Tolstoy’un, iyi bir hayat yaşadığını zanneden bir adamın,
ölümün yaklaştığını anladıkça
yavaş yavaş aslında yaşamamış olduğunu fark edişini büyük bir saflık ve şaşırtıcı bir samimiyetle anlattığı bu kısa ama büyük romanını, Ergin Altay’ın Rusça aslından yaptığı güçlü çeviriyle sunuyoruz.
“Başlardaki adı Bir Yargıcın Ölümü olan hikâyeye ilişkin fikir Tolstoy’un aklına, 1881’de Tula Mahkemesi’nde yargıçlık yapan İvan İlyiç Meşnikov’un öldüğünü duyduğunda gelmiş ve Tolstoy daha sonra Meşnikov’un kardeşinden olayın ayrıntılarını öğrenmişti. Kafasındaki asıl fikir, ölümle önce mücadele eden, sonra da kendisini ona bırakan bir adamın günlüğünü kaleme almaktı. Ama yavaş yavaş eğer üçüncü şahıs gözünden anlatılırsa, hikayenin trajik boyutunun derinlik kazanacağını gördü. Ve günlük, bir romana
dönüştü.”
Henri Troyat, Tolstoy
yavaş yavaş aslında yaşamamış olduğunu fark edişini büyük bir saflık ve şaşırtıcı bir samimiyetle anlattığı bu kısa ama büyük romanını, Ergin Altay’ın Rusça aslından yaptığı güçlü çeviriyle sunuyoruz.
“Başlardaki adı Bir Yargıcın Ölümü olan hikâyeye ilişkin fikir Tolstoy’un aklına, 1881’de Tula Mahkemesi’nde yargıçlık yapan İvan İlyiç Meşnikov’un öldüğünü duyduğunda gelmiş ve Tolstoy daha sonra Meşnikov’un kardeşinden olayın ayrıntılarını öğrenmişti. Kafasındaki asıl fikir, ölümle önce mücadele eden, sonra da kendisini ona bırakan bir adamın günlüğünü kaleme almaktı. Ama yavaş yavaş eğer üçüncü şahıs gözünden anlatılırsa, hikayenin trajik boyutunun derinlik kazanacağını gördü. Ve günlük, bir romana
dönüştü.”
Henri Troyat, Tolstoy
*
"Romanın baş kahramanı İvan karısından soğuyalı çok
olmuştur..
Çocukları onun için bilinmezlerle doludur..
Etrafında pek de gerçek arkadaşları olmadığı gibi, arkadaşlarının ondan daha iyi mevkilere gelmeleri ya da işlerinde yükselmeleri kendisi için korku kaynağıdır..
İvan İlyiç statüyle fena halde kafayı bozmuş bir adamdır..
Petersburg’da günün zevklerine uygun dayayıp döşenmiş büyük bir dairede oturur, sık sık ruhsuz akşam yemeği toplantıları düzenler, bu toplantılarda sıcaklık ve samimiyetten eser yoktur.
Kendisi yüksek mahkemede yargıçtır.
İşini sevmesinin başlıca nedeni, işi sayesinde kendisine duyulan saygıdır.
İvan İlyiç bazı geceler geç saatlerde “şehirde çokça adı geçen” kitaplardan birini okur, nasıl davranması gerektiğini de gazetelerden öğrenir..
Çocukları onun için bilinmezlerle doludur..
Etrafında pek de gerçek arkadaşları olmadığı gibi, arkadaşlarının ondan daha iyi mevkilere gelmeleri ya da işlerinde yükselmeleri kendisi için korku kaynağıdır..
İvan İlyiç statüyle fena halde kafayı bozmuş bir adamdır..
Petersburg’da günün zevklerine uygun dayayıp döşenmiş büyük bir dairede oturur, sık sık ruhsuz akşam yemeği toplantıları düzenler, bu toplantılarda sıcaklık ve samimiyetten eser yoktur.
Kendisi yüksek mahkemede yargıçtır.
İşini sevmesinin başlıca nedeni, işi sayesinde kendisine duyulan saygıdır.
İvan İlyiç bazı geceler geç saatlerde “şehirde çokça adı geçen” kitaplardan birini okur, nasıl davranması gerektiğini de gazetelerden öğrenir..
Tolstoy, yargıcın yaşamını şöyle özetler:
İvan İlyiç’in işinden haz almasının nedeni işiyle gurur duyması, toplumdan hoşnut olmasının nedeni ise gururunun okşanmasıydı..
