Öyküleri ve denemeleri ile ünlü Amerikalı yazar Guy
Davenport′un, Picasso′nun en ünlü eseri "Guernica" üzerine yazdığı
bir yazı. İtalik ve sarı renkli çizimler bana ait. Davenport, uzun ve karmaşık
cümleleri olan bir yazar. Ayrıca onlarca başka metinden, yapıttan bahseder, bol
göndermeler yapar. En alttaki dipnotta birkaç tanesini açıklamaya çalıştım ama
yeterli olduğunu sanmıyorum.
GUERNICA
26 Nisan 1937’de Faşistlerin, İspanya’da
konuşlanmış Almanların Condor Bölüğüne ait üç bomba uçağı (üç motorlu
Junkers 52, çift motorlu Heinkel 111 B ve Dornier 17s) ülkenin kuzey kıyısında,
Bilbao yakınlarında bulunan bir Basque kenti olan Guernica’ya yüksek
derecede patlayıcı ve yangın çıkarıcı bombalar yağdırdı. Pazartesiydi ve o gün pazar
kurulmuştu. Saldırı, öğleden sonra 4.30’da başladı; kimi kaynaklara göre
üç saat sürdü. Hedef kentin dışındaki bir köprüydü; köprünün yok edilmesi
sayesinde Bask askerlerinin Bilbao’yo doğru geri çekilmesinin yolu kapanacaktı.
Atılan ilk bombalar hedefi tutturamadı ve kentin göbeğine düştü. Ardından
gelen saldırılar ilk saldırının neden olduğu dumanların çıktığı yeri hedef
aldı. Hava saldırısını yapan Franco’nun karargâhı dünya basınına Guernica’nın
komünistler tarafından dinamitlendiğini duyurdu. Berlin ise hiçbir şey
olmadığını söyledi.
Pablo Picasso’ya, Guernica’nın böyle aşağılık biçimde çifte
amaçlı; İspanyayı faşist yönetim altına alma mücadelesinde Franco’ya
yardım edişleri sırasında Alman bombacıların tesirlerini denemek için
kullanılmasından dört ay önce, İspanya Cumhuriyeti Paris büyükelçisi gelerek,
ondan 1937 Paris Dünya Fuarındaki sergileri için bir resim ile katkıda
bulunmasını ister. Picasso’nun konu olarak ne planladığı artık bir varsayım
konusudur. Herschel Chipp, Picasso’nun Guernicası: Tarih, Dönüşümler,
Anlamlar adlı kitabında, Picasso’nun o günlerdeki düş gücüne hakim olan sanatçı
ve model konusunu işleyecek büyük bir çalışma tasarladığını öne sürer.
Guernica’nın bombalanmasından sonra ise, bu olayı bir alegori (kendi deyimiyle)
ile resmetmeye karar verir. Artık tek kaygısı şiddet ve terörün unutulmaz bir
imgesini inşa etmekti.
Esere, -3,5 metre yüksekliğinde ve 7,8 metre genişliğinde
bir eser- 11 Mayısta başladı ve 4 Temmuzda bitirdi. Rue des
Grandes-Augustin’de, 7 numaralı adreste, Balzac’ın Bilinmeyen Başyapıt adlı
kitabının bir bölümün geçtiği binada yapıldı resim.
Guernica’nın yapılmasının üzerinden yarım yüzyıl geçmiş
olmasına rağmen, sembollerinin yorumlanışı, ikonografisinin kökenleri
hala tartışma yaratır. Hala önemli bir çalışma olan Rudolf Arnheim’ın
Picasso’nun Guernica’sı: Bir ResminYaradılışı (1962)adlı kitabı öncü bir
araştırmaydı. Arnheim’ın ulaşamadığı bombalamayla ilgili belgelere ve yeni
keşfedilmiş Guernica öncesi eskizler sayesinde Herschel Chipp, Arheim’ın
eserinden daha zengin bir çalışma koydu ortaya. Eberhard Fisch’in kitabı
Guernica-Picasso, Resim ve Bağlamı Hakkında Bir İnceleme(1988) her ne
kadar tuhaf bir duygusuzluk ve ukalalık ile mahvedildiği için pek de o kadar
iyi olmasa bile, yine de önemli noktalara dokunur. Ellen Oppler’ın derlediği
Picasso’nun Guernica’sı (1988) dersler ve seminerler için hazırlanmış, ders
kitabı türünden bir çalışmadır. Önde gelen ciddi kaynakların tümünü,
yorumlayıcı metinleri ihtiva etmesinin yanı sıra karmaşık bir resmin incelenmesi
adına örnek bir derlemedir.
