"Yo siempre me había imaginado el paraíso bajo la especie de una biblioteca."
"Ben cenneti hep bir çeşit kütüphane olarak düşlemişimdir."
Jorge Louis Borges

10 Haziran 2012 Pazar

KONSÜLTASYON-CHARLES DE BERNARD

Geçen sonbaharın başında, doktor Magnan’ın muayenahanesinin bekleme odasında bekleyenler arasında kırk yaşlarında, kumral, zayıf, boynu bükük, öyle hasta görünümlü bir adam vardı ki, adama bakmak bile burasının bir doktor muayenehanesi olduğunu tahmine yetiyordu.


Bu çelimsiz adam endişeli bir yüzle içeri girince, köşede bir yere oturdu ve doktor tüm hastalara bkana dek sabırla bekledi ve doktor son hastasını da muayene ettikten sonra, içten bir gülümsemeyle ona doğru geldi.
 
“İyi günler bay Bouchereau, sizi bu kadar uzun süre beklettiğim için binlerce kez özür diliyorum, biliyorsunuz vaktim öncelikle hastalarıma ait ve eminim buna bir itirazınız yoktur.”
Adam içini çekerek “ruhun acıları vücudun acılarından daha can yakıyor” diye cevap verdi.
Neyiniz var? Çok üzgün görünüyorsunuz, eşiniz hasta değil ya?
Adam, “karım demir gibidir” derken acı acı gülümsedi.
O zaman sıkıntınızın ne olduğunu anlatın, ruhsal bir sorun demiştiniz değil mi?  Anlatmazsanız, ruhunuzda neler olduğunu nasıl bilebilirim? Görelim bakalım nasıl bir faydamız dokunacak?
Adam üzgün bir şekilde otururken, “Azizim doktor, birbirimizi yirmi yıldan fazla tanıyoruz, sizi en iyi arkadaşlarımdan biri olarak görüyorum ve  tam olarak güveniyorum.” dedi.
“İltifat etmeyi bırakalım.”
“İltifat değil en samimi duygularımla konuşuyorum, bunun yanı sıra, size duyduğum güvenden ötürü bir itirafta bulunacağım.”
Doktor biraz sabırsızlanarak ‘gerçeklere gelelim’ dedi
“Gerçek üzücü ve biraz gülünç gelebilir o yüzden söylemekte tereddüt ediyorum fakat önce size söyleyeceğim şeyi yeryüzünde kimseye söylemeyeceğinize söz verin.”
Doktor Mangan, ciddi ciddi, “Doktora verilen sır, bir papaza verilmiş  kadar kutsaldır”dedi.
Bouchereau tekrar içini çekti sonra dudaklarını ısırdı ve gözlerini tavana dikti.
Sonunda kederli kederli doktora bakarak ‘Pelletier’ i tanır mısınız?’ dedi
“Genelkurmaydaki yüzbaşı değil mi? Tüm bildiğim bu. Sıcakkanlı, kısa boyunlu, aklından çok pazuları kuvvetli olan, bir öküzün vücut yapısına sahip…felç yüzünden öleceğini tahmin etmiştim..”
“İnşallah”.
“Beni şaşırtıyorsunuz dost olduğunuzu sanıyordum”
“Dost mu!” Adamın sesinde kızgınlık ve alay vardı..
“Ya açık konuşun ya da hiç konuşmayın, bu bulmacayı çözecek kadar Oedipus değilim”
Doktorun kara gözlerindeki sabırsızlık pırıltıları, kederli adamın itirafının sadedine gelmeyip daha fazla  oyalanmasını önledi.
“Şeyy, azizim doktor, kısacası gerçek şu ki, yüzbaşı Pelettier karıma asılıyor.”
Doktor gülmemek için üst dudağını ısırdı ve ciddi ciddi birkaç kez başını salladı
“Bak sen, şu Pelletier salağının bu kadar zevk sahibi olduğunu bilmezdim, fakat tamamen emin misiniz? Böyle şeyleri genellikle en son kocalar duyar.”
