Geçen sonbaharın başında, doktor Magnan’ın muayenahanesinin
bekleme odasında bekleyenler arasında kırk yaşlarında, kumral, zayıf, boynu
bükük, öyle hasta görünümlü bir adam vardı ki, adama bakmak bile burasının bir
doktor muayenehanesi olduğunu tahmine yetiyordu.
Bu çelimsiz adam endişeli bir yüzle içeri girince, köşede bir yere oturdu ve doktor tüm hastalara bkana dek sabırla bekledi ve doktor son hastasını da muayene ettikten sonra, içten bir gülümsemeyle ona doğru geldi.
Bu çelimsiz adam endişeli bir yüzle içeri girince, köşede bir yere oturdu ve doktor tüm hastalara bkana dek sabırla bekledi ve doktor son hastasını da muayene ettikten sonra, içten bir gülümsemeyle ona doğru geldi.
“İyi günler bay Bouchereau, sizi bu kadar uzun süre
beklettiğim için binlerce kez özür diliyorum, biliyorsunuz vaktim öncelikle
hastalarıma ait ve eminim buna bir itirazınız yoktur.”
Adam içini çekerek “ruhun acıları vücudun acılarından daha
can yakıyor” diye cevap verdi.
Neyiniz var? Çok üzgün görünüyorsunuz, eşiniz hasta değil
ya?
Adam, “karım demir gibidir” derken acı acı gülümsedi.
O zaman sıkıntınızın ne olduğunu anlatın, ruhsal bir sorun
demiştiniz değil mi? Anlatmazsanız,
ruhunuzda neler olduğunu nasıl bilebilirim? Görelim bakalım nasıl bir faydamız
dokunacak?
Adam üzgün bir şekilde otururken, “Azizim doktor,
birbirimizi yirmi yıldan fazla tanıyoruz, sizi en iyi arkadaşlarımdan biri
olarak görüyorum ve tam olarak
güveniyorum.” dedi.
“İltifat etmeyi bırakalım.”
“İltifat değil en samimi duygularımla konuşuyorum, bunun
yanı sıra, size duyduğum güvenden ötürü bir itirafta bulunacağım.”
Doktor biraz sabırsızlanarak ‘gerçeklere gelelim’ dedi
“Gerçek üzücü ve biraz gülünç gelebilir o yüzden söylemekte
tereddüt ediyorum fakat önce size söyleyeceğim şeyi yeryüzünde kimseye
söylemeyeceğinize söz verin.”
Doktor Mangan, ciddi ciddi, “Doktora verilen sır, bir papaza
verilmiş kadar kutsaldır”dedi.
Bouchereau tekrar içini çekti sonra dudaklarını ısırdı ve
gözlerini tavana dikti.
Sonunda kederli kederli doktora bakarak ‘Pelletier’ i tanır
mısınız?’ dedi
“Genelkurmaydaki yüzbaşı değil mi? Tüm bildiğim bu. Sıcakkanlı,
kısa boyunlu, aklından çok pazuları kuvvetli olan, bir öküzün vücut yapısına
sahip…felç yüzünden öleceğini tahmin etmiştim..”
“İnşallah”.
“Beni şaşırtıyorsunuz dost olduğunuzu sanıyordum”
“Dost mu!” Adamın sesinde kızgınlık ve alay vardı..
“Ya açık konuşun ya da hiç konuşmayın, bu bulmacayı çözecek
kadar Oedipus değilim”
Doktorun kara gözlerindeki sabırsızlık pırıltıları, kederli
adamın itirafının sadedine gelmeyip daha fazla
oyalanmasını önledi.
“Şeyy, azizim doktor, kısacası gerçek şu ki, yüzbaşı Pelettier
karıma asılıyor.”
Doktor gülmemek için üst dudağını ısırdı ve ciddi ciddi
birkaç kez başını salladı
“Bak sen, şu Pelletier salağının bu kadar zevk sahibi
olduğunu bilmezdim, fakat tamamen emin misiniz? Böyle şeyleri genellikle en son
kocalar duyar.”