Bu kitapların yaptıkları, bizim Picasso’nun yapıtını en
geniş biçimlerde anlamamıza yardım etmektir. Üçü de ‘Picasso’nun Düşü ve
Yalanı’, Minotor gravürü ile boğa güreşlerinin bu resmin anlamında merkezi bir
yer edinişi arasındaki ilişkiyi kabul eder. Chipp, Guernica’nın, boğa güreşi
arenalarının kan ve şiddet törenlerindeki derin köklerinin genişçe bir
analizini sunar bize.
Picasso, tüm biçimsizleştirmelerine, üslup yeniliklerine
rağmen her zaman oldukça yalın bir ressamdır. Kırık bir heykel resmettiğinde,
kopmuş başın etten değil de, bronzdan yapıldığını açıkça ifade eder. Yine de
Fisch, kırılmış bir metal değil de, bir baş kesme görür.
Bununla birlikte, Guernica’nın enerjisinin gücü, yalın bir
okumanın, çok geniş kapsamlı sembolik anlamlara dayanmasıdır. Düşmüş at
öncelikle pikadorun* atıdır. Boynuzla yaralanmış ve acı içinde ölüyordur.
Üstelik boş yere (töresel de olsa) savunmasız, çaresiz bir biçimde
öldürülmüştür: Bu Guernica kasabasıdır. Bu aynı zamanda içinde bir dizi anlam
bulabileceğimiz güzel bir semboldür. Nietzsche, o günlerde anarşistler ve
Barcelonalı şairler arasında çok popülerdi; Picasso bir şekilde, Turin’de bir
sokakta yaşlı bir atın yere yıkıldığını görünce Nietzsche’nin aklının başından
gittiğini biliyor olsa gerekti. Öte yanda da bir atlıkarınca atı;
kültü İspanya’da dünyanın her yerinden daha çok, ısrarla devam eden, eski
yılların ölümünün bir sembolü.
Picasso’nun atın gövdesinde ve bacaklarında sıra halindeki
çiziklerle yazı yazmayı, harf basımını açıkça ima etmesi, atın aynı zamanda
Yazmak anlamına geldiğini gösterir. Alttaki savaşçı heykeli ile birlikte at,
tarih gibi bir şeydir. Ya da Gerçek. Ya da Edebiyat. Bir elektrik ışığını
(birçok eleştirmenin de işaret ettiği gibi bir güneş aynı zamanda) ve lambayı
içeren bir uzamı doldurur.
Yıllarca Franco, faşizm veya İspanya’nın kendisi olarak
çeşitli şekillerde yorumlanan boğa, her şeyden önce boğa güreşi arenalarının
boğasıdır. Kör bir içgüdüsel öfkeyle atı boynuzlarıyla deşmiştir. Ona her hangi
bir suç yükleyemeyiz; zalim ve vahşice diyemeyiz. O bir yırtıcı hayvan ve öyle
davranıyor. Güreş sırasında eziyet ve alaysama ile tahrik edilerek delice bir
gaddarlığa kapılmıştır. Bu, şiddettir: şiddetin küt gerçeği. Eğer Picasso başka
bir imgeler haznesi seçebilseydi, boğa yerine şimşeği ya da depremi, kudurmuş
bir köpeği, vebayı kullanırdı.
Boğa güreşi (belki boks bir de) Roma arenalarından gelip de
hala varlığını koruyan tek şey ve İspanya imparatorluğun diğer yerlerine oranla
bu geleneğin en uzun sürdüğü yerdir. Picasso tüm kariyeri boyunca boğa
güreşleri üzerine derin düşüncelere dalmış, unsurlarını açıkça göstermese de
özel bir mit imal etmiştir. Boğada gördüğü o ünlü Minotor’du. İlkel, içgüdüsel,
medeniyetin bastıramadığı bir güç gördü onda. Onu çeşitli sembollerin tam
karşısına yerleştirdi: Masumiyetin,- Minotor gravüründe olduğu gibi- ve insan
cinselliğinin (yabanilikten farklı olarak.) Guernica’da boğa savaş, at ise
barıştır. Şiddet vardır ve şiddetin tüm gücü ile canını yaktığı at tamamen
savunmasızdır.
Dört kadın (biri kucağında çocuğu ile) at’ın yinelenmesidir.
İkonografik olarak biri Pieta, biri Persofane’ye tecavüze ağlayan Demeter
(lambalı olan) ve diğer ikisi de Çarmıha geriliş sırasında İsa’nın yanında olan
iki Meryem. Bunlar Guernica’nın kadınlarıdır.