“Çok eminim.bakın anlatayım: Karım birkaç gün Fontainbleu’da, annesindeydi, evvelsi gün odamdayken tesadüfen çalışma masamın anahtarının karımın gardrobuna da uyduğunu da fark ettim, gardrobu açtım ve esrarengiz siyah bir kutuda Pelletier’in karıma yolladığı mektupları buldum.”
“Vay canına! Ama neden karınıza ait bir şeyi açtınız?”
“Kendimde bu hakkı gördüm ama hemen hüküm vermeyin, mektupların sayesinde Virginia’nın  tamamen masum olduğunu anladım, adama asla cesaret vermemişti..bundan eminim, bu esrarengiz yazışmaları benden saklamaktan başka suçu yoktu, bu yüzden adama karıma kızdığımdan daha çok kızdım, onu asla affetmeyeceğim. O adama evimi açmıştım, dostum, yoldaşım bilmiştim..en son düşüneceğim kişiydi.”
“İnsanlara hep arkadaşlarının ihanet ettiğini unuttunuz mu?”
“Dün adamı görmeye gittim.”
“Ah!”
“Bu uygunsuz davranışından ötürü onu azarladım ne cevap verdi dersiniz?”
“İnkar etti”
“İlk önce evet ama mektupları görünce, inkar etmesinin faydasız olduğunu anladı. O zaman sizin de iyi bildiğiniz küstah tavrıyla bana aynen şöyle dedi:”Azizim Buchereau, her şeyi iyi bildiğinize göre, bu konuda yalan söylemeyeceğim, karınıza aşık olduğum bir gerçek, bunu kendisine de söyledim ve bir kez daha söylemeyeceğime söz veremem, çünkü tüm olasılıklara karşın yeminimi tutamayabilirim, bu olayın seni incittiğini ve üzdüğünü çok iyi anlıyorum ama biliyorsunuz ben şerefli bir adam olduğumu bilmeyecek kadar cahil değilsiniz, yaptığım işlerin, hareketlerin sorumluluğunu üstlenmeyi bilirim, eğer hakarete uğradıysanız, seni tatmin edecekse emrinize amadeyim, ne zaman, nerede isterseniz:”
 Doktor ciddi olmak için kendini zorlayarak “Size bunları söylemeye cesaret etti ha!” dedi.
“Pek çok şekilde…”
“Siz ne cevap verdiniz?”
“Kısa süre sonra cevap vereceğimi söyledim ve  buraya geldim, böyle bir konuşmaya daha fazla devam etmeye asaletim müsaade etmezdi..”
Doktorun yüzü çok ciddileşti, başı önde, elleri arkada odada şöyle bir döndü, sonra tekrar ziyaretçisine döndü ve
“Şimdi ne yapmayı düşünüyorsunuz?” Diye sordu.
“Siz ne tavsiye edersiniz?”
“Böyle bir duruma katlanmanızın zor olacağını biliyorum ama diğer taraftan, sizin Pelletier kabadayısıyla bir düello yapmanız fikri canımı sıkıyor.”
Adam gözlerini açarak “kabadayı mı!” diye bağırdı. “Adam profesyonel bir düellocu ve bir suikastçi demelisiniz! Sabahlarını Lepage’daki atış poligonunda ya da eskrim okulunda geçiriyor ve her üç ayda bir düello yapıyor!”
“Ya siz..hiç böyle bir şey yaptınız mı?”
Koca o ana kadar olmadığı bir canlılıkla “asla” diye cevap verdi. “Birkaç kez elime fırsat geçmedi değil ama düello yapmak prensiplerime aykırıdır, kan akıtmak fikri bana iğrenç geliyor, barbarca bir gelenek, polis toplumundaki korkunç bir anormallik”
“Kısaca onunla düello yapmaya niyetiniz yok.”