“Çok eminim.bakın anlatayım: Karım birkaç gün
Fontainbleu’da, annesindeydi, evvelsi gün odamdayken tesadüfen çalışma masamın
anahtarının karımın gardrobuna da uyduğunu da fark ettim, gardrobu açtım ve
esrarengiz siyah bir kutuda Pelletier’in karıma yolladığı mektupları buldum.”
“Vay canına! Ama neden karınıza ait bir şeyi açtınız?”
“Kendimde bu hakkı gördüm ama hemen hüküm vermeyin,
mektupların sayesinde Virginia’nın
tamamen masum olduğunu anladım, adama asla cesaret vermemişti..bundan
eminim, bu esrarengiz yazışmaları benden saklamaktan başka suçu yoktu, bu
yüzden adama karıma kızdığımdan daha çok kızdım, onu asla affetmeyeceğim. O
adama evimi açmıştım, dostum, yoldaşım bilmiştim..en son düşüneceğim kişiydi.”
“İnsanlara hep arkadaşlarının ihanet ettiğini unuttunuz mu?”
“Dün adamı görmeye gittim.”
“Ah!”
“Bu uygunsuz davranışından ötürü onu azarladım ne cevap
verdi dersiniz?”
“İnkar etti”
“İlk önce evet ama mektupları görünce, inkar etmesinin
faydasız olduğunu anladı. O zaman sizin de iyi bildiğiniz küstah tavrıyla bana
aynen şöyle dedi:”Azizim Buchereau, her şeyi iyi bildiğinize göre, bu konuda
yalan söylemeyeceğim, karınıza aşık olduğum bir gerçek, bunu kendisine de
söyledim ve bir kez daha söylemeyeceğime söz veremem, çünkü tüm olasılıklara
karşın yeminimi tutamayabilirim, bu olayın seni incittiğini ve üzdüğünü çok iyi
anlıyorum ama biliyorsunuz ben şerefli bir adam olduğumu bilmeyecek kadar cahil
değilsiniz, yaptığım işlerin, hareketlerin sorumluluğunu üstlenmeyi bilirim,
eğer hakarete uğradıysanız, seni tatmin edecekse emrinize amadeyim, ne zaman,
nerede isterseniz:”
Doktor ciddi olmak için kendini zorlayarak “Size
bunları söylemeye cesaret etti ha!” dedi.
“Pek çok şekilde…”
“Siz ne cevap verdiniz?”
“Kısa süre sonra cevap vereceğimi söyledim ve buraya geldim, böyle bir konuşmaya daha fazla
devam etmeye asaletim müsaade etmezdi..”
Doktorun yüzü çok ciddileşti, başı önde, elleri arkada odada
şöyle bir döndü, sonra tekrar ziyaretçisine döndü ve
“Şimdi ne yapmayı düşünüyorsunuz?” Diye sordu.
“Siz ne tavsiye edersiniz?”
“Böyle bir duruma katlanmanızın zor olacağını biliyorum ama
diğer taraftan, sizin Pelletier kabadayısıyla bir düello yapmanız fikri canımı
sıkıyor.”
Adam gözlerini açarak “kabadayı mı!” diye bağırdı. “Adam
profesyonel bir düellocu ve bir suikastçi demelisiniz! Sabahlarını Lepage’daki
atış poligonunda ya da eskrim okulunda geçiriyor ve her üç ayda bir düello
yapıyor!”
“Ya siz..hiç böyle bir şey yaptınız mı?”
Koca o ana kadar olmadığı bir canlılıkla “asla” diye cevap
verdi. “Birkaç kez elime fırsat geçmedi değil ama düello yapmak prensiplerime
aykırıdır, kan akıtmak fikri bana iğrenç geliyor, barbarca bir gelenek, polis
toplumundaki korkunç bir anormallik”
“Kısaca onunla düello yapmaya niyetiniz yok.”
