Evlilikte yakınlaşma ve yabancılaşma temasını işleyen Ve O
Hiçbir Şey Demedi, romanın iki kahramanının sesleriyle ulaşır okura. Her ikisi
de değişimli olarak içsel ve dışsal yaşantılarını anlatırlar. Böylece bu iki kişinin
birbirine koşut giden yaşamları ve aslında birbirine ulaşmaya çabalayan bu
insanların yalnızlığı açığa çıkar.
Küçük bir kiralık odada karısı ve üç
çocuğuyla bir arada yaşamanın sıkıntısına katlanamayan Fred Bogner, onlardan
ayrılır. Kiliseye ait bir büroda telefoncu olarak çalışmaya başlar. Savaş
sonrası Almanyasının bir büyük kentinde sokakları arşınlar, içer ve oyun
makinelerinde zaman öldürür. Karısıyla bir otelde geçirdiği hafta sonundan
sonra ise kesin ayrılık kaçınılmaz görünür.
Ancak çok geçmeden Bogner sevmekten
asla vazgeçemediği karısında yepyeni bir insan bulur. Savaş sonrası Alman
edebiyatının en gerçekçi ve en sarsıcı romanlarından biri olan Ve O Hiçbir Şey
Demedi, Alman yazar Heinrich Böll'ü üne kavuşturan roman olarak bilinir.
“Ben birisini arıyordum, kendisiyle ömür boyunca kahvaltı
edebileceğim birisini…”
Bir başyapıt bu kitap. İnsanı allak bullak eden kitaplardan
biri.
Böyle kitapların gücü şurdadır: Haklarında konuşmak yerine,
onların bizi kendimiz ve yaşamımız hakkında yine kendimizle
konuşturduğunu görürüz. Karanlıkta, soğuk bir odada, parmaklar yüzümüze kadar
çekilmiş yorgana bir kerpeten gibi geçmiş ve dişlerimizi mi sıkarak yoksa
dudaklarımızı mı ısırarak karşı koyacağımıza karar veremez bir hal içinde
konuşturur üstelik.
Fred edebiyat tarihinin en unutulmaz adamlarından biridir.
Böll bu yüzyılın büyük yazarlarından biridir. Bu kitap da onun en unutulmaz
kitabıdır. Necatigil çevirisi de en yakışan çeviridir.