"Yo siempre me había imaginado el paraíso bajo la especie de una biblioteca."
"Ben cenneti hep bir çeşit kütüphane olarak düşlemişimdir."
Jorge Louis Borges

20 Haziran 2012 Çarşamba

ARI KOVANI-CAMİLO JOSE CELA

Camilo José Cela, yazın tarihinde benzeri olamayan Arı Kovanı adlı bu başyapıtında, 1943 Madrid'inden yirmi dört saatlik bir bilim sunar size. Ellisi gerçek, tam üç yüz kırk altı kişinin doldurduğu bu kovanın altını üstüne getiren Cela, bir yandan, bir zamanlar uğrunda savaştığı Franco faşizmine -Franco'nun sağlığında ve İspanya'da!- tokatı patlatırken, bir yandan da, insanoğlunun tüm kirli çamaşırlarını acımasızca, ama ufacık sevgi ve umut pırıltılarıyla ortaya döker.

O dönemde, İspanya'da basılması olanaksız olduğu için, ilk baskısı 1951 yılında Arjantin'de yapılan bu roman, filme de alınmış ve Cela'nın küçük ama önemli bir rol de aldığı bu film, 1983 yılında, 33. Berlin Şenliği'nde, Altın Ayı Ödülünü kazanmıştır. Daha önce Pascual Duarte ve Ailesi adlı romanını yayımladığımız Camilo José Cela, 1989 Nobel Ödülü'nü de kazanmıştı. Bu kitabı da İspanyolca aslından yine Alev GüçlüTürkçeye çevirdi.

*
Roberto Bolano, kısa öykü yazmak isteyenlere öğütler verdiği bir yazısında şöyle diyor: “İşine saygı duyan bir kısa öykü yazarı asla Cela ve Umbral okumaz. Bu ikisinden, bir vebadan kaçar gibi uzak durun.”
Tâbii bunu yergi olarak mı söylüyor yoksa övgü olarak mı, o ayrı. Bolano’nun diğer yazdıklarına bakılırsa ikincisi sanırım.
Arı Kovanı, gerçekten de arı kovanı gibi bir kitap. İçinde üç yüz elliye yakın karakter vardır. Yazıldığı faşizm yıllarında İspanya’da basılamadığı için Arjantin’de basılmış kitap.
Kovanın merkezi Dona Rosa’nın kahvehanesi. İkinci Dünya Savaşı yıllarında Madrid’de geçer tüm anlatılanlar. Bu kadar insanı bir arada tutan ve onların dünyalarına dalan Cela, bu kişilerin birbirleri ile ilişkilerini anlatırken bir yandan da onları bize küçük öykülerle, tanımlarla, sahnelerle tanıtıyor. Bir örnek: “… Don Jaime feleğin kendisine ettiği oyunu düşünmez; doğrusunu isterseniz hiçbir zaman hiçbir şey düşünmez. Aynalara bakar ve: ‘Acaba aynayı kim icat etti?’ diye sorar kendi kendine…”
Sonra başka bir kişiye, konuya geçer Cela ve bir yerlerde Don Jaime yine karşımıza çıkar. Bu, tâbii tek bir örnek. Hemen her şey var bu romanda. Kimi devamlı kovanda durur, kimi de şöyle bir girip çıkar.
Yazar kahvehanenin tüm insanlarını ve o gün geçen olayları anlatır. Roman tek bir kahramana veya merkez bir öyküye dayanmaz. Bir günlük bir zaman diliminde geçen olayları okuruz. Geride gördüğümüz ise, dünya savaşı, Franco faşizmi, parasızlık, umutsuzluk, yıkıntılar, güven ve ihanet ve tüm bunlara rağmen hala bir fincan kahve, puro, neşe ve umutlar…
Bu roman 1983 yılında filme çekilmiş, Berlin Altın Ayı ödülünü kazanmış.

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

©2012 Kitap Önerisi


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
 
9