Onun “samimi” bir şekilde haz aldığı tek şey “Vint (Ruslara ait bir kağıt oyunu)” oynamaktı.
İvan kırkbeş yaşına geldiğinde bedeninde bir ağrı hissetmeye başlar.
Daha sonra bu ağrı bütün vücuduna hükmeder..
Doktorlar ona tam olarak ne olduğu konusunda kesin bir şey söyleyemezler.
Karaciğerinde bir sorun olduğundan ya da tuz seviyesindeki uyumsuzluklardan söz ederler.
Ama bütün bu sözler belirsiz ifadelerle doludur, reçetesine yazdıkları ise pahalı ama hiçbir işe yaramayan ilaçlardır.
İvan çalışamayacak kadar yorgundur, bağırsakları yanıyormuş gibi hisseder kendini.
Yemeden içmeden kesilir ve her şeyden önemlisi çok sevdiği “Vint” oyununu bile oynamak istemez artık.
Kendisi de etrafındaki insanlar da bu sürecin yakın zamanda ölümle sonuçlanacağını anlamışlardır.
Bu durum İvan’ın adliyedeki arkadaşları için hiç de can sıkıcı bir durum değildir..
Fiodor Vasilyeviç, İvan’ın ölmesi durumunda Ştabel’in ya da Vinnikov’un görevini devralacağını öngörür.
Böylece maaşı 800 ruble artacak, üstelik kendsine masraflar için ayrıca bir ödenek ayrılacaktır.
İvan’ın bir başka arkadaşı meslektaşı Piotr İvanoviç, İvan’ın ölmesi durumunda, Kaluga’dan eniştesini çağırıp İvan’ın yerine işe başlatabileceğini hesap eder..
Bu durumda karısı pek memnun olacak, ev hayatı daha hoş bir hal alacaktır..
Ailesine gelince..
İvan’ın öleceği haberi onlar için de büyük bir felakete yol açmaz..
Karısı karalar bağlamaz; ancak evin gelirinin azalacağını düşünerek bayağı sıkıntılı hisseder kendini..
Partilerde boy göstermeyi pek seven kızı ise babasının cenazesinin kendi evlilik planlarına gölge düşüreceğini düşünerek endişe duyar..
İvan’ın tarafındaysa her şey çok farklıdır..
Birkaç haftalık ömrü kalan İvan yaşamının harcanmış olduğunu fark eder..
Onun yaşamı dıştan bakıldığında saygı uyandırır belki ama gerçekte bir değer taşımaz..
Yetiştirilişini, aldığı eğitimi ve kariyerini bir kez daha gözden geçirdiğinde yaptığı her şeyin başkalarının gözünde önemli olabilmek için yapılmış şeyler olduğunu görür..
Kendi ilgi alanları ve duyarlılıkları, kendisini bir nebze bile umursamayan insanlar uğruna feda edilmiştir..
Bir gece acılar içinde kıvranırken içine bir his doğar..
Belki de nadir olarak yaşadığı ve belli belirsiz fark ettiği o içgüdüler, insanların yüksek statü anlayışlarına duyduğu o tepki, bütün o bastırdığı derinlerde kalmış duygular..asıl önemli olan onlardı diye düşünür..
Belki geriye kalanların hiçbiri gerçek değildi..
Resmi görevleri, yaşama biçimi, toplumdaki insanların kendisine ve mesleğine biçtiği değer..
Bunların hepsi gerçek olandan son derece uzaktı belki..
Kısacık ömrünü bitirip tüketmiş olma hissi yetmezmiş gibi İvan, bir de etrafındaki insanların kendisiyle ilgili önemsedikleri ve sevdikleri tek şeyin statüsü olduğunu fark eder..
Etrafındakiler onun gerçek benliğini, o kırılgan benliği hiç önemsemiyorlardı..
Bir yargıç, varlıklı bir baba ve ailenin reisi olduğu için sevilip sayılıyordu..
İşte şimdi bütün bu özellikler silinip gitmeye yüz tutmuşken İvan acı ve korku içindeydi..
Hiç kimsenin kendisini seveceğine güvenemezdi artık..
İvan İlyiç’i en çok çileden çıkaran şey hiç kimsenin ona hasretini çektiği şefkati göstermiyor oluşuydu..
Uzun süre acı çektikten sonra bir an geliyor (bunu itiraf etmek acı verici olsa da) yalnızca ve yalnızca küçük bir çocuk gibi merhamet görmek ve sevilmek istiyordu..
