Bu yüzyılın ikinci yarısında etkili olan düşünürlerden biri
olan ünlü felsefeci ve sosyal analizci Ivan Illich, dikkatini berraklığın ve
hayal gücünün olmazsa olmazı olan bir yaratıcı güç maddesinde -"su"
üzerinde- yoğunlaştırır. Üzerine başlıca efsanelerin ve kültürel manifestoların
inşa edildiği bir yaşam kaynağı ve varlığın başlangıcı olarak suyun iki yönlü
doğasını inceler: temizleyici olarak, ev ihtiyacı olarak, dini ve manevi gücün
bir gereksinimi olarak... Kokusuz ve sağlıklı oluşuyla yirminci yüzyılda ender
bulunan H2O'nun kullanımına ve suiistimal edilişine dikkat çeken Illich, su ile
ilişkilendirilen fikirlerin tarihleriyle, mitolojilerle ve bakış açılarıyla bir
benzetme yapar. Geçmişten günümüze su saflık saçan bir madde olan olarak biline
gelir. Oysa günümüzde insanın hayatını idame ettirmesi için ihtiyat bellediği
H2O'dur. Aslında H2O ve su birbirinin zıttıdır.
Bu küçük kitap, Ivan Illich'in bütün yaşamına ve yazılarına
yayılan izleğin zarif bir özeti gibidir. Modern endüstriyel toplumun, insanın
maddeyle, yani eşyayla, kendi yarattığı araçlarla ve kültürle biçimlenen
doğayla ilişkisinde yarattığı radikal dönüşüm. Yetmişli yıllarda endüstriyel
araç ve kurumları çözümleyen, okul, tıp, motorlu ulaşım ve enerji kullanımının
yanı sıra, ihtiyaç kavramının ve kalkınmanın radikal bir eleştirisini daha da
derinleştirdi.
Illich açıkça şu soruyu sorar: Kenti çevreleyen su
borularında dolaşan, kimyasal yapısı su olan, işlevsel olarak suya benzeyen o
sıvının, insanın tarih boyunca su olarak bildiği, yaratılışın ikinci gününde
ikiye ayrılan, vaftiz eder ve abdest alırken ruhu arıtan, antik felsefede
tözlerden biri olan, pınarlardan çağlayan, ırmaklardan akan; yani temizleyen ve
arıtan o şey ile aynı olduğuna emin misiniz? Aynı şey olduğu varsayımına sahip
olmak endüstri toplumunun kesin kabullerine sahip olmak demektir. Küresel
ısınmanın hızlanması ve en yıkıcı etkilerini kuraklık ve su sıkıntısıyla
göstermesi, "herkesin suyun değerini daha iyi bilmesine" neden oldu.
*
Geçen yüzyılın en önemli düşünürlerinden olan Ivan Illıch’in
H2O ve Unutmanın Suları adlı kitabı dilimize çevrildiğinde, Türk yayıncı
yazardan bir önsöz yazmasını ister. Sırf bu önsöz için kütüphaneye gider ve
birkaç gün “Türkler ve sular” üzerine çalıştıktan sonra aşağıdaki kısa ve
alçakgönüllü yazıyı kalem alır büyük düşünür.
----
"H2O ve Unutmanın Suları" Kitabının Türkçe Basımı
İçin Önsöz
Bu kitabı, dikkatleri “madde” tarihine çekmek için yazdım.
Gerçekliğin yalnızca bir sıfat olarak değil, isim olarak da tarih tarafından
yaratıldığını vurgulamak istedim. Okurlarımın, maddeyle ya da bedensel
sıvılarla ilgili olsun, etle ya da ateşle ilgili olsun, en temel duyusal
algıların bile zaman içinde değişime uğradıklarını ve farklı geleneklerde
farklı şekillere büründüklerini bizzat okuyarak yaşamalarını istedim. Su,
yalnızca görüşümü belirlemede kullandığım bir araçtı. Dallas kenti ileri
gelenleriyle, Meksikalı işçilerle ve bir eğlence gölü yapımı için bulundukları
yeri boşaltmaları istenen işportacılarla konuştum. Geldikleri Orta Avrupa ya da
Meksika geleneğinde su maddesinin algılanış biçimlerinden söz ettim. Sözlerimin
bir gün Türkçe olarak okunacağı aklımın ucundan bile geçmedi.