“Eğer gerçekten hakarete uğrasaydım, ölümcül bir yaranın intikamını almak zorunda kalsaydım, böyle insani şekilde değil, hırslarımla  konuşurdum, bazı durumlara en akıllı adamlar bile ne cevap vereceğini bilemez ama işler o kadar aşırıya kaçmadı, Pelletier, böyle kibirli şekilde konuşacağına, özür filan dileseydi, beni onore etseydi, bir skandal çıkmaması ve herkesin iyiliği için bundan sonra daha doğru davranacağını söyleseydi…daha şerefli olurdu..siz de benim gibi düşünmüyor musunuz?”
Doktor “Dövüşmemek ha? Diyerek adamın sözünü kesti. “Eğer onunla düello yaparsanız, bire on bahse varım ki, sizi tavuk gibi doğrar.“
“Doktor beni tam olarak anlamadınız.”
“Tersine çok iyi anladım, siz düello yapmayacaksınız ve yüzbaşı da sizi tatmin edecek bir özür dileyecek..istediğiniz bu değil mi?”
Doktorun anlayışı barışçıl adamın tüm yüzünün kızarmasına neden oldu
Doktor kendi kendine konuşurmuş gibi,  “Pelletier ayının tekidir” diye devam etti, “Genellikle subaylar ondan daha hayat tecrübesine sahiptir, kadınları memnun etmek istemesine eyvallah ama kocalarına meydan okumak terbiyeli bir insanın yapacağı bir şey değil.”
“O halde bana bir anlaşma yapılmasını mı tavsiye ediyorsunuz?” diye imalı imalı sordu.
Doktor gülerek “evet ve dahası görüşmeleri ben üstleneceğim, size tekrar söylüyorum ki, yarın Pelletier bu kışkırtıcılığından vazgeçecek, sizden resmen özür dileyecek ve sizi bir daha rahatsız etmeyeceğine söz verecek. Bu benim işim, gerisi size kalmış.”
“Gerisi?”
“Biliyorsunuz söz vermek başka, verdiği sözü tutmak başka bir şeydir. Sanırım yüzbaşının yeminini tutmasını kolaylaştırmak için siz de üzerinize düşeni yapmalısınız mesela eşinizi birkaç aylığına ondan uzaklaştırmak için bir seyahate çıkartmak gibi, yüzbaşı görevi nedeniyle Paris’te kalacaktır..ama siz serbestsiniz, kışı güneyde geçirmekten sizi ne alıkoyabilir? Mesela Nice’ de?”
“Ben de zaten çare olarak bir seyahat düşünüyordum sizin de aynı şeyi düşünmenize memnun oldum ama başka bir şehir yerine neden Nice?”
“İklimi çok iyidir özellikle ciğerleri zayıf olan kişiler için”..
“Ama benim ciğerlerim mükemmeldir en azından öyle sanıyorum dedi ve tedirgin gözlerle doktora baktı”
“Kesinlikle ben de aksini söylemiyorum zaten, size verdiğim tavsiyenin başka bir sebebi yok, ama tedbirden zarar gelmez, hasta olmadan önce tedbir almak iyidir”
Endişeli adamın yüzü sarardı ve “ ciğerlerim tehlike altında mı?” diye sordu.
Doktor fazla konuşmuş olmaktan dolayı kendi kendisini azarlar gibi bir tonla, “Böyle bir şey demedim.” dedi. “Neden Nice dedim biliyor musunuz, bencilliğimden. Büyük ihtimalle kışın bir bölümünü geçirmek için ben de oraya gideceğim ve siz ve eşiniz de orada olursanız çok memnun olacağım.”
Tamam tamam ayarlarız..diyen Bouchereau, doktorun muayenehanesini geldiğinden daha endişeli bir halle çıktı, çünkü düello yapma endişesine bir de daha önce hiç aklına gelmeyen ölümcül bir hastalık korkusu eklenmişti.
