- Kim var orada?
Cevap yok, bekçi hiçbir şey görmez ama rüzgarın ve ağaçların
uğultusunun arasında, caddede önünden birisinin yürüdüğünü duyar.
Bulutlu ve sisli bir Mart gecesi ortalığı sarmıştır ve bekçiye sanki
dünya, gökyüzü ve kendi düşünceleri, kocaman, simsiyah gecede
birbirine karışmış gibi gelmektedir.
- Kim var orada? Bekçi tekrarlar, fısıldama ve kahka duyduğunu
sanır. Kim o ?
Yaşlı bir adam cevap verir:
- Benim, bir dost...
- Kimsin ama ?
- Ben...bir gezginim..
- Ne tür bir gezgin? Bekçi kızgın bir şekilde bağırır.
Korkusunu bağırarak kamufle etmeye çalışır, gece gece mezarlığa giden yolda ne
arıyorsun?
- Burası bir mezarlık mı?
- Elbette mezarlık, görmüyor musun?
- Oooo...yaşlı adam iç çeker, ben hiçbir şey göremem,
karanlık, karanlık
- İyi de sen kimsin?
- Ben bir hacıyım, gezgin biri..
- Şeytanlar, baykuşlar, çok hoş hacılar, sarhoşlar...diye
bekçi mırıldanır, gündüz içip içip gece ulurlar, fakat ben senin yalnız
olduğunu sanmıyorum, iki veya üç kişi gibi geldiniz bana..
- Yalnızım dostum yalnız, tamamen yalnız...ahhh
günahlarımız..
- Buraya nasıl geldin?
- Yolumu kaybettim iyi adam, Mitriyevski Değirmeni'ni
arıyordum ama yolumu kaybettim
- Vayvay, değirmene gitmek için sola sapıp, kasabadan dümdüz
karayoluna çıkman gerekir, içiyordun ve yoldan bayağı sapmışsın,
- İçtim evet günahımı inkar etmiyorum, fakat şimdi nasıl
gidebilirim?
- Dümdüz devam et, caddenin bitiminde sola dön ve tüm
mezarlığı geçip kapıya var, orada bir kapı bulacaksın, kapıyı aç ve Tanrı seni
korusun, çukura düşmemeye dikkat et, mezarlıktan çıktıktan sonra, ana yola
çıkana dek tarlaların yolundan git.
- Allah sana sağlık versin dostum, Allah seni korusun ve
merhamet etsin, bana merhamet et, kapıya kadar yolu göster.
- Sanki harcayacak vaktim varmış gibi, kendi kendine git!
- Merhamet et, hiçbir şey görmüyorum, çok karanlık, çok
karanlık, bana yolu gösterin beyefendi.
- Sanki seninle uğraşacak vaktim var, eğer herkese dadılık
yapsaydım...
- İsa aşkına bana yolu göster, hem tek başıma mezarlığı
geçmeye korkuyorum, çok korkutucu dostum, korkuyorum iyi adam.
- Senden kurtuluş yok, pekala gel..
Bekçi ve gezgin birlikte yürümeye başlarlar, sessiz gecede
omuz omuza giderler, keskin rüzgar yüzlerini yalar ve görünmeyen ağaçlar
hışırdar...
- Bir şeyi anlamadım, buraya nasıl geldin? Kapı kilitli,
duvardan mı tırmandın? Eğer öyleyse bu yaşlı bir adamın en son yapacağı
şey!
- Bilmiyorum dostum, bilmiyorum, buraya nasıl geldiğimi
bilmiyorum, sen burada bekçisin öyle mi?
- Evet.
- Tüm mezarlığa sen mi bakıyorsun?
- Üç kişiyiz ama birinin ateşi çıktı, hasta yatıyor, diğeri
de uyuyor. İkimiz nöbetleşe bakıyoruz.
- Aman ne rüzgar dostum! Korkunç bir canavar gibi uğulduyor
- Sen nereden geldin?
- Çok uzaktan geldim dostum, Vologda'dan geldim, bir
kutsal topraktan, ötekine giderim ve insanlara dua ederim, beni kurtar ve
merhamet et..ah Tanrı'm..
Bekçi piposunu yakmak için durur, gezginin arkasında durur
ve bir sürü kibrit çakar, çaktığı ilk kibritle bir an ortalık aydınlanır, melek
heykelli ve üzerinde haç olan beyaz bir mezar taşı gözükür, ikinci kibriti
rüzgar söndürür, üçüncü kibritle yine beyaz mezar taşı ve bir çocuğun mezarı
görülür.
- İnsanların sevgili yakınları uyuyor, hepsi aynı şekilde
uyuyorlar, zengin, fakir, aptal, akıllı, iyi ve kötü, şimdi hepsi aynı
yerdeler, ve son saate kadar uyuyacaklar.