Ama kitabım şimdi Türkçeye çevriliyor ve yayıncım benden,
okuyamayacağım Türkçe baskı için bir önsöz yazmamı istedi. Bu eser,
hazırlanırken aklımdan bile geçmeyen insanlarca okunacak. Bu, beni korkutuyor.
Bu nedenle, İstanbul’dan yollanan mektubu aldıktan sonra kütüphaneye gittim ve
birkaç gün “İstanbul’un suları”na daldım. Sadece yüzeysel olarak
inceleyebildiğim halde, 9 ciltlik Lane Poole’daki ma birleşimlerinin
zenginliği kısa sürede beni sarhoş etti. Hanefilik mezhebindeki suyla ilgili
yasaların inanılmaz yalınlığından çok etkilendim. Osmanlı (tatlı-sert)
siyasetindeki bilgelik ve İstanbul’daki su tesisatının yeniden kurulmasında
gösterilen üstün başarı, beni derinden etkiledi. Yayıncılarımın talebi, bana
suyla ilgili birbirinden güzel binbir rüyanın kapısını açmıştı.
Kısa sürede, asla araştırmayı düşleyemeyeceğim bir anlamlar
ve simgeler hazinesinin ortasında buldum kendimi. Kahinin suyu kullanış şekline
göre –akması, taşması, yüzeydeki parıltısı, dalgaların şikeli, içildikten sonra
fincanın içinde zar şeklinde dairesel izler yada onların kuruduktan sonraki
halleri- Arapçada yedi ayrı isim alan kehanet hakkında yazılanları okudum. Suya
anlam kazandıran ve aşık olduğum Tevrat’taki çok sevdiğim cümlelerden çok daha
muhteşem olan dizeler –ne yazık kiçeviri- okudum. Suyun yabani bitkiler ya da
ateş gibi mübah olduğunu, insanoğlu tarafından sahiplenemez derinliğini
gördükçe, “avam”a dair yeni bir görüş açısı edindim. Tursun Bey’in, Sultan
Mehmet biyografisinde, yeni su tesisatı ile yeni camiler arasında kurulan
bağlantıyı okurken suyla dinsel ayin arasındaki ilişkinin öngörülemez duygusal
boyutunu anladım. Ancak kendimi bu anlam zenginliğine yabancı
hissetmiyorum. Hayal gücüm, bana kuyu açmanın anlamını öğreten Origen ve
Kabalacılar’ın, İbrahim’im göçü üzerindeki yorumlarıyla şekillenmişti. Yine de
İslam’ın suları ve Osmanlı kaynaklarının ihtişamı karşısında hayretler içinde
kalıp bir çocuk gibi dilim tutuldu.
İşte bu nedenle, bu ince kitabımın Türkçeye çevrilmesiyle
onurlandırılmaktan şiddetle rahatsız oluyorum. Okurlarımın, bu konuşmamın
dünyanın en eski şehri olan, Anadolu’daki Çatalhöyük yakınlarında değil de,
kovboyların şehri olan Teksas’ta yapıldığını hatırlamalarını dilerim. Bu
konuşma, ataları oldukça yakın bir zamanda Teksas’a yerleşen ve beraberlerinde
ne Ortadoğu çöllerinin anılarını ne de Kur’an ayetlerini getirmiş insanlara
yönelikti.
Çeviriniz aracılığıyla sizin dünyanızda okurlar
edinebileceğim için kuşkusuz mutluyum. Belki bu bir vesile olur da okurlardan
biri hepimiz adına Anadolu “madde”sinin hikayesini kaleme alıp Teksas suları
gibi yok olan ve H2O’ya indirgenen Osmanlı sularını anlatır. Zira tehlike orada
da, burada da aynı.
Çeviren: Liz Behmoaras
Lane Poole: Stanley Lane-Poole. İngliz oryantalist ve
arkeolog. Türkler, Türkiye, Müslümanlar ve Araplar üzerine birçok kitap
yazmıştır.
Ma: Arapçada su.