Doktor, akşam saat 6’da, yüzbaşı Pelletier’e rastlayacağına emin şekilde Cafe Anglais’e gitti, gerçekten de yüzbaşı oradaydı, tek başına küçük bir masaya oturmuş iştahlı iştahlı sek şarap içiyordu üçgen vücutlu geniş omuzlu, dar kalçalı, kaslı, iriyarı, tıknaz, güçlü kuvvetli, parlak bıyıklı, keskin gözlü, kırmızı yüzlü bir adamdı, tam savaşçı bir tipti öyle ki, asker olmasa misyonunu yapmamış sayılabilirdi ve en küstah erkekleri bile etkiliyordu.
Bouchereau’nın dışındaki tüm erkekler bunun gibi bir aslan tarafından  tam bir felaket addederlerdi.
Doktor ve yüzbaşı birbirlerini samimi bir şekilde selamladılar birkaç cümlelik iltifattan sonra ikisi de kendi masalarında yemeklerini yediler, aynı anda masalarından kalktılar ve kapıda karşılaştılar ve Madeleine bulvarında birlikte yürümeye başladılar
Yüzbaşı neşeyle “ee doktor, sana en az on kere sorduğum şeyi bulabildin mi? İyi huylu bir kadın (kız ya da dul, esmer veya kumral, zayıf veya şişman, benim için hepsi bir) onun servetini benimkine katmaktan mutluluk duyacağım bir kadın, sadece yüz bin kronluk bir çeyiz istiyorum, sanırım mütevaziyim..
“Fazla mütevazisin..sen daha fazlasına layıksın”
“Bana gülüyorsun”
“Hiç de değil, ayrıca şaka yapacak zaman değil, sana çok ciddi bir şey soracağım, biz yüz bin dolarlık bir nişanlıdan sözederken, Bouchereau, seninle konuşmamı istedi.”
Kaptan gülerek” ve sen de buna ciddi sorun mu diyorsun?” Dedi
Doktor ciddiyetle “sonu kanla biten her şey benim için ciddidir” dedi.
“Ah, bay Bouchereau kanıma mı susadı?” Pelletier gülmeye devam etti, “Bugüne kadar onun hep etobur değil de, otobur olduğuna inanıyordum, beni nasıl bir sosla yiyecek? Kılıç mı, tabanca mı?”
Doktor ciddiyetle“Silah seçimini size bırakıyor..”
“Benim için hepsi bir..ona zaten söylemiştim. Bakalım: Yarın ahbaplarımdan biriyle öğle yemeği yiyeceğim, kaçırmak istemem, ama ertesi gün emrinizdeyim, size uyar mı?”
“Mükemmel, ertesi gün sabah saat 7’de Vincennes ormanının girişinde”
Yüzbaşı anlaştık diyerek, kocaman elini dostça ahbabının koluna koydu,   oo doktor bir düello işine el atıyorsunuz ha, antipati duymanıza neden olacak bir rakip mi?
Doktor bu bayat şakaya kötü kötü gülümsedi ama hemen bastırdı ve bir anlık sessizlikten sonra
“Yarama dokundunuz  şu anda aklıma gelen tuhaf bir şeyi itiraf edebilir miyim? Şu anda beni vuran korkunç bir düşünce”
“Söyleyin korkunç düşünceleri severim!”
“Ünümün çıkarı için yarın onunla yapacağınız karşılaşmada Bouchereau’nun ölmesini diliyorum”
“Neden?”
“Çünkü eğer siz onu öldüremezseniz, bir yıl geçmeden onun ölümünden ben sorumlu gösterileceğim”
“Anlamadım siz de mi onunla düello yapmak istiyorsunuz?”
“Hayır ama ben onun doktoruyum birçok kişiye göre onun hayatından sorumlu olan insanım tüm belirtilere göre ancak bir yıl yaşayacağına göre…”
Pelettier koca gözleri açarak “ne hastalığı var?” diye sordu.
“Tedavisi olmayan kronik bir akciğer problemi! Onu Nice’e göndereceğim biliyorsunuz biz doktorlar artık yapacak bir şeyimiz kalmayınca hastalarımıza böyle şeyler öneririz yarınki düelloda ona bir şey olmazsa gidecek ama dönecek mi Allah bilir.”
“Ciğerleri mi hasta onun gibi kanlıcanlı biri?”