“Eğer gerçekten hakarete uğrasaydım, ölümcül bir yaranın
intikamını almak zorunda kalsaydım, böyle insani şekilde değil,
hırslarımla konuşurdum, bazı durumlara
en akıllı adamlar bile ne cevap vereceğini bilemez ama işler o kadar aşırıya
kaçmadı, Pelletier, böyle kibirli şekilde konuşacağına, özür filan dileseydi,
beni onore etseydi, bir skandal çıkmaması ve herkesin iyiliği için bundan sonra
daha doğru davranacağını söyleseydi…daha şerefli olurdu..siz de benim gibi
düşünmüyor musunuz?”
Doktor “Dövüşmemek ha? Diyerek adamın sözünü kesti. “Eğer
onunla düello yaparsanız, bire on bahse varım ki, sizi tavuk gibi doğrar.“
“Doktor beni tam olarak anlamadınız.”
“Tersine çok iyi anladım, siz düello yapmayacaksınız ve
yüzbaşı da sizi tatmin edecek bir özür dileyecek..istediğiniz bu değil mi?”
Doktorun anlayışı barışçıl adamın tüm yüzünün kızarmasına
neden oldu
Doktor kendi kendine konuşurmuş gibi, “Pelletier ayının tekidir” diye devam etti,
“Genellikle subaylar ondan daha hayat tecrübesine sahiptir, kadınları memnun
etmek istemesine eyvallah ama kocalarına meydan okumak terbiyeli bir insanın
yapacağı bir şey değil.”
“O halde bana bir anlaşma yapılmasını mı tavsiye
ediyorsunuz?” diye imalı imalı sordu.
Doktor gülerek “evet ve dahası görüşmeleri ben üstleneceğim,
size tekrar söylüyorum ki, yarın Pelletier bu kışkırtıcılığından vazgeçecek,
sizden resmen özür dileyecek ve sizi bir daha rahatsız etmeyeceğine söz
verecek. Bu benim işim, gerisi size kalmış.”
“Gerisi?”
“Biliyorsunuz söz vermek başka, verdiği sözü tutmak başka
bir şeydir. Sanırım yüzbaşının yeminini tutmasını kolaylaştırmak için siz de
üzerinize düşeni yapmalısınız mesela eşinizi birkaç aylığına ondan
uzaklaştırmak için bir seyahate çıkartmak gibi, yüzbaşı görevi nedeniyle
Paris’te kalacaktır..ama siz serbestsiniz, kışı güneyde geçirmekten sizi ne
alıkoyabilir? Mesela Nice’ de?”
“Ben de zaten çare olarak bir seyahat düşünüyordum sizin de
aynı şeyi düşünmenize memnun oldum ama başka bir şehir yerine neden Nice?”
“İklimi çok iyidir özellikle ciğerleri zayıf olan kişiler
için”..
“Ama benim ciğerlerim mükemmeldir en azından öyle sanıyorum
dedi ve tedirgin gözlerle doktora baktı”
“Kesinlikle ben de aksini söylemiyorum zaten, size verdiğim
tavsiyenin başka bir sebebi yok, ama tedbirden zarar gelmez, hasta olmadan önce
tedbir almak iyidir”
Endişeli adamın yüzü sarardı ve “ ciğerlerim tehlike altında
mı?” diye sordu.
Doktor fazla konuşmuş olmaktan dolayı kendi kendisini
azarlar gibi bir tonla, “Böyle bir şey demedim.” dedi. “Neden Nice dedim
biliyor musunuz, bencilliğimden. Büyük ihtimalle kışın bir bölümünü geçirmek
için ben de oraya gideceğim ve siz ve eşiniz de orada olursanız çok memnun
olacağım.”
Tamam tamam ayarlarız..diyen Bouchereau, doktorun
muayenehanesini geldiğinden daha endişeli bir halle çıktı, çünkü düello yapma
endişesine bir de daha önce hiç aklına gelmeyen ölümcül bir hastalık korkusu
eklenmişti.
