"Yo siempre me había imaginado el paraíso bajo la especie de una biblioteca."
"Ben cenneti hep bir çeşit kütüphane olarak düşlemişimdir."
Jorge Louis Borges

13 Haziran 2012 Çarşamba

KIZILAĞAÇLAR KRALI-MİCHEL TOURNİER

Daha önce Veda Yemeği, Cuma, Çalı Horozu ve Altın Damla adlı kitaplarını yayımladığımız, Fransız edebiyatının büyük yaratıcılarından Michel Tournier’nin en önemli romanlarından biri olan Kızılağaçlar Kralı’nı sunuyoruz bu kez.
Kızılağaçlar Kralı, herkesin kendi halinde bir oto tamircisi sandığı, oysa masallardaki tenobur devleri çağrıştıran, kökeni yıldızlar ve gezegenler evreninde olan, zamanın ölçüsünden sıyrılan, ancak
güncel olaylar içinde de yaşamak zorunda kalan Abel Tiffauges’un İkinci Dünya Savaşı öncesi Fransası’nda başlayan ve savaş boyunca Fransa, Almanya ve Prusya’da süren olağanüstü serüvenini anlatır.
“Yarısı etten-kemikten, yarısı mermerden bir heykel” olan, “et seven, kan seven, ten seven”, körpe çocuklarıysa bambaşka duygularla seven Abel Tiffauges, ruhunun dünyanın oluşumu kadar eski olduğuna ve sonsuza kadar yaşayacağına, kendisi ile Yazgı arasında bir tür ortaklığın varlığına, yeryüzündeki tüm olayların onun yaşamındaki gelişmelere göre biçimlendiğine inanır. Öyle ki,
Saint-Christophe koleji o haksız yere cezalandırıldığı için yanar; İkinci Dünya Savaşı o haksız yere tutuklandığı için çıkar...
Kızılağaçlar Kralı başlığı ile roman kahramanının adı Abel Tiffauges, daha baştan, okuru bir göstergeler, simgeler, alegoriler, mitler ormanı içine sürükler: başlık, Goethe’nin ünlü baladından alınmıştır ve bir babanın kucağından oğlunu kapan doğaüstü bir çocuk avcısına gönderme yapar; bu simge roman içinde bir başka anlam daha kazanacaktır. Abel, Kutsal Kitapların bilinen öyküsüne göre, kardeşi Kabil tarafından öldürülen göçebe Habil’dir; Tiffauges’sa, korku öykülerinde Mavi Sakal’a dönüşen Gilles de Rais’nin şatosunun bulunduğu yörenin adına bir gönderme.
Abel Tiffauges’un olağandışı serüveni, ayrıca İkinci Dünya Savaşı sırasında Nazi Almanyası’nın perde arkası üzerine gerçek bir
belgesel niteliğindedir.
Bize, mitler dünyasından seslenerek yepyeni öyküler anlatan, hayal gücümüzün sınırlarını zorlayan bir başyapıt...

*
“Simgelere karşı suç işleyeni yine simgeler cezalandırır….Göstergeler çabuk kızarlar. Aşağılan simge, şeytan imgesi oluverir.”
( Post-) Modern Fransız edebiyatının büyük yazarlarından Michel Tournier simgeler, mitler, masallar dünyasını, bugünün göstergeleri ile ince ama güçlü bir bağla buluşturma ustasıdır. (Post-) Modern romanın kanonik kitaplarından olan Kızılağaçlar Kralı bunun en iyi örneklerindendir.
Başlığını Goethe’nin Kızılağaçlar Kralı adlı baladından alıyor.  Yayınevi çok doğru bir kararla kitabın sonuna bu balladı (diğer dipnotlarla birlikte) koymuş. Bu kısa şiirle, yaklaşık 400 sayfalık roman çok güzel bir şekilde bütünleşiyor.
Kızılağaçlar Kralı bir erkekler ve erkek olmaklığın kitabıdır. Kadın, kız çocuğu hemen hemen hiç yoktur.  Zaten romanın başlarında bir kız çocuğu Abel’i suçlayınca kopma iyice başlar. Abel Tiffauges –simgesellik daha hem romanın hem de kahramanın adından başlıyor görüldüğü gibi- neredeyse çift yaşam süren bir kişiliktir. İlk bölümde okuduklarımız onun bir pedofil, bir sapkın olduğuna tam bizi inandırmak üzereyken birden bunun derin bir simge, insanın yeryüzündeki yaşam mücadelesinin, korunma ve şevkat ihtiyacının göstergesi olduğunu fark ediyoruz. Günah ile sevap, suç ile masumiyet arasındaki o ipince çizginin üstünde yürütüyor bizi yazar.
Ortaokul yıllarında başlayan erkek egemenliği içinde geçen yaşam, vahşiliğinin en üst seviyesini Nazi rejimi ile yakalıyor. Her ikisinde de Abel ve dolayısıyla öykü büyük bir dönüşüm geçirerek gerçekte başladığı yere dönüyor. Arada ise onlarca felsefi çözümlemeler, simgelerin (masal kahramanları, dinsel mitler-öyküler, politik semboller vb) nasıl birbiri ile iletişim, ilişki ve dönüşüm içinde olduklarını okuyoruz.
2.Dünya savaşının bambaşka bir yüzü de var romanda. Nasıl Kızılağaçlar Kralı çocukları kaçıran bir orman canavarı masalı  ise, savaş da bu masal canavarının gerçeğe dönüşmüş halidir. Özellikle romanın son bölümleri acı sahnelerle doludur. Romanın inanılmaz yerleri yazarın hayalgücünden, en inanılmaz yerleri de tarihsel gerçeklerden oluşuyor.
İyi bir roman yanıtladığı sorulardan çok bittikten sonra kafamızda bıraktığı sorularla belli olur. Ama bu sorular pek kitaba değil yaşama dönük sorulardır. Kızılağaçlar Kralı bu işi gayet iyi yapıyor

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

©2012 Kitap Önerisi


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
 
9