"Yo siempre me había imaginado el paraíso bajo la especie de una biblioteca."
"Ben cenneti hep bir çeşit kütüphane olarak düşlemişimdir."
Jorge Louis Borges

13 Aralık 2013 Cuma

KIZIL HASAT-DASHIELL HAMMETT


Personville şehrine Personville zehri dendiğini ilk kez Butte'da, Koca Şilep barında, Hickey Dewey adlı kızıl saçlı bir bitirimden işitmiştim. Kaşık diyeceği yerde de kazık derdi. Personville'in adına getirdiği yorumu pek umursamamıştım o zamanlar. Daha sonraları, Ş'leriyle Z'le-rini doğru dürüst söyleyebilen insanlardan da aynı şeyi işittim. Gene de bunun anlamsız bir mizah girişiminden öte bir şey olabileceğini aklımdan geçirmedim. Birkaç yıl sonra Personville'e gittiğimde yanıldığımı anladım.Gardan Herald gazetesine telefon edip Donald Willsson'u istedim, geldiğimi söyledim.

"Bu gece saat onda evime gelebilir misiniz?" Kulağa hoş gelen, içten bir sesi vardı. "Adresim, 2010 Mountain Bulvarı. Broadway arabasına binin, Laurel Caddesi'nde inin, batı yönüne doğru yürüyün, ikinci sokak."

Geleceğimi söyledim. Sonra Great Western Oteli'ne gittim, bavullarımı bırakıp şehre bir göz atmaya çıktım.Güzel bir şehir değildi. Şehri yapanlar, gösterişli bir yer olsun istemişlerdi. Önceleri başarılı olmuşlardı belki. Ama o zamandan beri, tuğladan bacaları güneydeki kasvetli dağa karşı yükselen haddehanenin sarı dumanı biteviye bir pisliğe boyamıştı her şeyi. Sonuç olarak, madenciliğin kirlettiği, iki çirkin dağ arasındaki çirkin bir vadiye yerleştirilmiş, kırk bin kişilik çirkin bir şehirdi. Bütün bunların üzerinde, haddehane bacalarından çıkmışa benzeyen pis bir gökyüzü yayılıyordu.Gördüğüm ilk polisin sakalı uzamıştı. İkincisinin leş gibi üniformasından iki düğme eksikti. Üçüncüsü kentin iki ana caddesinin birleştiği yerde, Broadway'le Union Sokağı köşesinde, durmuş trafiği yönetiyordu — ağzının kenarında bir puroyla. Ondan sonra polislere bakmaktan vazgeçtim.Dokuz otuzda bir Broadway otobüsüne binip Donald Willsson'un dediği gibi yaptım. Çitle çevrili bir bahçe içinde, bir sokak köşesinde bir eve vardım.Kapıyı açan hizmetçi, Bay Willsson'un evde olmadığını söyledi...



*

Suç varsa masum yoktur!

Perde perde örülmüş bir gerilim, güçlü matematiğe sahip zekice bir kurgu, suçun herkese bölüştürüldüğü, kimsenin masum olmadığı bir dünya... Bir Dashiell Hammett romanının en belirgin özellikleri. Tıpkı ‘Kızıl Hasat’ta olduğu gibi...

Cemil KAVUKÇU

Dashiell Hammett, ABD polisiye romanlarına yepyeni bir bakış getirerek bilinen kalıpları yıkmıştır. Güçlü kalemini besleyen yaşam zenginliğinin de bunda payı büyüktür kuşkusuz. Pinkerton Dedektiflik Bürosu’nda 8 yıl özel dedektif olarak çalışmış, bu arada da çeşitli dergilerde macera ve dedektif öyküleri yazmıştır.
Gerilimi perde perde örer Hammett. Zekice kurgulanmış romanlarının güçlü bir matematiği vardır. Okurunu bir an bile metinden koparmaz, hatta onu da dâhil eder. Romanın içine öyle girersiniz ki, bir süre sonra okuduğunuzu unutur, sürükleyici bir filmi izliyormuş gibi hissedersiniz kendinizi. Suçun failini çözmek için döşediği her taşın altından başka suçlar, başka suçlular çıkarır. Bunu yaparken ne yargıçtır, ne de tanık. İnsan hakları savunucusu ve sıkı bir komünist olmasına karşın görüşlerini yazdıklarına doğrudan yansıtmaz, vaaz vermez; çelişkileri sergileyerek okuruna bunu gösterir yalnızca. 

1929’da yayımlanan ilk romanı ‘Kızıl Hasat’ alışıldık bir polisiye gibi başlasa da kısa süre sonra bambaşka bir alana açılır. Aydınlatılması gereken bir cinayet vardır. Dedektif, hedef değiştirerek okuru sonunda şaşırtmak yerine daha başlarda katili gösterir bize. Katili öğreniriz ama cinayetin nedenini bilmeyiz. Romanın can alıcı yeri bu noktadan sonra başlar; bizi kırk bin nüfuslu madenci kenti olan Personville’in karanlıklarına çeker. Sermaye güçlerinin çatıştığı, hiçbir yasanın uygulanmadığı, kimsenin kendini güvende hissetmediği, suç örgütlerinin cirit attığı tekinsiz bir mekânda buluruz kendimizi. Roman şu cümleyle açılır: “Personville şehrine Personville zehri dendiğini ilk kez Butte’da, Koca Şilep barında, Hickey Dewey adlı kızıl saçlı bir bitirimden işitmişti.” Bu giriş bile ardından gelen cümleyi merak etmemiz için yeterlidir. Dedektifini idealize etmediği gibi onu da kirli işlerin içine çeker.  