“Yüzünün renginin bununla hiç ilgisi yok.”
“Yani hayatı tehlikede mi?”
“Ben bir yıl bile vermiyorum belki altı ay”
İki arkadaş bir süre sessizce yürüdüler.
“Evet yüzbaşı boucheraeu’ya ölmüş bir adam gözüyle bakabilirsiniz, sizin kılıcınızın tehlikesini bir yana bıraksanız bile, bir yıla kalmadan karısı yeniden evlenmek isteyecektir..doğrusu çok gözde bir dul olacak..hayransız kalacağını sanmıyorum”
Yüzbaşı arkadaşına gözucuyla baktı adamın dostça yüzü kendisini heyecanlandıran sözlerindeki tüm kuşkuyu götürdü.
Yüzbaşı sorgulayan ama yarımağızla “Boucheraeu ölürse karısı zengin mi olacak?” diye sordu.
Doktor “Aman tanrı’m çeyizinde sayacak yüz bin değil, iki yüz bin frank olacak!”
Yüzbaşı gözleri parlayarak “abartıyorsun” dedi.
Doktor Mangan kendinden emin bir tavırla “hesaplaması kolay dedi, kadına babasından yüz bin frank miras kaldı, annesinden yüz elli bin frank gelecek, ve kocasından da en az üç yüz elli bin kalacak hepsini birbirine ekle”
Arkadaşının söylediği her rakamla hırsı kabaran Pelletier “Desene kocası evlilik sözleşmesiyle her şeyini karısına mı bırakmış.”
Doktor ağırbaşlı bir sesle “her şeyini” dedi.
Bu tek hecelik kelime uzun bir nutuk kadar güçlüydü, arkadaşının zekasından emin olan doktor başka tek şey eklemedi ama birkaç saat önce yüzbaşının pazularının beyninden gelişmiş olduğunu söylediğinden, büyülü bir tesir yapmasını umduğu birkaç söz daha ilave etmekten çekinmedi.
Hoş bir edayla  “evlenmeye çok uygun biri olduğunuzdan size çok yakışan biri olurdu, genç, güzel, iyi huylu, altıyüzbin franklık serveti, böyle bir talihin ayağınıza kadar gelmesi için kocasını öldürmeniz gerekmeyecek”
Az önce yüzünde hülyalı bir ifade olan yüzbaşı Pelletier gülmeye çalıştı. İşini yaptığından emin olan doktor bir hasta ziyaretini bahane ederek, arkadaşını bulvarda bırakarak ondan ayrıldı, yüzbaşının kalbi altıyüzbin franka sahip olan dulu düşünerek çarpıyordu.
Yüzbaşı Pelletier yaralı bir domuz gibi hızla otobüse binmeden Madeleine’den Bastille’e gitti, Porte Saint’e geldiğinde kararını vermişti:
“Farkında olmadan doktor bana mükemmel bir bilgi verdi” diye düşündü. “Bouchereau ile düello yapmak ha! O kadar aptal değilim! Onu öldürürsem Virgina’nın karşısına ne yüzle çıkarım? Küçük hanım bana başka gözle bakmaz ki! Üç ay boyunca ona kur yapmakla insiyatifi ele almış oldum, üstelik büyük gün geldiğinde onu serveti için sevdiğimi de düşünmemiş olacak. Bouchereau’yu öldürmek enayilik olur, bırakalım kendi kendine ölsün, buna itirazım yok, görünen o ki, karısı dul kalınca düello edecek yeterince rakibim olacak, altıyüzbin frank! Kapısında kuyruk olacaklar! Ama öncelik benim olacak, başkalarının beni ezmesine izin verecek değilim.”
Ertesi sabah yüzbaşı doktorun muayenehanesine hastalardan daha önce geldi.