Bekçi,
- Şimdi biz yürüyoruz ama bir gün gelecek bizler de burada
yatacağız dedi.
- Tabii ki, tabii ki, hepimiz..ölmeyecek kimse yoktur,
düşüncelerimiz yanıltıcıdır, günahlar, günahlar, ruhum lanetlendi, şehvet ve
hırsım yüzünden Tanrı'yı kızdırdım ve beni ne bu dünyada, ne de öteki dünyada
affetmeyecek, boynuma kadar günaha battım.
- Evet ve ölmek zorundasın
- Haklısın
- Ölüm hacılar için daha kolay olmalı dedi bekçi.
- Çeşit çeşit hacı vardır, Allah'tan korkan ve ruhlarını
sakınan kişiler vardır, kimisi de şeytana uyan cinstendir, evet sırf zevk için
seni baltayla parçalayacak bir hacı da tanıyorum
- Ne diyorsun sen ya?
- Hiçbir şey, sadece şaka yapıyorum işte kapıya geldik, aç
kapıyı iyi adam.
Bekçi kapıyı açar ve hacı dışarı çıkar.
- Burası mezarlığın bitimi, şimdi ana yola çıkana dek
tarlaların boyunca yürümelisin, sınırda çukur var düşme sakın, yola varınca da
sağa dön ve değirmene varana dek öyle devam et...
- Ah, ahh...şimdi düşündüm de, değirmene gitmek için hiçbir
sebebim yok, ne diye oraya gidecekmişim? Burada biraz daha sizinle oturabilirim
beyefendi...
- Niye benimle kalmak istiyorsun?
- Daha eğlenceli
- Demek kendine eğlenceli bir arkadaş buldun, öyle mi? Seni
hacı seni, şaka mı yapıyorsun!
- Kesinlikle öyle, bahse girerim ki dostum, hacıyı ömür boyu
unutamayacaksın.
- Seni niye unutamayacak mışım?
- Çok zekice seni kandırdım, ben bir hacı mıyım? Değilim.
- Nesin o halde?
- Bir ölüyüm, az önce tabutumdan çıktım, karnaval haftasında
kendini asan çilingir Gubaryev'i hatırladın mı? İşte ben o'yum, ta kendisi!.
- Başka bir hikaye anlat.
Bekçi adama inanmaz ama fakat buz gibi soğuk bir korku
hisseder ve çabucak kapıya doğru yönelir.
Adam, bekçinin kolunu tutar,
- Dur, nereye gidiyorsun? Ay, ay, ay, beni nasıl yalnız
bırakabilirsin?
Bekçi kolunu kurtarmaya çalışarak, bağırır:
- Bırak gideyim!
- Dur! Sana dur dedim, canlıların arasında kalmak istiyorsan
çabalama! Pis köpek! Ayrıca dilini tut! Kan dökmekten çekinmem, isteseydim çok
önceden sen de ölmüş olurdun!Dur!
Bekçi, korkudan gözlerini kapatır, dizlerinin üstüne çöker,
titremektedir, bağırmak ister ama sesini kimseye duyuramayacağını bilmektedir,
yabancı yanında durmuş, kolundan tutmaktadır, sessizlik içinde üç dakika
geçer...
- Bir tanesinin ateşi çıkmış, diğeri uyuyor ve üçüncüsü
hacıları görüyor, paranı ver bakalım bekçi! evet bekçi, hırsızlar her zaman
hacılardan daha zekidir!
Beş dakika, on dakika daha sessizlik içinde geçer, rüzgar
ıslık çalar.
Yabancı, - Şimdi gidebilirsin der, ve bekçinin kolunu
bırakır.
- Git ve hayatta olduğun için Tanrı'ya şükret!
Kalbi korkuyla dolu olarak, hala korkudan tirtir titreyen
bekçi, kapıyı açar ve hala gözleri kapalı olarak kaçar. Ana yola dönerken,
hızlı ayak sesleri duyar ve birisi tıslayan bir sesle ona sorar:
- Sen misin Timofey? Mitka nerede?
Ve tüm cadde boyunca koştuktan sonra, karanlıkta loş bir
ışık görür, ışığa doğru yaklaştıkça, korkusu artar.
- Işık sanki kiliseden geliyormuş diye düşünür, Allah'ım
beni koru, kurtar, merhamet et..
Bekçi, bir saniye kırık pencerenin önünde durur ve korkuyla
mihraba bakar, hırsızların unuttuğu mum devrilmiştir, mihrabın
önünde, mumlardan dökülmüş balmumları, bir sürü ayak izi vardır, bir
dolap devrilmiştir, bekçi alarm çanlarını çalar.