Doktor, akşam saat 6’da, yüzbaşı Pelletier’e rastlayacağına
emin şekilde Cafe Anglais’e gitti, gerçekten de yüzbaşı oradaydı, tek başına
küçük bir masaya oturmuş iştahlı iştahlı sek şarap içiyordu üçgen vücutlu geniş
omuzlu, dar kalçalı, kaslı, iriyarı, tıknaz, güçlü kuvvetli, parlak bıyıklı,
keskin gözlü, kırmızı yüzlü bir adamdı, tam savaşçı bir tipti öyle ki, asker
olmasa misyonunu yapmamış sayılabilirdi ve en küstah erkekleri bile
etkiliyordu.
Bouchereau’nın dışındaki tüm erkekler bunun gibi bir aslan
tarafından tam bir felaket addederlerdi.
Doktor ve yüzbaşı birbirlerini samimi bir şekilde
selamladılar birkaç cümlelik iltifattan sonra ikisi de kendi masalarında
yemeklerini yediler, aynı anda masalarından kalktılar ve kapıda karşılaştılar
ve Madeleine bulvarında birlikte yürümeye başladılar
Yüzbaşı neşeyle “ee doktor, sana en az on kere sorduğum şeyi
bulabildin mi? İyi huylu bir kadın (kız ya da dul, esmer veya kumral, zayıf
veya şişman, benim için hepsi bir) onun servetini benimkine katmaktan mutluluk
duyacağım bir kadın, sadece yüz bin kronluk bir çeyiz istiyorum, sanırım
mütevaziyim..
“Fazla mütevazisin..sen daha fazlasına layıksın”
“Bana gülüyorsun”
“Hiç de değil, ayrıca şaka yapacak zaman değil, sana çok
ciddi bir şey soracağım, biz yüz bin dolarlık bir nişanlıdan sözederken,
Bouchereau, seninle konuşmamı istedi.”
Kaptan gülerek” ve sen de buna ciddi sorun mu diyorsun?”
Dedi
Doktor ciddiyetle “sonu kanla biten her şey benim için
ciddidir” dedi.
“Ah, bay Bouchereau kanıma mı susadı?” Pelletier gülmeye
devam etti, “Bugüne kadar onun hep etobur değil de, otobur olduğuna
inanıyordum, beni nasıl bir sosla yiyecek? Kılıç mı, tabanca mı?”
Doktor ciddiyetle“Silah seçimini size bırakıyor..”
“Benim için hepsi bir..ona zaten söylemiştim. Bakalım: Yarın
ahbaplarımdan biriyle öğle yemeği yiyeceğim, kaçırmak istemem, ama ertesi gün
emrinizdeyim, size uyar mı?”
“Mükemmel, ertesi gün sabah saat 7’de Vincennes ormanının
girişinde”
Yüzbaşı anlaştık diyerek, kocaman elini dostça ahbabının
koluna koydu, oo doktor bir düello
işine el atıyorsunuz ha, antipati duymanıza neden olacak bir rakip mi?
Doktor bu bayat şakaya kötü kötü gülümsedi ama hemen
bastırdı ve bir anlık sessizlikten sonra
“Yarama dokundunuz şu
anda aklıma gelen tuhaf bir şeyi itiraf edebilir miyim? Şu anda beni vuran
korkunç bir düşünce”
“Söyleyin korkunç düşünceleri severim!”
“Ünümün çıkarı için yarın onunla yapacağınız karşılaşmada
Bouchereau’nun ölmesini diliyorum”
“Neden?”
“Çünkü eğer siz onu öldüremezseniz, bir yıl geçmeden onun
ölümünden ben sorumlu gösterileceğim”
“Anlamadım siz de mi onunla düello yapmak istiyorsunuz?”
“Hayır ama ben onun doktoruyum birçok kişiye göre onun
hayatından sorumlu olan insanım tüm belirtilere göre ancak bir yıl yaşayacağına
göre…”
Pelettier koca gözleri açarak “ne hastalığı var?” diye
sordu.
“Tedavisi olmayan kronik bir akciğer problemi! Onu Nice’e
göndereceğim biliyorsunuz biz doktorlar artık yapacak bir şeyimiz kalmayınca
hastalarımıza böyle şeyler öneririz yarınki düelloda ona bir şey olmazsa
gidecek ama dönecek mi Allah bilir.”
“Ciğerleri mi hasta onun gibi kanlıcanlı biri?”