Askerce bir dobralıkla “Doktor, dün Bouchereau’nun hastalığıyla ilgili söylediklerin beni çok etkiledi, altı aylık ömrü kalmış bir adamla düello yapamam, farzedin onu kılıçla yaraladım, başkasına zarar vermeyecek bir yara onun için öldürücü olabilir onun durumunu göz önüne alırsam,  aptalca bir meseleden ötürü eski bir dostun ölümüne sebep olduğum için ömür boyu suçluluk hissederim. Size kavgamızın sebebini söyledi mi?”
Yalan söylemeye hakkı olduğunu düşünen doktor “hayır” dedi.
Yüzbaşı, doktorun sahte havasına kanarak, “İkimiz arasında gerilimli konuşmalar geçti, doğruyu söylemek gerekirse hatalı olan bendim biliyorsunuz çabuk köpürürüm, barut fıçısı gibiyimdir,  zavallı Bouchereau ile dalga geçtim şimdi çok üzgünüm kısaca kimsenin korktuğumu düşünmesine gerek kalmayacak kadar çok düello yaptım. Bouchereau’ya meseleyi unutmasını söylemek isterseniz ben hazırım laf aramızda bu öneri onu sevindirecek.”
Doktor “yanılıyor olabilirsiniz Yüzbaşı” dedi. Dün Bouchereao çileden çıkmış gibiydi sakin biri gibi gözükmesine rağmen kanı kaynarsa bir kaplan kesilir galiba onu çok kırmışsınız ve resmen özür dilemedikçe…”
Pelletier doktorun lafını keserek “İşi yokuşa sürme, nadiren özür dilerim hayatımda böyle bir şey ilk kez oluyor ama eski dostlar olunca, insan ince eleyip sık dokumamalı, ayrıca sonunda kendimi suçlu hissetmektense, taviz vermeyi yeğlerim, Bouchereau’yu görmeye birlikte gidelim mi?”
Doktor “Gidelim” derken, kendi çıkarı için bu düellocu adamın nasıl düşünceli, barışsever, insancıl hassas hale geldiğine gülmemek için kendini zor tutuyordu.
Gece boyunca gözünü bile kırpmamış olan Bouchereau, odasına önce doktorun peşinden  yüzbaşının girdiğini görünce, birazdan yüzüne idam hükmü okunacak bir suçlu gibi heyecanlandı.
İlk hoşbeş sözcükleri damarlarında patlamaya hazır kanı yatıştırdı, yüzbaşı gayet açıkç ve resmi bir şekilde özür diledi eski arkadaşıyla el sıkıştıktan sonra ayrıldı..
Doktorla yalnız kalan adam “Doktor sen büyücüsün!” dedi.
Doktor gülerek “Bu da mesleğimin bir parçası” dedi. “Velhasıl bu korkunç olay kapandı ben payıma düşeni yaptım siz ne zaman yapacaksınız? Ne zaman güneye gidiyorsunuz?”
Bouchereau’nun yüzündeki rahatlama ifadesi yerini endişeye bıraktı.
“Doktor bana gerçeği söyleyin, söyleyeceklerinizi karşılamaya hazırım, ciğerlerim hasta değil mi?
Beyniniz demek istiyorsunuz
Boucheraeu Beynim de mi? Diye bağırdı, yüzü iyice sarardı.
Doktor omzunu silkerek “siz delisiniz ciğerlerimi sizinkiyle seve seve değiştirirdim”
“Beni kandırıyorsunuz, dünkü sözlerinizi aklımdan çıkartamadım ve tüm gece öksürdüm, iki omzumun arasında daha önce hiç fark etmediğim bir ağrı hissettim”
Hayal gücü.
Ne hissettiğimi biliyorum ölmekten korkmuyorum ama gençliğimin baharında eşime ve aileme elveda demek zorunda olmak hoş değil ama kendim için olmasa bile onlar için kendime iyi bakmak benim vazifem.Virginia’ya yazıp buraya gelmesini istemek yerine, ben onu Fontainbleu’dan alırım ve oradan da Nice’e geçeriz..
Doktor “Gidin, bu seyahatin size zararı olmaz” dedi.
Ama faydası olacağını düşünüyor musunuz?
Kesinlikle.
Ve hala bu korkunç hastalıkla savaşacak vaktim var..
