"Yo siempre me había imaginado el paraíso bajo la especie de una biblioteca."
"Ben cenneti hep bir çeşit kütüphane olarak düşlemişimdir."
Jorge Louis Borges

6 Haziran 2012 Çarşamba

KÖTÜ BİR ALIŞVERİŞ-ANTON ÇEHOV

- Kim var orada?
Cevap yok, bekçi hiçbir şey görmez ama rüzgarın ve ağaçların uğultusunun arasında,  caddede önünden birisinin yürüdüğünü duyar. Bulutlu ve sisli bir Mart gecesi ortalığı sarmıştır ve bekçiye sanki dünya, gökyüzü ve kendi düşünceleri, kocaman, simsiyah gecede birbirine karışmış gibi gelmektedir.
- Kim var orada? Bekçi tekrarlar, fısıldama ve kahka duyduğunu sanır. Kim o ?
Yaşlı bir adam cevap verir:
- Benim, bir dost...
- Kimsin ama ?
- Ben...bir gezginim..
- Ne tür bir gezgin? Bekçi kızgın bir şekilde bağırır. Korkusunu bağırarak kamufle etmeye çalışır, gece gece mezarlığa giden yolda ne arıyorsun?  
- Burası bir mezarlık mı?
- Elbette mezarlık, görmüyor musun?
- Oooo...yaşlı adam iç çeker, ben hiçbir şey göremem, karanlık, karanlık
- İyi de sen kimsin?
- Ben bir hacıyım, gezgin biri..
- Şeytanlar, baykuşlar, çok hoş hacılar, sarhoşlar...diye bekçi mırıldanır, gündüz içip içip gece ulurlar, fakat ben senin yalnız olduğunu sanmıyorum, iki veya üç kişi gibi geldiniz bana..
- Yalnızım dostum yalnız, tamamen yalnız...ahhh günahlarımız..
- Buraya nasıl geldin?
- Yolumu kaybettim iyi adam, Mitriyevski Değirmeni'ni arıyordum ama yolumu kaybettim
- Vayvay, değirmene gitmek için sola sapıp, kasabadan dümdüz karayoluna çıkman gerekir, içiyordun ve yoldan bayağı sapmışsın,
- İçtim evet günahımı inkar etmiyorum, fakat şimdi nasıl gidebilirim?
- Dümdüz devam et, caddenin bitiminde sola dön ve tüm mezarlığı geçip kapıya var, orada bir kapı bulacaksın, kapıyı aç ve Tanrı seni korusun, çukura düşmemeye dikkat et, mezarlıktan çıktıktan sonra, ana yola çıkana dek tarlaların yolundan git.
- Allah sana sağlık versin dostum, Allah seni korusun ve merhamet etsin, bana merhamet et, kapıya kadar yolu göster.
- Sanki harcayacak vaktim varmış gibi, kendi kendine git!
- Merhamet et, hiçbir şey görmüyorum, çok karanlık, çok karanlık, bana yolu gösterin beyefendi.
- Sanki seninle uğraşacak vaktim var, eğer herkese dadılık yapsaydım...
- İsa aşkına bana yolu göster, hem tek başıma mezarlığı geçmeye korkuyorum, çok korkutucu dostum, korkuyorum iyi adam.
- Senden kurtuluş yok, pekala gel..
Bekçi ve gezgin birlikte yürümeye başlarlar, sessiz gecede omuz omuza giderler, keskin rüzgar yüzlerini yalar ve görünmeyen ağaçlar hışırdar...
- Bir şeyi anlamadım, buraya nasıl geldin? Kapı kilitli, duvardan mı tırmandın? Eğer öyleyse bu yaşlı bir adamın en son yapacağı şey!
- Bilmiyorum dostum, bilmiyorum, buraya nasıl geldiğimi bilmiyorum, sen burada bekçisin öyle mi?
- Evet.
- Tüm mezarlığa sen mi bakıyorsun?
- Üç kişiyiz ama birinin ateşi çıktı, hasta yatıyor, diğeri de uyuyor. İkimiz nöbetleşe bakıyoruz.
- Aman ne rüzgar dostum! Korkunç bir canavar gibi uğulduyor
- Sen nereden geldin?
- Çok uzaktan geldim dostum, Vologda'dan geldim, bir kutsal topraktan, ötekine giderim ve insanlara dua ederim, beni kurtar ve merhamet et..ah Tanrı'm..
Bekçi piposunu yakmak için durur, gezginin arkasında durur ve bir sürü kibrit çakar, çaktığı ilk kibritle bir an ortalık aydınlanır, melek heykelli ve üzerinde haç olan beyaz bir mezar taşı gözükür, ikinci kibriti rüzgar söndürür, üçüncü kibritle yine beyaz mezar taşı ve bir çocuğun mezarı görülür.