Sırtının sıvazlanmasını, öpülmeyi, okşanmayı ; hasta çocukların gördüğü o özenli muameleyi görmek istiyordu..
Biliyordu ki kendisi bu yaşında önemli bir memurdu; ama olsun, onun istediği tam da buydu işte!
İvan son nefesini verdikten hemen sonra, sözde arkadaşları olan insanlar başsağlığı dileklerini sunmak üzere evini ziyaret ettiler.
Ancak asıl üzüldükleri şey İvan’ın ölümüyle “Vint” oyunu programlarının sekteye uğramış olmasıydı..
Cenazesi başında İvan’ın balmumu gibi eriyip gitmiş içi boş suratına bakan Piotr İvanoviç bir gün ölümün kendisini de bulacağını düşünmeye başladı.
“Eyvah, aynı şey her an beni de bulabilir!” diye düşündü Piotr İvanoviç..
Ölüm paniği o an onu can evinden vurmuştu.."
İvan İlyiç’in işinden haz almasının nedeni işiyle gurur duyması, toplumdan hoşnut olmasının nedeni ise gururunun okşanmasıydı..
Onun “samimi” bir şekilde haz aldığı tek şey “Vint (Ruslara ait bir kağıt oyunu)” oynamaktı.
İvan kırkbeş yaşına geldiğinde bedeninde bir ağrı hissetmeye başlar.
Daha sonra bu ağrı bütün vücuduna hükmeder..
Doktorlar ona tam olarak ne olduğu konusunda kesin bir şey söyleyemezler.
Karaciğerinde bir sorun olduğundan ya da tuz seviyesindeki uyumsuzluklardan söz ederler.
Ama bütün bu sözler belirsiz ifadelerle doludur, reçetesine yazdıkları ise pahalı ama hiçbir işe yaramayan ilaçlardır.
İvan çalışamayacak kadar yorgundur, bağırsakları yanıyormuş gibi hisseder kendini.
Yemeden içmeden kesilir ve her şeyden önemlisi çok sevdiği “Vint” oyununu bile oynamak istemez artık.
Kendisi de etrafındaki insanlar da bu sürecin yakın zamanda ölümle sonuçlanacağını anlamışlardır.
Bu durum İvan’ın adliyedeki arkadaşları için hiç de can sıkıcı bir durum değildir..
Fiodor Vasilyeviç, İvan’ın ölmesi durumunda Ştabel’in ya da Vinnikov’un görevini devralacağını öngörür.
Böylece maaşı 800 ruble artacak, üstelik kendsine masraflar için ayrıca bir ödenek ayrılacaktır.
İvan’ın bir başka arkadaşı meslektaşı Piotr İvanoviç, İvan’ın ölmesi durumunda, Kaluga’dan eniştesini çağırıp İvan’ın yerine işe başlatabileceğini hesap eder..
Bu durumda karısı pek memnun olacak, ev hayatı daha hoş bir hal alacaktır..
Ailesine gelince..
İvan’ın öleceği haberi onlar için de büyük bir felakete yol açmaz..
Karısı karalar bağlamaz; ancak evin gelirinin azalacağını düşünerek bayağı sıkıntılı hisseder kendini..
Partilerde boy göstermeyi pek seven kızı ise babasının cenazesinin kendi evlilik planlarına gölge düşüreceğini düşünerek endişe duyar..
İvan’ın tarafındaysa her şey çok farklıdır..
Birkaç haftalık ömrü kalan İvan yaşamının harcanmış olduğunu fark eder..
Onun yaşamı dıştan bakıldığında saygı uyandırır belki ama gerçekte bir değer taşımaz..
Yetiştirilişini, aldığı eğitimi ve kariyerini bir kez daha gözden geçirdiğinde yaptığı her şeyin başkalarının gözünde önemli olabilmek için yapılmış şeyler olduğunu görür..
Kendi ilgi alanları ve duyarlılıkları, kendisini bir nebze bile umursamayan insanlar uğruna feda edilmiştir..
Bir gece acılar içinde kıvranırken içine bir his doğar..
Belki de nadir olarak yaşadığı ve belli belirsiz fark ettiği o içgüdüler, insanların yüksek statü anlayışlarına duyduğu o tepki, bütün o bastırdığı derinlerde kalmış duygular..asıl önemli olan onlardı diye düşünür..
Belki geriye kalanların hiçbiri gerçek değildi..