Doktor ciddiyetle “Evet, altı ay geçmeden, ben de Nice’de olacağım, böylece, tüm görünüşlerin aksine durumunuz kötüye giderse, güvendiğiniz bir doktor tarafından muayene edileceksiniz.”
İki adam ayrıldılar doktor, hastasının korkularına gülüyordu, ikinciyse göğsündeki ağrıların onu öldüreceğini sanarak, yüzbaşının korkunç kılıcıyla ölmenin, yabancı topraklarda ölmekten daha iyi olmayacağını düşünüyordu. İki gün boyunca Bouchereau, böyle cenaze hayalleri kurdu, pasaportunu aldı, işlerini düzenledi ve yola çıkmaya hazırlandı, bir posta arabasına binip, Fonteinbleu’ya geldiğinde bomba gibiydi, onu beklemiyorlardı o güne kadar yapmaya cesaret edemediği şekilde kocalık otoritesini kullanarak karısını da beraberinde sürükledi, kadın Paris’ten ayrıldığına kızmıştı, çünkü yüzbaşının baştan çıkartıcı mektuplarıyla çok mutlu olmuştu. Haftanın sonunda, koca hayatı için endişelenir, kadın da aşk hayatına yanarken, Nice’e vardılar, sonbaharın sonlarına doğru doktor da sözünü tutarak onlara katıldı.
Ertesi baharda, Fransız Tiyatro’sunda Horace adlı piyes oynanıyordu, oyunun yazarı yaşlı Corneille’den çok matmazel Rachel’in genç yeteneği sayesinde, tiyatro tıkabasa doluydu, sağ taraftaki balkonda kendi neşeli grubuyla yüzbaşı Pelletier vardı, bağıra çağıra konuşuyor, oyuncuları eleştiriyor, ve yanındaki herkesi sinir ediyordu ama kimse de ona bir laf demeye cesaret edemiyordu, fil gibi gövde, küstah bakışlar, vahşi bıyıklar bazı durumlarda bir prestij oluyordu.
Yüzbaşı opera dürbünüyle yan localardan, en üst katlara kadar salonun her köşesini tarıyordu, ikinci locadaki bir grup derhal dikkatini çekti, ilk sırada bay ve bayan  Boucheraeu vardı, arkasında genç bir hanımla doktor Mangan oturuyordu. Bu üç kişinin davranışları karakteristikti, kocanın yüzü her zamanki gibi solgun ve kötüydü, gözlerinde sahte bir göz iltihabı yüzünden taktığı mavi camlı gözlükler vardı, barışçı kocanın elinde tiyatronun broşürü duruyordu, madam Boucheraeu ise elindeki güzel çiçek buketini sıksık kokluyordu, mor çiçeklerin tenin beyazını daha ortaya çıkarttığı kadın, arkasını yaslamış ve arada sırada doktora cevap vermek için başını biraz arkaya döndürüyor, gülümseyerek doktorla konuşuyordu. Kocası ise konuşmalarına katılmıyordu.
Yüzbaşının arkadaşlarından birisi  “onbeş dakkadır kime bakıyorsun öyle, eski aşkın madam Boucheraeu mu?Onu uzun zaman önce onu unuttuğunu sanıyordum.” Diye sordu.
Yüzbaşı “Nice’den geleceğini tahmin etmiyordum.” dedi.
“10 gündür Paris’teydi.”
“Boucherau  hastaya benzemiyor mu? Anlaşılan güney iklimi ona pek yaramamış, gitmeden önce daha iyiyidi zavallı adam.”
“Ha,ha sen de mi onun ciğer hastası olduğunu sanıyorsun? Çok komik!
“Komik olan ne?”
“Şu doktor Magnan’ın Bouchereau ile sana oynadığı oyun! Yüzündeki ifadeye bakılırsa bu kandırmacaya sen de inanmışsın.”
Yüzbaşı ters ters “Berton, sabrımı zorluyorsun” dedi.