- İnsanların sevgili yakınları uyuyor, hepsi aynı şekilde uyuyorlar, zengin, fakir, aptal, akıllı, iyi ve kötü, şimdi hepsi aynı yerdeler, ve son saate kadar uyuyacaklar.
Bekçi,
- Şimdi biz yürüyoruz ama bir gün gelecek bizler de burada yatacağız dedi.
- Tabii ki, tabii ki, hepimiz..ölmeyecek kimse yoktur, düşüncelerimiz yanıltıcıdır, günahlar, günahlar, ruhum lanetlendi, şehvet ve hırsım yüzünden Tanrı'yı kızdırdım ve beni ne bu dünyada, ne de öteki dünyada affetmeyecek, boynuma kadar günaha battım.
- Evet ve ölmek zorundasın
- Haklısın
- Ölüm hacılar için daha kolay olmalı dedi bekçi.
- Çeşit çeşit hacı vardır, Allah'tan korkan ve ruhlarını sakınan kişiler vardır, kimisi de şeytana uyan cinstendir, evet sırf zevk için seni baltayla parçalayacak bir hacı da tanıyorum
- Ne diyorsun sen ya?
- Hiçbir şey, sadece şaka yapıyorum işte kapıya geldik, aç kapıyı iyi adam.
Bekçi kapıyı açar ve hacı dışarı çıkar.
- Burası mezarlığın bitimi, şimdi ana yola çıkana dek tarlaların boyunca yürümelisin, sınırda çukur var düşme sakın, yola varınca da sağa dön ve değirmene varana dek öyle devam et...
- Ah, ahh...şimdi düşündüm de, değirmene gitmek için hiçbir sebebim yok, ne diye oraya gidecekmişim? Burada biraz daha sizinle oturabilirim beyefendi...
- Niye benimle kalmak istiyorsun?
- Daha eğlenceli
- Demek kendine eğlenceli bir arkadaş buldun, öyle mi? Seni hacı seni, şaka mı yapıyorsun!
- Kesinlikle öyle, bahse girerim ki dostum, hacıyı ömür boyu unutamayacaksın.
- Seni niye unutamayacak mışım?
- Çok zekice seni kandırdım, ben bir hacı mıyım? Değilim.
- Nesin o halde?
- Bir ölüyüm, az önce tabutumdan çıktım, karnaval haftasında kendini asan çilingir Gubaryev'i hatırladın mı? İşte ben o'yum, ta kendisi!.
- Başka bir hikaye anlat.
Bekçi adama inanmaz ama fakat buz gibi soğuk bir korku hisseder ve çabucak kapıya doğru yönelir.
Adam, bekçinin kolunu tutar,
- Dur, nereye gidiyorsun? Ay, ay, ay, beni nasıl yalnız bırakabilirsin?
Bekçi kolunu kurtarmaya çalışarak, bağırır:
- Bırak gideyim!
- Dur! Sana dur dedim, canlıların arasında kalmak istiyorsan çabalama! Pis köpek! Ayrıca dilini tut! Kan dökmekten çekinmem, isteseydim çok önceden sen de ölmüş olurdun!Dur!
Bekçi, korkudan gözlerini kapatır, dizlerinin üstüne çöker, titremektedir, bağırmak ister ama sesini kimseye duyuramayacağını bilmektedir, yabancı yanında durmuş, kolundan tutmaktadır, sessizlik içinde üç dakika geçer...
- Bir tanesinin ateşi çıkmış, diğeri uyuyor ve üçüncüsü hacıları görüyor, paranı ver bakalım bekçi! evet bekçi, hırsızlar her zaman hacılardan daha zekidir!
Beş dakika, on dakika daha sessizlik içinde geçer, rüzgar ıslık çalar.
Yabancı, - Şimdi gidebilirsin der, ve bekçinin kolunu bırakır.
- Git ve hayatta olduğun için Tanrı'ya şükret!
Kalbi korkuyla dolu olarak, hala korkudan tirtir titreyen bekçi, kapıyı açar ve hala gözleri kapalı olarak kaçar. Ana yola dönerken, hızlı ayak sesleri duyar ve birisi tıslayan bir sesle ona sorar:
- Sen misin Timofey? Mitka nerede?
Ve tüm cadde boyunca koştuktan sonra, karanlıkta loş bir ışık görür, ışığa doğru yaklaştıkça, korkusu artar.
- Işık sanki kiliseden geliyormuş diye düşünür, Allah'ım beni koru, kurtar, merhamet et..
Bekçi, bir saniye kırık pencerenin önünde durur ve korkuyla mihraba bakar, hırsızların unuttuğu mum devrilmiştir, mihrabın önünde, mumlardan dökülmüş balmumları, bir sürü ayak izi vardır, bir dolap devrilmiştir, bekçi alarm çanlarını çalar.

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

©2012 Kitap Önerisi


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
 
9