Kurt Tucholsky geçen yüzyılın önemli Alman yazarlarından
biri ve maalesef hiçbir kitabı Türkçede yok. (Sadece mektuplarından küçük bir
seçme yayınlandı)
Faşizm yıllarını, yaklaşan büyük felaketi görebilen
yazarlardandı. Zaten 1930’lu yılların hemen başlarında sürgüne gitmek zorunda
bırakılmış ve kitapları yapıtları meydanlarda yakılan kitaplardan olmuştur.
Bu romanı sürgüne gittiği İsveç’te yazıyor. Romanın başında
güzel bir aşk öyküsü okuyacağımız hissine kapılıyoruz önce.
Zaten hemen
başlangıç sayfalarında editörüyle yazışmalarda editör, yeteri kadar politik
kitaplar bastıklarını söylüyor ve neden biraz da ‘aşk’tan bahseden bir şeyler
yazmadığını soruyor.
Anlatıcımızın yanıtı ilginç ve düşündürücü: “Aşk öyküsü
mü? Nasıl olabilir ki? Bu iklimde aşk mümkün mü? Siz aşık mısınız? Aşık kimse
var mı bugünlerde?”
Ve daha sonra yazarın dediği gibi ‘bütün iyi öykülerin
başladığı yerde, yani bir istasyonda’ öykü başlıyor.
Anlatıcı ve sevgilisi
Hamsun romanlarını hatırlatan sahnelerle dolu, pastoral güzellikler içindeki
kır gezisine çıkıyorlar. Tuhaf, komik birkaç maceradan sonra bir çocuğun
ağlayışlarını duyduklarında öykü birden o peri masalı havasından çıkıyor ve
boğucu, ezen okulun ve onun adeta bir demir yumruğu andıran öğretmeninin
anaforuna giriyor. Bunun neye gönderme olduğu çok açık.
Tucholsky’nin tek romanı olan Gripsholm Şato’su şiirsel
dili, modern tekniği ve yüzyılın gerçekliğini keskin bir gözlemle göstermesi
bakımdan çok öneml