Bu kitapların hiçbirinde bu yapıtı olduğu şey yapanı, yani
üslubunu, onu oluşturan en temel öğeyi dikkate alan, bununla meşgul olan bir
düşünce yoktur. Rengi –kurşuni- kendi başına bir semboldür; bize, gazete
fotoğrafları ile akrabalığını gösterir. Yarı-ton reprodüksiyonlarda bile renk
değeri korunabiliyor. Resimli kartpostalı yapılmış ilk sanat eseri Millet’nin
Çapalı Adam tablosudur -sepya reprodüksiyonda çok az bir kayba uğramıştı- ve
Picasso’nun resimde renk dikkat dağıtır, dediği kayıtlardadır. ) Tek renkliliği
Guernica’yı, Goya’nın Savaşın Felaketleri adlı gravürüne ile akraba yapar,
bunun yanında H.Rousseau’nun Savaş adlı baskısı da Picasso’nun ikonografik
kökenlerinden biridir.
Tablo, bir İbrani metni gibi sola doğru akıyor. Coubert’in
Stüdyo’su gibi: Hem bir oda hem de bir dış mekân. Hem gece hem de gündüz.
Görsel kelime oyunları vardır: gözler, gözyaşı; at buruşturulmuş bir gazete
(veya imha edilen bir kitap. Picasso resimlerini yaparken, Nazi şenlik ateşleri
yakılan kitaplardan oluşuyordu.) Savaşçının çizgili eli, popüler bir
Kader işaretidir. Boğanın kuyruğu bir duman demetidir. En derin gönderme ise
Altamira’daki resimli mağaraya (Guernica’dan birkaç mil ötedeki Santander’de)
ve at, boğa resimleriyle dolu diğer tarihöncesi mağaralara olabilir.
Picasso’nun, yüzyılın başlarında Henri Breuil’in mağaradaki resimlerin
kopyasını çıkardığı sırada, Altamira’yı ziyaret ettiğini biliyoruz. (Lascaux
1940’lara kadar keşfedilmemişti, bu durumda Picasso’nun Magdalenien mağara
sanatı ile akla getirdiklerinin kaçınılmaz bir şekilde doğru olmasına rağmen,
Guernica’daki ölen at, Lascaux’daki mızrakla bağırsakları delinmiş bizona
gönderme olamaz.)
Üslup iki yönden arkaiktir: Çocukların çizimlerinin naif
biçim bozukluklarına sahip olması ve Pireneler’in iki eteğinin doğal temasına,
‘hayvanın görkemli ötekiliği’ne dek uzanmasıdır. İspanyollar bir boğa güreşi
izlediğinde sadece acı çekme ve ölümü izleme sevgilerini kutlamıyorlar, aynı
zamanda tarihöncesindeki vahşi bir korkuya iştirak ediyorlar. Marksist
eleştirmenler ilk zamanlar Guernica’ya gerçek bombalamayı gösterme
başarısızlığında dolayı saldırmıştı.(Tıpkı sosyalistlerin ‘gerçekçilik’ talep
etmeleri gibi.) Öteki eleştirmenler ise Picasso’nun teknoloji ile arasının iyi
olmadığını, hiçbir zaman bir otomobil, uçak veya bir telefon resmetmediğini
belirtmiştir. O hep kendi tasarladığı mitsel bir dünyanın meskunu olmuştur.
Guernica’daki lamba, tablonun 19.yüzyılın ortalarından daha geriye
tarihlenmesini önler; elektrik ampulü de resmi 20.yüzyılın içine yerleştirir.
Belki de başka hiçbir sanatçı bu tabloyu yapmazdı. Ya da çizmezdi, çünkü teknik
olarak da büyük bir çizimdir. Her çizgi gri renkle yıkanmış bir kurşun kalem
çizimi kalitesindedir.
Chipp ve Oppler, her ikisi de tablonun 1937 Paris Dünya Fuarı’ndaki
ilk çarpıcı sergilenişinden (Bir Nazi rehber kitabı bu eser için “bir delinin
çalışması” yazmıştı) 1981’de Guardia Civil tarafından ve kurşungeçirmez cam
arkasında korunarak Prado’daki yerine yerleştirildiği tarihi serüvenine özel
bir ilgi gösterdi. Eser, 1939 yılından 1981’e kadar Modern Sanat Müzesi’ne
ödünç verildi ve bundan önce İskandinavya, San Francisco ve Chicago’da
sergilendi. (MOSKOVA’NIN KONTOLÜ ALTINDAKİ BOLŞEVİK SANATI, diye manşet atmıştı
Chicago Herald ve Examiner gazeteleri.) Amerikan taşrasının ittifak içinde
eserin üslubunu onaylamamasını ve Amerikan masumiyeti ve cehaletinin savunmasız
bir İspanyol kasabasının nedensiz yere bombalanışını kınamasını kavrayamaması
insanı sinir ediyor.