“Yüzünün renginin bununla hiç ilgisi yok.”
“Yani hayatı tehlikede mi?”
“Ben bir yıl bile vermiyorum belki altı ay”
İki arkadaş bir süre sessizce yürüdüler.
“Evet yüzbaşı boucheraeu’ya ölmüş bir adam gözüyle
bakabilirsiniz, sizin kılıcınızın tehlikesini bir yana bıraksanız bile, bir
yıla kalmadan karısı yeniden evlenmek isteyecektir..doğrusu çok gözde bir dul
olacak..hayransız kalacağını sanmıyorum”
Yüzbaşı arkadaşına gözucuyla baktı adamın dostça yüzü
kendisini heyecanlandıran sözlerindeki tüm kuşkuyu götürdü.
Yüzbaşı sorgulayan ama yarımağızla “Boucheraeu ölürse karısı
zengin mi olacak?” diye sordu.
Doktor “Aman tanrı’m çeyizinde sayacak yüz bin değil, iki
yüz bin frank olacak!”
Yüzbaşı gözleri parlayarak “abartıyorsun” dedi.
Doktor Mangan kendinden emin bir tavırla “hesaplaması kolay
dedi, kadına babasından yüz bin frank miras kaldı, annesinden yüz elli bin
frank gelecek, ve kocasından da en az üç yüz elli bin kalacak hepsini birbirine
ekle”
Arkadaşının söylediği her rakamla hırsı kabaran Pelletier
“Desene kocası evlilik sözleşmesiyle her şeyini karısına mı bırakmış.”
Doktor ağırbaşlı bir sesle “her şeyini” dedi.
Bu tek hecelik kelime uzun bir nutuk kadar güçlüydü,
arkadaşının zekasından emin olan doktor başka tek şey eklemedi ama birkaç saat
önce yüzbaşının pazularının beyninden gelişmiş olduğunu söylediğinden, büyülü
bir tesir yapmasını umduğu birkaç söz daha ilave etmekten çekinmedi.
Hoş bir edayla
“evlenmeye çok uygun biri olduğunuzdan size çok yakışan biri olurdu,
genç, güzel, iyi huylu, altıyüzbin franklık serveti, böyle bir talihin
ayağınıza kadar gelmesi için kocasını öldürmeniz gerekmeyecek”
Az önce yüzünde hülyalı bir ifade olan yüzbaşı Pelletier
gülmeye çalıştı. İşini yaptığından emin olan doktor bir hasta ziyaretini bahane
ederek, arkadaşını bulvarda bırakarak ondan ayrıldı, yüzbaşının kalbi
altıyüzbin franka sahip olan dulu düşünerek çarpıyordu.
Yüzbaşı Pelletier yaralı bir domuz gibi hızla otobüse
binmeden Madeleine’den Bastille’e gitti, Porte Saint’e geldiğinde kararını
vermişti:
“Farkında olmadan doktor bana mükemmel bir bilgi verdi” diye
düşündü. “Bouchereau ile düello yapmak ha! O kadar aptal değilim! Onu
öldürürsem Virgina’nın karşısına ne yüzle çıkarım? Küçük hanım bana başka gözle
bakmaz ki! Üç ay boyunca ona kur yapmakla insiyatifi ele almış oldum, üstelik
büyük gün geldiğinde onu serveti için sevdiğimi de düşünmemiş olacak.
Bouchereau’yu öldürmek enayilik olur, bırakalım kendi kendine ölsün, buna
itirazım yok, görünen o ki, karısı dul kalınca düello edecek yeterince rakibim
olacak, altıyüzbin frank! Kapısında kuyruk olacaklar! Ama öncelik benim olacak,
başkalarının beni ezmesine izin verecek değilim.”
Ertesi sabah yüzbaşı doktorun muayenehanesine hastalardan
daha önce geldi.
