Tüm Latin Amerika Edebiyatını Tek Başına Temsil Eden Roman:
Pedro Paramo
Meksikalı yazar Juan Rulfo’nun tek romanı olan Pedro Paramo
130 sayfalık küçük bir roman. Yıllar önce bu romanın önemini, büyüklüğünü
okuduğumda ‘nasıl olur da bu kadar ince bir yapıt böylesine önemli olabilir,’
diye sorup durmuştum kendime. Sanırım herkes sormuştur. Ama iki kez okuduktan
sonra sormuyorsunuz artık.
Pedro Paramo’yu –boyut olarak- küçük bir göle benzetirsek,
hakkında yazılanlar okyanusa benzetilmeli.
Kimi yazarlar içinse adeta bir İncil gibidir bu roman.
Gabriel Garcia Marquez bir yerde gençlik yıllarında tüm kitabı ezbere
bildiğini, satır satır okuyabildiğini söyler. Türkçe çevirisinin arka kapağına
yazılan ‘İspanyolcanın Don Kişot’tan sonraki en büyük başyapıtı’ sözü de
sanırım Marquez’e ait.
Romanın kısaca anlattığı şudur: Juan Preciado ölüm
döşeğindeki annesinin elini tutar ve annesi ona Comala’ya gitmesini ve babası
Pedro Paramo’yu bulmasını söyler. Annesi öldükten sonra Comala’ya gelir Juan. Zaten
kitap “Comala’ya geldim, çünkü bana babamın burada yaşadığı söylendi…”
cümlesiyle başlar. Odysseus’dan beri devam eden dönüş metaforu ile Milton’un
Kayıp Cennet’i, Dante’nin Cehennemi gibi dev yapıtları bambaşka bir biçimde
harmanlıyor. Fark şu: Rulfo’nun kahramanı diğerleri gibi cennete değil bir
cehenneme döner ve bunu gidene kadar bilmez.
Romandaki hiçbir isim tesadüfen konmuş değildir.
Pedro: Kaya, taş anlamına gelir ve (Petros, Peter, Pierre…)
Hıristiyanlıkta Havari Pedro cennetin anahtarını elinde tutar. Burada Pedro
cehennemin anahtarına sahiptir. Zaten romanın son cümlesi şöyledir: “Sert bir
şekilde yere çarptı ve sanki bir taş yığınıymış gibi dağılıp gitti.” Bu şu
demektir: İki Pedro vardır dünyada. Cennetin anahtarını tutan Aziz Pedro ve Cehennemin
anahtarını tutan Pedro Paramo. İkinci Pedro dağılıp gidecektir. (Onu da bir
başka öz oğlu gerçekleştirir.)
Paramo: Bozkır, çorak yer demektir. T.S.Eliot’ın Waste
Land’ine gönderme gibidir. İlginçtir Eliot’un yapıtı İspanyolcada La Tierra
Baldia adıyla çıkarken Meksika’da El Paramo adıyla basılır. Yaşadığı yeri ve
insanları yerle bir edip, hayalet bir çorak ülkeye çevirir.
Comala: Fırın, daha doğrusu üzerinde ekmek, tortilla
pişirilen sac demektir. Bir anlamda öyküde adeta ‘cehennemi’ temsil eden köy ve
üstünde kavrulan ruhlar…
Dolores Preciado: Juan’ın annesi, “kıymetli acılar,
dertler,” demek. Onca çekilen acıdan sonra başka değerli bir şey olamaz zaten.
Ama kitabı asıl ilginç, zor ve büyülü kılan anlatım
tekniğidir. Adeta bir hayalet öyküsüdür- Ama hiç bu kadar gerçek ve insanın
içine işleyecek kadar anlatılmamış bir hayalet öyküsü. Kaldı ki Meksika
yerlileri miti ölülerin yaşadığını, yaşayanların ölü olduğunu söyler durur.-
Bölümlere ayrılmadan, iç içe geçmiş sahneler ve konuşmalardan oluşur bu teknik.
Kısa ve basit gibi görünen kitap bir anda çetrefil bir hal alıyor.