Berton gülerek devam etti “İt iti ısırmaz, o yüzden kendini kaybetmeden konuşalım. olanbiten şu: Sen hariç tüm Paris bir hafta bu olaya güldü, şüphesiz doktor Madam Bocuheraeu ya aşıkmış ve ciğerlerinde zaman zaman sorun olduğundan Nice gitmek ve kışı orada geçirmek istiyormuş ve kendi keyfi için zavallı Boucherau’yu ciğerlerinden rahatsız olduğuna inandırmış ve onu Nice’e gitmesi için ikna etmiş, sonra o da onlara katılmış, şu anda üçüne bakan Paul de Çocks’un son romanı “Koca, Karı ve Sevgiliyi’görebilir. Bu doktor çok zeki bir adam, kadının kocasının kendisini görmemesi için göz iltihabı olduğuna da inandırarak, mavi camlı gözlükler takmaya ikna etmiş, nasıl kurnazlık hoş bir macera değil mi?
Dişlerini gıcırdatır gibi gülümseyen yüzbaşı “çok hoş, pek güzel” dedi.
Oyun bitiyordu, Magnan locasından gitti, yüzbaşı da öyle yaptı, biraz sonra iki adam fuayede yüzyüze geldiler.
Yüzbaşı ciddi bir şekilde “doktor size bir şey söyleyeceğim” dedi
Doktor neşeyle  “isterseniz iki şey de söyleyebilirsiniz” dedi.
Öyle görünüyor ki teşhisinize rağmen Boucherau’nun sağlığı mükemmel.
Doktor az önce oyunda Horatii’nin babası rolünde oynayan Joanny’yi taklit ederek “Adamın ölmesini mi isterdiniz? Diye sordu.
Yüzbaşının gücünmesi öfkeye dönüşürken şakalar yapmaya alışkın olduğunuzu biliyorum ama aptal yerine konmaya alışık olmadığımı bilmelisiniz, lütfen soruma cevap verir misiniz, Boucherau’nun sağlığının hiçbir zaman tehlikede olmadığı doğru mu?
Tersine büyük tehlikedeydi sizinle düello etmek zorunda değil miydi?
Ama siz onu Nice’e gönderdiniz.
Düellodan korumak için bir doktor olarak hastalarımın sağlığını düşünmeye alışkınım ve görevim onu sizin kılıcınızdan korumaktı,  kılıcınız da tehlikeli bir hastalık kadar tehlikeliydi.
Yüzbaşı Pelletier, “Öyle bir hastalık ki belki yakında sizi de bulabilir”, deyince doktorun serinkanlılığı sona erdi bırakalım salak Bouchereau korkudan veya başka şeyden ölsün ama hoş şakalar yapan siz beyefendinin zeki olduğunuz kadar cesur olup olmadığınızı görmek istiyorum.”
Mutsuz ve şaşkın rakibin içinde bulunduğu durum o kadar küçültücüydü ki, sırf gururundan Pelletier, konuşma esnasında üzüntüsünün gerçek nedenini yani Madam Bouchereau’nun ismini telaffuz etmekten dikkatle kaçındı. Doktor ise tercih edilen sevgili konumunda olmanın genel kuralıyla, gülümseyerek yüzbaşının meydan okumasını kabullendi.
“Azizim yüzbaşı, kendimi kılıcınıza memnuniyetle teslim edebilirim, bacağımı da yaralayabilirsiniz, dostluğumuzdan ötürü kellemi bağışlayacağınızı farzediyorum,
Ama beni öldürürseniz matmazel Nanteul ile evlenmenizi kim ayarlayacak?”
“Matmazel Nanteul de kim?
“Benim hastam olan hoş bir kadın..sağlığı mükemmel ve ayrıca ikiyüzbin Frank nakit parası var, kendisine miras kalacak, akıllı bir arkadaşı görüşmeyi ayarlarsa, sizi mutlu edebilir.”
Yüzbaşı doktorun koluna girerken “ Çapkın Mangan! Size kızmak imkansız.”

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

©2012 Kitap Önerisi


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
 
9