İçine kapanık bir yaşam sürmekte olan General Henrik, son
görüşmelerinden bu yana kırk bir yıl geçmiş olan gençlik arkadaşı Konrad'ın
ziyaretini beklemektedir. Farklı sosyal statüdeki ailelerden gelmelerine rağmen
Henrik ve Konrad askeri okulda ve orduda geçirdikleri yıllarda birbirinden
ayrılmayan iki dosta dönüşmüşlerdir. Hatta Henrik, güzel Krisztina'yı kendine
eş olarak seçtiğinde bile, dostlukları uyumlu bir şekilde devam ediyor
görünmektedir. Ta ki bu iki dost ava çıkıp da, Henrik arkadaşının tüfeğini
kendisine doğrulttuğunu ve nişan aldığını hissettiği güne dek. Bu olayla
beraber bu üç kahramanın hayatı değişecektir... Acaba Krisztina planlanan
cinayetten haberdar mıdır? Belki de Konrad ile gizli bir ilişki vardır?
Krisztina ile Henrik, Krisztina'nın ölümüne kadar bir daha konuşmazlar. Şimdi,
kırk bir yıl sonra bile General'in kafasında, sabırla cevaplarını beklediği
bazı sorular vardır. Çökmekte olan Avusturya-Macaristan İmparatorluğu'nda geçen
romanında Marai, bıçak gibi keskin gözlemler ve hepsinin altını çizmek
isteyeceğiniz kadar muhteşem, akıllıca yazılmış cümlelerle insani tutkuları,
aşkı, dostluğu ve sadakati analiz ediyor.
Sandor Marai, çeviren: Özgür Pozan, Gendaş Kültür, roman,
182 sayfa.
"İçine kapanık bir yaşam sürmekte olan General Henrik, son görüşmelerinden bu yana kırk bir yıl geçmiş olan gençlik arkadaşı Konrad'ın ziyaretini beklemektedir. Farklı sosyal statüdeki ailelerden gelmelerine rağmen Henrik ve Konrad askeri okulda ve orduda geçirdikleri yıllarda birbirinden ayrılmayan iki dosta dönüşmüşlerdir. Ta ki bu iki dost ava çıkıp da, Henrik arkadaşının tüfeğini kendisine doğrulttuğunu ve nişan aldığını hissedene kadar..." 'Yürek Yangını', çökmekte olan Avusturya-Macaristan
İmparatorluğu'nda geçen bir öykünün içinde; insani tutkuları, aşkı, dostluğu ve sadakati analiz etmeye çalışıyor.
“İnsan dünyayı yavaş yavaş anlar ve sonra ölür.”
Büyük yazar Marai’nin bu romanı 2003 yılında sessiz sedasız
yayınlanmış ve bir daha da ne basılmış ne de hakkında doğru dürüst bir yazı
çıkmış. Kör Nokta’da kalan kitaplardan biri yani.
Marai’nin romanlarında hep bir geçmişle hesaplaşmak vardır.
Hep uzun yıllar bekleyen insanlar ve bu insanların sabırla, inatla yanıtlarını
beklediği soruları vardır. Bu bekleyiş onları tuhaf bir bilgeliğe, hüzne
yöneltir. Marai’nin konuşan ve susan kahramanları karşısında okurun durumu
genelde şöyledir: Bir üçüncü kişi olarak ‘iyi de, peki ama,’mırıltıları içinde
yana kollarını açıp duran ama bir türlü de söylediklerini bir sonuca
bağlayamayan bir itirazcı. İtirazlarını yaparken bu roman kahramanları başlarını
çevirip okura sessizce bakarlar. Okur itirazlarını bir temele oturtamamanın
çaresizliği içinde ‘iyi, peki’ diyerek yine susar. Okur susunca romandaki
kişiler de kaldıkları yerden devam ederler.
Marai romanlarında zamanı yaşamın en gerçek sahibi olarak
gizlice kullanır. Zamanı ve onun her şeyi süpüren gücünü büyük bir ustalıkla
anlatır Marai. Ama işte zamanın insanı alt edemeyeceği bazı konular da vardır:
Yaşlı başlı kahramanları çok uzakta kalmış günleri neden bu kadar iyi hatırlar?
Neden bazen tek bir soruyu yıllarca yüreğinde taşır? Onca yıl sonra o
sorunun yanıtını öğrenince eline ne geçecektir ki? Neyi geri getirecektir?
Bu soruların yanıtlarını aramaya adanmış bir kaderle
yazmıştır Marai. Bulmuştur da, çünkü "Sonuçta dünya hiçbir şeye
değmiyor. Sadece kalplerimizde kalanların bir anlamı oluyor". Ama maalesef
bu büyük yazar o her şeyi artık soğukkanlılıkla karşılayan ve ‘yavaş yavaş
anlayıp ölen’ kahramanları gibi sessizce bekleyememiş ve bir kurşunla canına
kıymıştır.
Not: Marai’nin en ünlü ve önemli yapıtlarından biri olan bu
romanı diğer dillerde ‘Köz’ adıyla çıkmıştır. Orijinal adı ise ‘Bitene Dek
Yanan Mumlar’ anlamına geliyormuş. Gendaş’ın yayınladığı ve artık ancak
sahaflarda bulunan çeviri ise Almanca’dan yapılmış.