Askerce bir dobralıkla “Doktor, dün Bouchereau’nun
hastalığıyla ilgili söylediklerin beni çok etkiledi, altı aylık ömrü kalmış bir
adamla düello yapamam, farzedin onu kılıçla yaraladım, başkasına zarar
vermeyecek bir yara onun için öldürücü olabilir onun durumunu göz önüne
alırsam, aptalca bir meseleden ötürü
eski bir dostun ölümüne sebep olduğum için ömür boyu suçluluk hissederim. Size
kavgamızın sebebini söyledi mi?”
Yalan söylemeye hakkı olduğunu düşünen doktor “hayır” dedi.
Yüzbaşı, doktorun sahte havasına kanarak, “İkimiz arasında
gerilimli konuşmalar geçti, doğruyu söylemek gerekirse hatalı olan bendim
biliyorsunuz çabuk köpürürüm, barut fıçısı gibiyimdir, zavallı Bouchereau ile dalga geçtim şimdi çok
üzgünüm kısaca kimsenin korktuğumu düşünmesine gerek kalmayacak kadar çok
düello yaptım. Bouchereau’ya meseleyi unutmasını söylemek isterseniz ben
hazırım laf aramızda bu öneri onu sevindirecek.”
Doktor “yanılıyor olabilirsiniz Yüzbaşı” dedi. Dün
Bouchereao çileden çıkmış gibiydi sakin biri gibi gözükmesine rağmen kanı
kaynarsa bir kaplan kesilir galiba onu çok kırmışsınız ve resmen özür
dilemedikçe…”
Pelletier doktorun lafını keserek “İşi yokuşa sürme, nadiren
özür dilerim hayatımda böyle bir şey ilk kez oluyor ama eski dostlar olunca,
insan ince eleyip sık dokumamalı, ayrıca sonunda kendimi suçlu hissetmektense,
taviz vermeyi yeğlerim, Bouchereau’yu görmeye birlikte gidelim mi?”
Doktor “Gidelim” derken, kendi çıkarı için bu düellocu
adamın nasıl düşünceli, barışsever, insancıl hassas hale geldiğine gülmemek
için kendini zor tutuyordu.
Gece boyunca gözünü bile kırpmamış olan Bouchereau, odasına
önce doktorun peşinden yüzbaşının
girdiğini görünce, birazdan yüzüne idam hükmü okunacak bir suçlu gibi
heyecanlandı.
İlk hoşbeş sözcükleri damarlarında patlamaya hazır kanı
yatıştırdı, yüzbaşı gayet açıkç ve resmi bir şekilde özür diledi eski
arkadaşıyla el sıkıştıktan sonra ayrıldı..
Doktorla yalnız kalan adam “Doktor sen büyücüsün!” dedi.
Doktor gülerek “Bu da mesleğimin bir parçası” dedi.
“Velhasıl bu korkunç olay kapandı ben payıma düşeni yaptım siz ne zaman
yapacaksınız? Ne zaman güneye gidiyorsunuz?”
Bouchereau’nun yüzündeki rahatlama ifadesi yerini endişeye
bıraktı.
“Doktor bana gerçeği söyleyin, söyleyeceklerinizi
karşılamaya hazırım, ciğerlerim hasta değil mi?
Beyniniz demek istiyorsunuz
Boucheraeu Beynim de mi? Diye bağırdı, yüzü iyice sarardı.
Doktor omzunu silkerek “siz delisiniz ciğerlerimi sizinkiyle
seve seve değiştirirdim”
“Beni kandırıyorsunuz, dünkü sözlerinizi aklımdan
çıkartamadım ve tüm gece öksürdüm, iki omzumun arasında daha önce hiç fark
etmediğim bir ağrı hissettim”
Hayal gücü.
Ne hissettiğimi biliyorum ölmekten korkmuyorum ama
gençliğimin baharında eşime ve aileme elveda demek zorunda olmak hoş değil ama
kendim için olmasa bile onlar için kendime iyi bakmak benim vazifem.Virginia’ya
yazıp buraya gelmesini istemek yerine, ben onu Fontainbleu’dan alırım ve oradan
da Nice’e geçeriz..
Doktor “Gidin, bu seyahatin size zararı olmaz” dedi.
Ama faydası olacağını düşünüyor musunuz?
Kesinlikle.
