Kitabı L′Homme révolté (Başkaldıran İnsan), Paris’te
yayınlandığında ona yapılanları izlemiştim. Özgür bir insan gibi yazıyordu,
gelgelelim, buna izin verilmediği anlaşıldı, çünkü anti-emperyalizm (örneğin
Anti-Amerikan ve Sovyet yanlısı olmak) bir çizgi izlemek mecburiydi. Sartre’ın
Modern Zamanlar adlı dergisinde ona karşı o çirkin kampanya başladığında -baş
saldırganlar Sartre ve Francis Jeanson idi, hemeninde Simon de Beauvoir onlara
katılmıştı- ben de 1951’de Varşova ile bağlarımı koparmıştım. Sartre, Camus
için “Komünizm veya kapitalizmden madem hiçbirini sevmiyorsun, o zaman senin
için tek bir yer düşünebiliyorum: Galapagos Adaları,” diye yazmıştı.
Camus bana dostluğunu vermişti ve Gallimard Yayınevi’nde
(orada çalışıyordu) böyle bir arkadaşa sahip olmak çok önemliydi. Jeanne
Hersch’in Fransızcaya çevirdiği Issa Vadisi romanımı basılmadan okumuş
beğenmişti. Dediğine göre romanım ona Tolstoy’un çocukluğu hakkındaki
yazılarını andırıyordu.
Gallimard’la ilişkilerim pek de iyi değildi. Avrupa Edebiyat
Ödülü’nü alması sonucu Gücün Zaptı adlı kitabımı, hemen ardından da Tutsak
Edilmiş Akıl’ı basmışlar ama ikinci kitap piyasaya hiç çıkmamıştı. Kitabın
dağıtımından sorumlu kişilerin politik nedenlerden dolayı kitabımı boykot ettiklerini
düşünmemek için hiçbir neden yoktu ortada. Camus’nün önerisi ile Issa Vadisi’ni
de bastılar ama muhasebe bölümünün dediğine göre hiç satmamıştı –tam da bu
sırada birisi bana Afrika’dan kitabın 4. baskısından bir örnek getirmişti.
Camus öldükten sonra yayınevinde artık avukatlığımı yapacak kimse kalmamıştı.
Sözleşmemdeki bir seçeneğe dayanarak onlara Sédir’in çevirdiği yeni dosyam
Anayurt Krallığı’nı önerdim. Ama yabancı yayınlar bölümü sorumlusu ve aynı
zamanda bir komünist olan Dionys Mascola, Jerzy Lisowski’den (o sıralar
Paris’te bulunan Polonya Komünist Partisi′si üyesi) baskı öncesi kitabımı değerlendirmesini
istemişti; kitaba kötü not verip, kitabımı mahvetmesini umuyordu. Tıpkı
19.yy’da Çar Büyükelçiği′nden siyasi göçmenler hakkında fikir istedikleri gibi.
Bunun üzerine artık Gallimard’la yapacak bir şeyim kalmadığına karar verdim.
Camus ile yaptığım bir sohbeti anımsıyorum. Bana, bir ateist
olarak çocuklarını İlk Komünyon’a göndermesinin yakışık alıp almayacağına dair
fikrimi soruyordu. Bu konuşma, Karl Jaspers’i Basel’de ziyaretimden kısa bir
süre sonra olmuştu. Ben de ona çocuklarımın katolik olarak büyütülmesi
üzerine sorular sormuştum. Jaspers, bir protestan olarak katolikliğe çok da
meyilli olmadığını, ama çocuklar incili, hristiyanlığı öğrenebilsinler diye
kendi mezheplerinde büyütülmelerini ve sonrasında da kendi seçimlerini kendilerinin
yapmalarına inandığını söylemişti. Benim Camus’ye yanıtım da aşağı yukarı böyle
bir şey olmuştu.
Çeviren: Behlül Dündar