Picasso’nun tek bir tablosu üzerine yapılan bu çalışmaların,
Picasso’yu anlayabilmemize, onu resim sanatı içinde okuyabilmemize, onun,
-kendisi karşı çıksa da kendisi için anlatım ve öykünün önemini korur- ne kadar
derin edebi ve geleneksel bir ressam olduğunu fark etmemize imkânlar açması
güzel bir şey. Picasso bizim Ovidius’umuzdur. Hep bir Romalının duyarlılığa
sahipti; yani, gerçekçi, eril ve gösterişli. Rahatı yerinde bir Pompeili
olabilecek biriydi. En iyi arkadaşları şairlerdi; edebiyat üzerindeki etkisi
verimli olmuştur (şahitleri Apollinaire, Cocteau, Rilke, G.Stein, hatta
Saltimbanques Ailesi’nden aldığı ilhamla ilk öyküsünü yazan Eudora Welty)
Ressamlar üzerindeki etkisi ise felaket gibidir; şahitleri ise Pollock, Dora
Maar, Gorky. Gris, Tatlin ve Braque yeni buluşlarda mürit değil, daha çok
iş ortağıydı.
Yaşlı Chagall “Hiç resim yapmamış olması ne acı!” demişti
ondan söz ederken. Belki de Picasso çok farklı bir şeyi resmettiği yerde biz
resim arıyoruz. Chagall’a, Picasso’nun şiirler yazdığını ya da imgeler
yarattığını söyleyerek yanıt verebiliriz. Picasso kendisinin resim sanatçısı
olmaktan çok bir resimci (duvar boyacılığı ve tabelacılık dahil) olduğunda
ısrar etmişti, insana Bouguereau’nun iş önlüğü üstüne kravat takmış halini
düşündürten banal bir Fransızca ifade tarzı ile.
Guernica, pekâlâ bir “resim” olmayabilir. Magdelenian bir
kabartma, bir poster bir afiştir o. Kelimenin tam anlamıyla çirkindir. Dehşetin
üç ressamını seçmek gerekirse, Goya, Delacroix and Munch’da konu, resmin
biçimsel ve duyusal güzelliğine sokulmuştur. Picasso bu güzelliği reddetmiştir.
Guernica’nın tasarımında harika uyuşumlar var ama hepsi de sadece organize
olmaya hizmet ederler. Picasso, Lascaux Mağarasının ressamları gibi
imgelerini gerçek ile yapaylık arasında havada bırakmıştır. Rilke’nin Duino
Ağıtları’nın beşincisinde dediği gibi; konusunun oradalığına hükmedebiliyordu.
İma ettiği tüm sanatın konusunu çok sık bir şekilde SANAT’ın yerli buradalığına
getirmiş olduğudur. Sanatçının en nadir görünen başarısı, konuyu bulduğu yerde
bırakması (Goya, Joyce, van Gogh gibi) ve bizi ona götürmesidir. Zaman içinde
Guernica “bir resim” olacaktır. Altmış yıl sonra bile hala, Robert
Capa’nın veya Margaret Bourke-White’ın fotoğrafları gibi keskin, Bosna ve Kuzey
İrlanda’dan iletilen haberler kadar güncel bir şiddet ve terör imgesidir.
Çeviri: Behlül Dündar
Dipnotlar:
1.Balzac’ın bu romanı Türkçeye Gizli Başyapıt adıyla
çevrildi.
2. Yazar, “Picasso’nun Düşü ve Yalanı” diyor ama burada bir
hata var. Doğrusu “Franco’nun Düşü ve Yaşamı” olmalı. Bu da bir diğer Picasso
gravürüdür.
3.Pikador: Boğa güreşlerinde at üstede, elinde mızrakla
boğayı matadorun karşısına çıkmadan yoran kimse.
4.Pieta: Kucağında ölü İsa’yı tutan Meryem Ana. Aynı
paragrafta İsa’nın çarmıha gerilirken yanındaki dediği iki Meryem ise: Annesi
ve Mecdelli Meryem.