Ve hala bu korkunç hastalıkla savaşacak vaktim var..
Doktor ciddiyetle “Evet, altı ay geçmeden, ben de Nice’de
olacağım, böylece, tüm görünüşlerin aksine durumunuz kötüye giderse, güvendiğiniz
bir doktor tarafından muayene edileceksiniz.”
İki adam ayrıldılar doktor, hastasının korkularına
gülüyordu, ikinciyse göğsündeki ağrıların onu öldüreceğini sanarak, yüzbaşının
korkunç kılıcıyla ölmenin, yabancı topraklarda ölmekten daha iyi olmayacağını
düşünüyordu. İki gün boyunca Bouchereau, böyle cenaze hayalleri kurdu,
pasaportunu aldı, işlerini düzenledi ve yola çıkmaya hazırlandı, bir posta
arabasına binip, Fonteinbleu’ya geldiğinde bomba gibiydi, onu beklemiyorlardı o
güne kadar yapmaya cesaret edemediği şekilde kocalık otoritesini kullanarak
karısını da beraberinde sürükledi, kadın Paris’ten ayrıldığına kızmıştı, çünkü
yüzbaşının baştan çıkartıcı mektuplarıyla çok mutlu olmuştu. Haftanın sonunda,
koca hayatı için endişelenir, kadın da aşk hayatına yanarken, Nice’e vardılar,
sonbaharın sonlarına doğru doktor da sözünü tutarak onlara katıldı.
Ertesi baharda, Fransız Tiyatro’sunda Horace adlı piyes
oynanıyordu, oyunun yazarı yaşlı Corneille’den çok matmazel Rachel’in genç
yeteneği sayesinde, tiyatro tıkabasa doluydu, sağ taraftaki balkonda kendi
neşeli grubuyla yüzbaşı Pelletier vardı, bağıra çağıra konuşuyor, oyuncuları
eleştiriyor, ve yanındaki herkesi sinir ediyordu ama kimse de ona bir laf
demeye cesaret edemiyordu, fil gibi gövde, küstah bakışlar, vahşi bıyıklar bazı
durumlarda bir prestij oluyordu.
Yüzbaşı opera dürbünüyle yan localardan, en üst katlara
kadar salonun her köşesini tarıyordu, ikinci locadaki bir grup derhal dikkatini
çekti, ilk sırada bay ve bayan
Boucheraeu vardı, arkasında genç bir hanımla doktor Mangan oturuyordu.
Bu üç kişinin davranışları karakteristikti, kocanın yüzü her zamanki gibi
solgun ve kötüydü, gözlerinde sahte bir göz iltihabı yüzünden taktığı mavi
camlı gözlükler vardı, barışçı kocanın elinde tiyatronun broşürü duruyordu,
madam Boucheraeu ise elindeki güzel çiçek buketini sıksık kokluyordu, mor
çiçeklerin tenin beyazını daha ortaya çıkarttığı kadın, arkasını yaslamış ve
arada sırada doktora cevap vermek için başını biraz arkaya döndürüyor,
gülümseyerek doktorla konuşuyordu. Kocası ise konuşmalarına katılmıyordu.
Yüzbaşının arkadaşlarından birisi “onbeş dakkadır kime bakıyorsun öyle, eski
aşkın madam Boucheraeu mu?Onu uzun zaman önce onu unuttuğunu sanıyordum.” Diye
sordu.
Yüzbaşı “Nice’den geleceğini tahmin etmiyordum.” dedi.
“10 gündür Paris’teydi.”
“Boucherau hastaya
benzemiyor mu? Anlaşılan güney iklimi ona pek yaramamış, gitmeden önce daha
iyiyidi zavallı adam.”
“Ha,ha sen de mi onun ciğer hastası olduğunu sanıyorsun? Çok
komik!
“Komik olan ne?”
“Şu doktor Magnan’ın Bouchereau ile sana oynadığı oyun!
Yüzündeki ifadeye bakılırsa bu kandırmacaya sen de inanmışsın.”
Yüzbaşı ters ters “Berton, sabrımı zorluyorsun” dedi.
