpışan yıldızları seyrederek gündüz uykusuna daldı.

Ertesi sabah Bilge Yul saraya varmıştı bile. Zu ağacından yapılma bastonu yerlerdeki kuru yaprakların tam ortasına batıyordu yürürken. Sarayın avlusuna girmek üzereyken ömründe ilk kez sendeledi Bilge Yul **. Başını gökyüzüne kaldırdı. Hiç kimsenin öngörmediği bir yağmur başlamıştı imparator Bilge Yul’u huzuruna aldığında. Kıskanç dudaklar hemen bunun bir uğursuzluk olduğunu konuşmaya başladılar.

Bilge Yul ve imparator uzun bir zaman baş başa kaldı. Genç Xiao bambuların arasında düşünceli bir şekilde bir ileri bir geri yürüyordu. Derken, Büyük bilgin Gan-De’nin öğrencisi olan ünlü Hung-Li’  ile bazı mühendislerin hızlı adımlarla avluyu bir uçtan bir uca kat ederek imparatorun huzuruna gittiklerini gördü. Kısa bir süre sonra Hung-Li ve mühendisler dışarı çıktığında herkes toplandı başlarına. Sabırsız kalabalıktan kurtulup bir an önce emredilen işe başlamak isteyen Hung-Li:

“Bizden büyük bir Küp yapmamız istendi. Yapım bitene kadar Yüce İmparator ve Bilge Yul sarayın Yıldız Odası′nda uykuya dalacakalar ve biz Küp’ü tamamlayana kadar çıkmayacaklar.Tüm bildiğim bu,”

diye kısa bir konuşma yaptıktan sonra mühendisleriyle birlikte ayrıldı.

İmparator ve Bilge Yul artık uykuya dalacakları odaya çekilmişlerdi. Yul uzandığı yerden büyük tavanı süsleyen yıldız ve gezegenlere bakıyordu. Hung-Li yapmıştı bunu. Dışarıda hava kararmaya başlayınca tavandaki yıldızlar yavaş yavaş ışıldamaya başlıyordu. Ve gökte nasıl dizilmişler ise, burda da öyleydiler. Gökte nasıl dönüyorlarsa burda da aynen dönüyorlardı. Bulutlu, yağmurlu günlerde dahi ışıldıyorlardı. Çünkü, gerçekte hep ışıldar yıldızlar, diye açıklamıştı bunu İmparator’a büyük bilgin Hung-Li. İmparator elindeki pirinç tanelerine bakarak sordu:
“İn…. ken…do…bu…k…k…de…ba…ge….nli..ma?”

Yul, gözlerini Kral Yıldız’dan*** ayırmadan dinledikten sonra  sanki düşünde biriyle konuşuyormuş gibi mırıldanarak yanıt verdi: “E...de…r…hkl…gi….ba…an….s….mu…fla….z.a”.

İki damla yaş düştü gözlerinden imparatorun.

Bilge Yul çocuklarını toplayan bir anne gibi, çoktandır dağ zirvelerinde, pınarbaşlarında gezinen bugüne dek gördüğü tüm düşleri dönmeleri için çağırmaya hazırlanıyordu.İmparator kalkıp kendine ve Bilge Yul’a özel şarabından koydu. Dışarda hava kararıyor yıldızlar yavaş yavaş ışımaya başlıyordu.

Kendi özel yıldızlarının doğuşunu izleyerek, konuşmadan şaraplarını içmeye devam ettiler. İmparator sessizce ağlamaya devam etti.

Bilgin Hung-Li ve adamları Küp’ü inşa etmeye başlamışlardı o gün. İkindi zamanı duran yağmur akşam karanlığında tekrar başlamıştı. Mühendisler ve işçiler bir an olsun ara vermeden çalışıyorlardı. Genç Xiao nedenini bilmediği heyecanını yatıştırmak için etrafta dolaşıp duruyordu. İşçilerin ve onlara emirler yağdıran mühendislerin sesleri yağmura karışmaktaydı. Halk sarayın dışında hızla toplanıyordu.

Üçüncü gün bittikten sonra artık Küp yüz adımı aşan bir boyuta ulaşmıştı. Mühendisler her türlü hesaplamayı titizlikle yapıp Hung-Li’nin onayına sunuyorlardı. Yorulan işçiler yerlerini dinlenmiş olanlarla değiştiriyor ve böylece yapıma hiç ara verilmiyordu. Eğer bugün de imparator odasından çıkmazsa çalışmaya ara vermeyi düşünüyordu Hung-Li. Çünkü, diye yazıyordu, günlüğüne, belki bizim değil ama Küp’ün kendisinin dinlenmeye ihtiyacı var.

