Last year’s
Flowers were gay,
But who cares
For yestarday?
Flowers must fade, and yet
One I can’t forget:
Prater Vi-o-let.
Christopher Isherwood’un hemen tüm romanları ve öyküleri
gibi bu romanı da otobiyografik öğelerle yüklü. Zaten anlatıcı olarak da kendi
adını kullanıyor yazar.
İkinci Dünya Savaşı’nın biraz öncesinde, İngiltere’de geçer
öykü. Imperial Bulldog Film şirketinin sahibi, Viyana’dan çıkmış Prater Violet
(Prater Menekşesi- Prater: Viyana’nın ünlü parkı) adlı oyunu filme çekmek
ister. Bunun için Viyana′lı yönetmen Bergmann’la anlaşırlar. Filmin
diyaloglarını yazması için de yazarımızla iletişime geçerler.
Romanın açılışı da zaten Isherwood’a gelen bir telefonla
yapılır. İlerleyen bölümlerde Isherwood ve Bergmann yakın arkadaş olurlar.
Birisi yazar öbürü yönetmendir ama ikisi de kendilerini acımasız bir endüstri
haline gelmiş film(sanat) dünyasının pençelerinde bulacaklardır. Bu gerilim
yönetmen Bergmann’ın almış olduğu kötü bir haberle zirveye ulaşır. İşte tam
burada roman bize bazı şeyleri tekrar sorgulamamızı apaçık bir şekilde
gösterir. Güzel, büyülü görünen şeylerin arkasına yığılan, ezilmiş, mahvedilmiş
şeylerdir bunlar. Bir yandan da sanatın paralaşması ve böylece ‘verimliliği’ ile
Nazizm arasında kurulan o ince fakat sağlam bağı alttan alta hissettirir bize.
Romanın beklenenin aksine daha basit ve bir anlamda mutlu bitmesinin nedeni de
budur. Çünkü o gerilimi ve bir canavarın
nasıl doğabildiğini göstermiştir. Zaten
sonlara doğru birden kendi içine dönüp, daha sonra Camus’nün temel felsefe
sorunu olacak soruları sormaya başlar. Ama daha fazlasına kalbi dayanamamış
olmalı ki, romanı bir anda bitirmiş.
Film yapımı, sanayisi üzerine çarpıcı bir roman Prater
Violet
Set in London in the 1930s, this novel explores the
relationship between Viennese film director Friedrich Bergmann and Christopher
Isherwood, hired to write a script. It is a comic portrayal of the film
industry and a serious analysis of the relationship between art and life.