Resmi görevleri, yaşama biçimi, toplumdaki insanların kendisine ve mesleğine biçtiği değer..
Bunların hepsi gerçek olandan son derece uzaktı belki..
Kısacık ömrünü bitirip tüketmiş olma hissi yetmezmiş gibi İvan, bir de etrafındaki insanların kendisiyle ilgili önemsedikleri ve sevdikleri tek şeyin statüsü olduğunu fark eder..
Etrafındakiler onun gerçek benliğini, o kırılgan benliği hiç önemsemiyorlardı..
Bir yargıç, varlıklı bir baba ve ailenin reisi olduğu için sevilip sayılıyordu..
İşte şimdi bütün bu özellikler silinip gitmeye yüz tutmuşken İvan acı ve korku içindeydi..
Hiç kimsenin kendisini seveceğine güvenemezdi artık..
İvan İlyiç’i en çok çileden çıkaran şey hiç kimsenin ona hasretini çektiği şefkati göstermiyor oluşuydu..
Uzun süre acı çektikten sonra bir an geliyor (bunu itiraf etmek acı verici olsa da) yalnızca ve yalnızca küçük bir çocuk gibi merhamet görmek ve sevilmek istiyordu..
Sırtının sıvazlanmasını, öpülmeyi, okşanmayı ; hasta çocukların gördüğü o özenli muameleyi görmek istiyordu..
Biliyordu ki kendisi bu yaşında önemli bir memurdu; ama olsun, onun istediği tam da buydu işte!
İvan son nefesini verdikten hemen sonra, sözde arkadaşları olan insanlar başsağlığı dileklerini sunmak üzere evini ziyaret ettiler.
Ancak asıl üzüldükleri şey İvan’ın ölümüyle “Vint” oyunu programlarının sekteye uğramış olmasıydı..
Cenazesi başında İvan’ın balmumu gibi eriyip gitmiş içi boş suratına bakan Piotr İvanoviç bir gün ölümün kendisini de bulacağını düşünmeye başladı.
“Eyvah, aynı şey her an beni de bulabilir!” diye düşündü Piotr İvanoviç..
Ölüm paniği o an onu can evinden vurmuştu.."
“Umurlarında değil, ama bir gün gelecek onlar da ölecekler.
Aptallık. Şimdi ben, sonra onlar! Onların da başına gelecek aynı şey. Oysa
eğleniyorlar şimdi. Hayvanlar!
Birkaç yıl önce Kanadalı yazar Yann Martel Kanada başbakanına
mektup yazarak kendisine bir iyilik yapacağını ve ona yaşamın ne olduğunu
anlamasına yardım edeciği kitaplar önereceğini söylemişti. Önerdiği ilk kitap
Tolstoy’dan İvan İlyiç’in Ölümü’dür. “Önce bu kitabı okuyun sayın başbakan iki
hafta sonra diğer kitaplarla devam edeceğiz” demiş.
Uwe Krackazov da zamanın Alman başbakanına önermişti bu
kitabı durduk yere, kendisine “Söyle bir kitap da okuyalım ama zamanımı boşa
harcamasın” diyen ünlü ekonomist ve borsa zengini Keynes’e gülümseyerek “İvan
İlyiç’in öyküsünü oku. Seni anlatıyor” der Wittgenstein.
Eğer zengin ve şımarık birini kıskanıyorsanız ona bu kitabı
okutun.
Eğer birine sonunun neye benzeyeceğini söylemek istiyorsanız
ona bu kitabı okutun.
Eğer bu dünyayı herşey olarak gören birine kızıyorsanız ona
bu kitabı okutun.
Eğer güce tapan ve güçlü olan birine gıcıksanız ona bu
kitabı okutun.
Eğer eşyanın ışıltılı varlığına teslim olmuş karınızla başa
çıkamıyorsanız ona bu kitabı okutun.(özellikle İvan’ın yatağından yıllar önce
aldıklara lüks koltuklara bakışı ve onları taşıyan işçilere yaptığı uyarılar ve
bağırışları hatırladığı bölüm)
Eğer zaten karamsar ve hüzünlü olan birine sadistlik yapmak
istiyorsanız ona bu kitabı okutun.
Kimseyi kıskanmamak, kimseye bağırmamak, kimseye gıcık
olmamak, kimseye sadistlik yapmamak, eşyanın ışıltısına esir olmamak, güç ve
paranın bir işe yaramadığını görmek istiyorsanız, bu kitabı okuyun. “