Bilge Yul’un geldiği andan itibaren konuşmaya başlayan kötücül dudakların sahipleri sonunda bir araya geldiler. İmparator’un kız kardeşi Prensens Xin’in karşısına çıkmaya karar verdiler. İçlerinden en yetenekli olanlardan biri Prenses’in o gece düşüne girme görevini üstüne aldı. Ve o gece Prenses terler içinde uyandı. Sabah olduğunda Prenses’i ikna etmek artık çok kolaydı. Efsunlu bir halde kendisine söylenenleri dinledi Prenses: Bu saçmalığa artık bir son verilmeliydi. Halk neler olup bittiği konusunda artık ikna edilemiyordu; sınırlarda ufak ufak çatışmalar başlamış, Sarı Irmak’ın balıkları ölü halde karaya vuruyor, Yunnan ormanlarında maymunların cinayet işledikleri haberleri geliyordu. Tüm bu uğursuzluklar o yaşlı düş yorumcusu ve çömezinin yüzünden oluyordu. Prenses ikna olmuştu. Yorumcularla birlikte komutanlar da onunla birlikteydi üstelik.

Gece olup ay çıktığında Genç Xiao bilgin Hung Li’nin yanından ayrılıp bambuların arasındaki kulübesine döndü. Bir an durup solgun yüzlü bir yetim gibi dolaşan ayın yansıttığı ışığın sahibine hiçbir zaman kavuşamıyacağını ürpererek anladı. Yatağına yatıp gözlerini kapattı ve bir daha hiç açmadı. Karnına zehirli bir bambu saplandığında daha önce hiç görmediği bir düşün kapısından çoktan içeri girmişti bile.

“Nerden gelir böyle insanlar?” diyerek sordu hocası Yul’a.
“Ayın görünmeyen yüzünden.”

“Peki ama bilge Yul, diye tekrar sordu öğrenci Xiao: “Bir düş mü bütün bunları bize yaptıran?”

Bilge Yul derin bir nefes aldı. “Bildiğim tek şey hiçbir düşün yorumu kadar tehlikeli olmadığı. Tüm söyleyebileceğim bu kadar.” dedi.

Prensens Xin  Küp’ün yapımını durdurttu hemen. Bilgin Hung Li’yi ülkenin başka bir ucuna sürgün etti. İmparator ve Bilge Yul’un bulunduğu odanın duvarını yandan yıkarak odayı saraydan ayırdılar ve etrafına duvar örmeye başladılar. Kısa bir süre sonra örülen duvar odayı yutmuştu artık.Üçü sonsuza kadar orada kalacaklardı.


----


“Neden bitmiyor bu Küp?” diye sordu imparator.

“Bilmeni isterim ki sevgili imparatorum, biz burda bir Küp yapmıyoruz. Biz bir Boşluk’u sınırlar içine almaya,onu inşa etmeye çalışıyoruz.İçini neyle ve ne kadar doldurmak istediğini hiçbir zaman bilemediğin için bitmeyecektir bu Küp.” 

İmparator Fai Huo Yaşlı Yul’a dönerek:

“ h..k.z.l…. ..?” dedi.

Yul “d…k….” diye yanıtladı.

Bunun üzerine imparator biraz düşünüp, “…k..” dedi.

Daha sonra “.. ..” diyen imparatora  Yaşlı Yul “ . ” yanıtını verdi.

Artık Prenses hüküm sürüyordu. Bilgin Hung-Li sürgünde hastalanacak ve kısa bir süre sonrada ölecekti. Küp dışarı taşınıp yerle bir edilmişti. Küçük bir tepecik gibi duran yıkıntılarının üzerinde çocuklar oynuyordu.


İmparator sordu: “  ? ”

Öğrenci Xiao gülümseyerek yanıtladı: “   ” 

Bilge Yul ise  ….



Çeviren: Behlül Dündar


 ----------------

*İmparatordan aracısız ve kimsenin duymayacağı bir görüşme isteği. Bu istekte bulunan eğer imparatoru bu görüşmenin gerekliliğine inandıramazsa idama çarptırılırmış. Kişi eli kolu bağlandıktan, soluğuyla zehirlemesin diye ağzına bir maske, bakışlarıyla büyülemesin diye gözlerine bir bağ konularak çıkarılırmış huzura.

**Zu ağacından yapılma baston yerdeki bir Zu yaprağına dokunursa yürüyeni tökezletirmiş.

*** Çince’de Uranüs’e verilen ad. Büyük olasılıkla etrafındaki halkayı bir taca benzettikleri için.

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

©2012 Kitap Önerisi


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
 
9