Sonra birden her şeyin birer hayalet, birer dolaşan ruhlar
dünyası olduğunu görüyoruz. Ebedi konulardan olan babayı arayış ile başlayan,
adaleti arayış ile açımlanan ve bu sayede cennete dönüşecek olan macera
gerçekte bir cehenneme dönüş haline gelir.
İkilem şudur: Eğer Comala cehennem ise, cehennem bu
dünyadır. O halde cennet ölümden sonra gelendir; zaten Katolik kilisenin de
söylediği budur. Ama ölü ruhları duyduğumuz bu romanda bu kişilerin ruhu neden
hala burada dolaşıyor? Eğer günahkar oldukları içinse bu günahların kefareti
zaten ödenmemiş miydi? Juan hiçbir günahı olmamasına rağmen –tıpkı İsa
peygamberin dünyaya gelişi gibi- bu cehenneme iner ve orada ölür bir kefaret
gibi.
Babası Pedro Paramo korkunç cinayetler ve suçlar işleyen
biridir ve bu cehennemin sahibidir. Ama bu haline rağmen bile o bir şeytan
değildir çünkü Comala’yı cehenneme çevirecek kadar karşılıksız bir aşkı vardır:
Susana San Juan. “Pedro Paramo onu o kadar çok sevdi ki, ömrünün geri kalan
yıllarını bir koltuğa oturup onu mezarlığa götürdükleri yolu
seyrederek geçirdi." Gizliden gizliye İsa Peygamberin cümlesi gelir
aklımıza: “Affet onu, çünkü sevmişti.” Peki Pedro Paramo da affedilecek mi?
Tabii Rulfo bir İncil yorumcusu değil, ama alttan alta sanki pek söylenenlere
inanmıyormuş gibi hissettiriyor bize. Bunu adaletli bulmuyor.
Comala’da konuşanlar artık sadece hayaletlerdir. O kadar
günahkar bir yerdir ki, papaz günah çıkartmaya gelen birine “sen artık istesen
de hiçbir günah işleyemezsin…” der. Zaten günahkar bir yer olmasını
konuşanların hep hayaletler olmasından da anlıyoruz; tıpkı Dante’nin
Cehenneminde durmadan konuşan günahkarlar gibi.
Roman aynı zamanda bir düzyazı şiir. ”O zamanlar onun
yanında uyuyordum, kollarının altında benim için açtığı küçük boşlukta”
Tekniği ve atmosferi ile Marquez, Llosa, Cortazar, Fuentes’e
ilham verirken, cümleleri, tasvirleri ile Bolano, Cercas, Ribeyro gibilerine
ilham olmuştur. “İşin tuhafı, Dorotea, buraya kadar gelip gökyüzünü bile
göremedim. En azından o belki annemin tanımış olduğu haliyle kalmıştır.”
Tabii birçok eleştirmen bu kitaptan bahsederken toprak
ağalığı, Meksika Devrim ve ayaklanmalarından söz açar. Kuşkusuz bu açıdan da
isabetli ve ilginç yorumlar yapılabiliyor. Rulfo’nun ailesi de bu olaylardan
nasibini fazlasıyla aldığı için –küçük yaşta annesini ve babasını kaybetmiştir-
bu toplumsal olayları arka plan olarak kullanması çok normal.
Başta Latin Amerika olmak üzere tek başına dünya edebiyatını
etkilemiş, damgasını vurmuş bu kitabın ilk çevirisi İngilizceden yapılmıştı
(Tomris Uyar) ve baskısı yoktu. Şimdi ise orijinal dilinden, İspanyolcadan
çevrilip (Süleyman Doğru) tekrar yayınlanması çok sevindirici. Kıymeti bilinsin
istedim.
Yeni Not: Bu kitabın ilk çevirisini Tomris Uyar yapmıştı.
Sonunda karşılaştırma fırsatı buldum: Tomris hanımın çevirisi çok güzel olmakla
birlikte maalesef bazı eksik yönler ve bazen tamamen farklı anlama gelen
cümleler barındırıyor. Ama bu sorun çevirmenden değil çevirisini yaptığı
İngilizce kitaptan kaynaklanıyor olsa gerek