‘Kızıl Hasat’ romanının kahramanı birçok ad kullanır ama gerçek adını biz de bilmeyiz. Güvenilir biri değildir. Cinayetle suçlanacak, okurun da kafasının karışmasına neden olacak karanlık yanları vardır. Aldığı işi her koşulda sonuçlandırmak isteyecek kadar ilkelidir.  Yakışıklı da sayılmaz. 1,65 boyunda ve 85 kilodur. Soğuk ve ketumdur. Erkekleri parmağında döndüren kadınlar hiçbir biçimde onu etkileyemez. Klasik dedektif romanlarında sıkça karşılaştığımız odağı başka yönlere çekip okuru şaşırtmaya yönelik efektler uygulamak yerine odağın hep canlı kalması için olaylara müdahale eder. 

SERGİO LEONE DE ETKİLENDİ Mİ? 

Hammett’in dili son derece sinemasaldır. Bende bir çizgi roman tadı da bırakan ‘Kızıl Hasat’ın ünlü yönetmen Sergio Leone’yi de etkilemiş olabileceğini düşündüm. Leone’nin  1964 yapımı kült filmi ‘Bir Avuç Dolar İçin’deki esrarengiz silahşör de, dedektifin Personville’e gittiği gibi San Miguel bölgesine gider. Burada, iki rakip çete bölge üzerinde hâkimiyet kurma savaşındadır. Bölgeyi bunlardan temizlemek için çeteleri birbirine düşürür. Clint Eastwood’un canlandırdığı silahşör  adını bilmediğimiz dedektif kadar gizemlidir. Güven vermez. Her iki karakter de amacına ulaşmak için bütün yolları dener.  Çizgi romanların naif abartısı bu filmde de vardır.  

Hammett ayrıntıları kullanırken son derece titizdir. Kişilerinin davranışlarını sayfalarca betimleyecek kadar. “Dedektifin işi budur” der. ‘Malta Şahini’nin dedektifi Samuel Spade’e, sekreteri Effie Perine’nin dikkatinden kaçmayan gözlemlerini anlatması üzerine, “Dedektifsin sen” dedirtmiştir (s.31). Buna karşın aynı kitapta gözü kapalı dedektif tipleri de çizer. Spade onlarla ince ince alay etmekten geri durmaz. Acele karar veren, yargılamaya şartlanmış düşüncenin eleştirisini yapar böylece. 

Yazar olarak sıradan ayrıntıların altında yatan sırları aktarırken aynı hassasiyeti okurundan da bekler. Öncelikle insanın ruh halini iletmek için kullanır bunu. Ördüğü dokunun her köşesine insanın karmakarışık yapısını, çözemediği zaaflarını, toplumsal yapının işleyişindeki çarpık düzeni gösterir. Okurundan da bunu görmesini ister. Kalemi sadece bir cinayetin failini bulup okuru rahatlatmaya koşullanmamıştır. Aksine, rahatsız eder. Çünkü söz konusu olan suçtur ve onun romanında suç herekse eşit olarak paylaştırılmıştır. 

HİÇ KİMSE MASUM DEĞİL 

Romandaki kadın karakterler için ‘femme fatale’ yorumu yapılır. Döneminde bu tipler sıkça işlenmiştir. ‘Kızıl Hasat’ın soğuk gülüşlü, mavi gözlü Bayan Willsson’ı, bir konuşmada erkekleri baştan çıkarıp kendine bağlayan ama bir o kadar da tehlikeli olan Dinah Brand’i; ‘Malta Şahini’nin yalancı, haris ve acımasız Brigid O’Shaughnessy’si böyle kadınlardır. Ancak Hammett’in erkek karakterleri de kesinlikle masum değildir. Malta Şahini’ndeki  Dedektif Spade’in kadınlara karşı zaafı vardır. Ama hiçbir kadın onun işinin önüne geçemez, ona ayak bağı olamaz. Spade’in uçarı gönül ilişkilerindeki tavırları söz konusu tiplerin şablon yapısını kırmaya yönelmiş gibidir. Yazar, hiçbir karakterinin üzerini masumiyetle örtmez. 

Edebiyatın başyapıtlarını sinemasının diliyle yeniden yaratan John Huston, Malta Şahini’nin ayrıksı yapısını fark etmiş, kitabın yayımlanmasından on bir yıl sonra filme çekmiştir. Kitabın aslına gösterdiği özen kadar, Hammet’i bulması onun da bir dedektif kadar iyi bir iz sürücü olduğunu kanıtlar. Huston’ın filmde kurduğu atmosferle romanın dil atmosferi neredeyse bire bir örtüşür. Kamerasını detaylara yöneltmesi, bu sırada harcadığı süre romanın temposunu yakalamasında en etkili araçlardan biridir. 1941 yapımı filmin dönemin sinema tekniğini aşan sahnelerinde sadece Huston’ın yaratıcılığı değil romanın da büyük rolü olmuştur. Tüm zamanların en iyi filmlerinden biri olan Malta Şahini, kara film türünün ilk örneği olarak bilinmektedir. Nitekim, Malta Şahini’nin ana karakteri Samuel Spade, aydınlık alanlarda bile gizemini koruyup karanlıkta kalabilen bir kişidir. Spade işlenen suçun altında yatan nedenleri ortaya çıkarırken, Hammett de onun gölgedeki yüzünü aşama aşama gün yüzüne çıkarır. Böylece, görünen hayatın ardındakiler ortaya çıktıkça göremediklerimizden başka bir yaşamı gözler önüne serer yazar. Bütün iyi edebiyat eserlerinde olduğu gibi, kendiliğinden beliren  hayatın kalan alanındaki sırrı göstermeyi hedeflemiş dedektif kurgusunu gerçekleştirir. 

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

©2012 Kitap Önerisi


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
 
9