Berton gülerek devam etti “İt iti ısırmaz, o yüzden kendini
kaybetmeden konuşalım. olanbiten şu: Sen hariç tüm Paris bir hafta bu olaya
güldü, şüphesiz doktor Madam Bocuheraeu ya aşıkmış ve ciğerlerinde zaman zaman
sorun olduğundan Nice gitmek ve kışı orada geçirmek istiyormuş ve kendi keyfi
için zavallı Boucherau’yu ciğerlerinden rahatsız olduğuna inandırmış ve onu
Nice’e gitmesi için ikna etmiş, sonra o da onlara katılmış, şu anda üçüne bakan
Paul de Çocks’un son romanı “Koca, Karı ve Sevgiliyi’görebilir. Bu doktor çok
zeki bir adam, kadının kocasının kendisini görmemesi için göz iltihabı olduğuna
da inandırarak, mavi camlı gözlükler takmaya ikna etmiş, nasıl kurnazlık hoş
bir macera değil mi?
Dişlerini gıcırdatır gibi gülümseyen yüzbaşı “çok hoş, pek
güzel” dedi.
Oyun bitiyordu, Magnan locasından gitti, yüzbaşı da öyle
yaptı, biraz sonra iki adam fuayede yüzyüze geldiler.
Yüzbaşı ciddi bir şekilde “doktor size bir şey söyleyeceğim”
dedi
Doktor neşeyle
“isterseniz iki şey de söyleyebilirsiniz” dedi.
Öyle görünüyor ki teşhisinize rağmen Boucherau’nun sağlığı
mükemmel.
Doktor az önce oyunda Horatii’nin babası rolünde oynayan
Joanny’yi taklit ederek “Adamın ölmesini mi isterdiniz? Diye sordu.
Yüzbaşının gücünmesi öfkeye dönüşürken şakalar yapmaya
alışkın olduğunuzu biliyorum ama aptal yerine konmaya alışık olmadığımı
bilmelisiniz, lütfen soruma cevap verir misiniz, Boucherau’nun sağlığının
hiçbir zaman tehlikede olmadığı doğru mu?
Tersine büyük tehlikedeydi sizinle düello etmek zorunda
değil miydi?
Ama siz onu Nice’e gönderdiniz.
Düellodan korumak için bir doktor olarak hastalarımın
sağlığını düşünmeye alışkınım ve görevim onu sizin kılıcınızdan korumaktı, kılıcınız da tehlikeli bir hastalık kadar
tehlikeliydi.
Yüzbaşı Pelletier, “Öyle bir hastalık ki belki yakında sizi
de bulabilir”, deyince doktorun serinkanlılığı sona erdi bırakalım salak
Bouchereau korkudan veya başka şeyden ölsün ama hoş şakalar yapan siz
beyefendinin zeki olduğunuz kadar cesur olup olmadığınızı görmek istiyorum.”
Mutsuz ve şaşkın rakibin içinde bulunduğu durum o kadar
küçültücüydü ki, sırf gururundan Pelletier, konuşma esnasında üzüntüsünün
gerçek nedenini yani Madam Bouchereau’nun ismini telaffuz etmekten dikkatle
kaçındı. Doktor ise tercih edilen sevgili konumunda olmanın genel kuralıyla,
gülümseyerek yüzbaşının meydan okumasını kabullendi.
“Azizim yüzbaşı, kendimi kılıcınıza memnuniyetle teslim
edebilirim, bacağımı da yaralayabilirsiniz, dostluğumuzdan ötürü kellemi
bağışlayacağınızı farzediyorum,
Ama beni öldürürseniz matmazel Nanteul ile evlenmenizi kim
ayarlayacak?”
“Matmazel Nanteul de kim?
“Benim hastam olan hoş bir kadın..sağlığı mükemmel ve ayrıca
ikiyüzbin Frank nakit parası var, kendisine miras kalacak, akıllı bir arkadaşı
görüşmeyi ayarlarsa, sizi mutlu edebilir.”
Yüzbaşı doktorun koluna girerken “ Çapkın Mangan! Size
kızmak imkansız.”