`Ve hiçbir şeye şaşırmıyorum, her şey bildik diyorum ya; bu
da doğru değil. Ben dünyada olup biteni hayretle izlemeye ve şaşırmaya
gelmişim, durmadan şaşırmaya...
Ama ne söylersem söyleyeyim, ne çalarsam çalayım, bu kamburu yüklendiğim için oyunbozan oluyorum... Yine söylemek istediğim bunlar değil - Ve tüm ağıtlar gibi bu da iğrenç.` Şule Gürbüz`ün, epey yankı uyandıran ve edebiyatseverleri `çarpan` ilk kitabı...
Ama ne söylersem söyleyeyim, ne çalarsam çalayım, bu kamburu yüklendiğim için oyunbozan oluyorum... Yine söylemek istediğim bunlar değil - Ve tüm ağıtlar gibi bu da iğrenç.` Şule Gürbüz`ün, epey yankı uyandıran ve edebiyatseverleri `çarpan` ilk kitabı...
Benden, bana kayıtsız kalınması ile benden nefret edilmesi
arasında bir seçim yapmam istense, tereddütsüz, nefreti seçerim - kayıtsız
kalınacak bir yanım yoktur.
Ve ben söylemek isterim ki, her şey ve herkese kayıtsızım. Değilmişim gibi davrandığım durumlar, yaşıyormuşum gibi yapma zorunluluğumdandır.
Ve ben söylemek isterim ki, her şey ve herkese kayıtsızım. Değilmişim gibi davrandığım durumlar, yaşıyormuşum gibi yapma zorunluluğumdandır.
Bana sorulsa bir gün "Kamburunun düzelmesini mi istersin, yoksa tüm insanların kambur olmasını mı?" diye, herkesi kambur görmek olurdu dileğim.
Yerden yüksekliğimin bu gülünç santimleri yüzünden, yaşama da ölüme de sizlerden daha yakınım. Daha sonraları yerimi yadırgamamak için, yükselme isteğini bir türlü anlayamam.
Zaten bir portakalın doğusu batısı olduğuna inananlardan değilim - dolayısıyla dünyanın da...
Bana renk bile sormayın - bir beyazdan ya da sarıdan ne anladığınızı bilmeden size yanıt veremem.
"'Genç bir yazarın ilk eseri' denecek, 'juvenilia' kategorisine sokulacak hiçbir yanı yoktu Kambur'un. Olgun bir yazarın elinden çıkmış, acemiliği, sakarlığı olmayan, olgun bir metindi."
Murat Belge
*
Size bana yakın bir insandan bahsedemeyeceğim; böyle biri
hiç olmadı çünkü. arkadaşlık diye bir şey yaşamadım şimdiye dek- her aklı
başında insan gibi. çünkü birilerini kandıracak, her gün yeni bir şeyler ve
'kendim' diye anlatabileceğim bambaşka bir kişilik arayacak kadar ne zamanım
oldu ne de gücüm. hayal ürünlerinden, bunların mükemmelliğinden bile
sıkılırken, aslı ne olurdu kim bilir? şimdi eve gidiyorum; akşam olmak üzere.
her gün ne yaparım ben? günlük bazı alışkanlıklarım olduğunu; bunları yapmadan yaşayamayacağımı
söylerim kendime; ve olsaydı, bir arkadaşıma. oysa bu doğru değildir. yaptığım
benzer işler rastlantı ya da dalgınlıktır - başka değil. her sabah üzümlü kek
yediğimi sanırım, ve birine söyleyebilseydim, böyle derdim: "ben her sabah
üzümlü kek yerim; o kadar." karşımdakinin özelliğime,
şaşmazlığıma...hayreti hoşuma gider. bu nedenle birisiyle yaşamak korkunçtur.
geldiğinde üzümlü kek yemediğimi anlamasın diye, her sabah yemeye başlarım.
etken taraf ben olduğum için, o da yemeye başlar. oysa iki üç gün sonra, zeytin
peynir burnunda tüter, ve dördüncü ün beni terkeder. 'oh' derim, benim de içim
bayılmıştır. o kendi evinde, ben kendi evimde , birbirimizden habersiz, zeytin
yemeye , avucumuza tuz döküp yalamaya başlarız. biraz aklı varsa (çok değil),
ilk fırsatta, benim şeklimde bir kek yapıp fırına sürer. yakmaktır amacı; ama
bunu kendine itiraf etmez, 'dalgınlık' der.(s.24)