"Yo siempre me había imaginado el paraíso bajo la especie de una biblioteca."
"Ben cenneti hep bir çeşit kütüphane olarak düşlemişimdir."
Jorge Louis Borges

27 Mart 2012 Salı

RAHMET YOLLARI KESTİ-KEMAL TAHİR


''Ahlâk düzeni sağlam olmıyan ve soyguncularıyla başa çıkamayan bir cemiyet, -ruhunda arta kalmış vahşet hissinin de baskısıyla- haydutlarına karşı hayranlık duyar.'' Andre MAUROIS (İngiltere Tarihi)

Kemal Tahir bu eserinde uzun yıllar Türk edebiyatını meşgul eden eşkıyalık olgusuna başka bir açıdan bakar. Ağalık sisteminin eşkıyalıkla yoğun ilişkisini ve bunun giderek bir zorbalığa dönüştüğünü, halk arasında eşkıyalığa duyulan hayranlığın aslında çaresizlikten kaynaklandığını söyler. Kendi düzenini kurmuş eşkıya eskisi iki ağanın genç yaşta bir kızı kaçırmak için tezgahladığı oyunlar ve uzun, yağmurlu bir kış gecesinde meydana gelen olaylar hem eşkıya-ağanın hem halkın hem de zulme uğrayanların gözünden olanca canlılığıyla anlatılmıştır.

*

«Ahlak düzeni sağlam olmayan ve soyguncularıyla başa çıkamayan bir toplum, -ruhunda artakalmış barbarlık duygusunun da baskısıyla - soyguncularına karşıhayranlık duyar.»Andre MAUROIS İngiltere Tarihi
BIRINCI BOLUM

NAM UĞRUNA
«Yiğit bu dünyada nam için yaşar.»ISarhoş gibi sarsak sarsak yürüyen kara sıpa, her nedense arada bir duruyor,kulaklarını dikip bir zaman arkasına baktıktan sonra koşarak anasınayetişiyordu.Bektaş Emmi: «Sıpa milletinin de huyu işte bu,» diye düşündü, «körpeyken oyuncuolur sıpa kısmı, lakin kocayıp yükün altına girdi mi nodullamadan iki adımatmaz. Hele oyna bakalım, senin de sıran gelir hay oğlum, bana dönersin!»Yüksek sesle : Deh rezil deh! diyerek çivili değneği tıkır tıkır yürüyen ana-eşeğinbaldırına batırdı. Daha hızlı gitmesi için değil, tembelliğe vurup huyunubozmasın diye...Meşe korusu iyice yapraklanmıştı. Yıl uğurlu başlıyordu. «Nisanda rahmet yağdımübarek! Nisanda rahmet yağmaz, gökyüzünden buğday yağar. Üç gündür güneş dekızdırmakta. Ekinler bir gecede iki karış büyüdü. Allah afattan esirgerse buharman köylünün yüzü güler.» Deh dedim namussuz! Hele şuna hele!11Bu sırada Bektaş Emmi'nin sağ yanı ilerisinde, bir ses parladı. Eşekle sıpasıdurup kulak verdiler. Hey hey! Bilmem delisin de bilmem serseri...«Ses epey aralık, lakin inadına gür. Şu halde kopuklardan biri oduna gelmiş.Neme lazım, yanık söylüyor köpoğlusu, yanık...»Ses baştan aldı: Bilmem delisin de hey ağam, bilmem serseri... «Soluğu fırtına gibi. Çöllo'yusöyleyecek bir hesapça... İyidir Çöllo'nun havası, varsın söylesin.»Bektaş Emmi birkaç adım atınca, «Kim ola?» diye hiylelendi, yorgun bakışlı mavigözlerine önce telaş, sonra korku doluverdi: «Acep bizim köylü değil mi? SakınAkpınar itleri korumuzu mu batırmakta, uşak?»Akpınar'la koru kesmek yüzünden evvel-eski kavgalıydılar. Daha geçenlerdeKulveren -Bektaş Emmi'-nin köyü - delikanlıları Akpmar korusunu temellimahvetmişlerdi. İlçe mahkemesine gidilip geliniyor. «Şimdi herifler öç almaya mıçıktılar yahu! Üstlerine varsan bi türlü, varmasan bi türlü... İşte bak!» Bilmem delisin de, koç yiğit, bilmem serseri... Bektaş Emmi bu seferöfkelendi. «Şunun ikinciayağı yok mu köpek? Lafı değiştir de kim olduğun bilinsin. Feryadın çıktığıkadar bu bağırmak neyin nesi?»Eşek, aklı olmadığından, kulaklarını düşürdü de sese doğru gidiyor.«Yad köyün adamı olsa böyle bağırmaz, bu bir... İkinciye: Kalabalık unlardesem, türküye diğerleri karışmamış olmaz. Bizden öyleyse...» Bu fikirle BektaşEmmi'nin yüreğine cesaret geldi. «Şimdicik günah bizden gitmedi mi?» diye güldü,«Şamarı hak etmedi mi şu zibidi? Dağ başında bağırmak nerenin töresi?» Deh oğlum deh! Deh ki bir bakalım... «Oğlana iki sille atmalı, sonrası dahaşa huzurdan12hayvanı bir güzel yüklesin. Yüklesin de dağ başında türkü çağırmayı bellesin!»

Fundaları kıvrılınca türkü sahibini gördü. Çerçi Süleyman'ın hizmetkârı MarazAli... Oğlan eşekleri başıboş bırakmış da sırtını koca meşeye dayayıp oturmuş.Arkası dönük. Dereden öteye, karşı tepelere, Ak-pınar korusuna doğru haykırıyorda geleni fark edemiyor. «Etmesin varsın!» Bilmem delisin de, hey kara bahtım, bilmem serseri...Bektaş Emmi bu Maraz Ali'nin deliliğine yemin edemezdi ama, serseriliğinden kılkadar şüphesi yoktu. Köy yerinde delikanlılar güreşir oynaşırken mutlakakendilerinden çelimsizine dalmak isterler. Meşhur meseldir : «Ayı bile ayı ikenyenilmeyi istemez,» gelge-lelim bu fukara ille de kendisinden irisini,kuvvetlisini tutacak. Onlar da, «Haddini bilsin!» diyerek insafı bi yanabırakırlar, alta düşürüp bütünü vururlar, it leşi gibi yüzü üstüne sürürler.Gözleri yumruk gibi dışarı uğrar, burnunun derisi ağzına toplanır da pes etmez, hırlar durur.Bektaş Emmi bunları ve daha başka şeyleri hatırlayarak içlendi, oğlanın keyfinikaçırmamak için yavaşladı.Yunan savaşına bu Ali'nin babasıyla gitmişlerdi. «Seferberlikte bu rezili bizana rahminde bıraktıktı öyle ya... Köy yerinde bir dul karı, fazladan bir defukara olursa oğlan yetiştirebilir mi? Böylelerinin seferberlik kıtlığındakemikleri ilik tutmadı. İşte belli bir şey zebun... say ki anası ölmüş buzağı.Boynu kiraz çöpü... Bir sıkımlık canı var yok... Bir sıkımlık, ama gözününkaralığına ne demeli? Çerçiye sorarsan bir bulaştın mı öldürmedikçe kurtuluş nemümkünmüş.» Bektaş Emmi, «Hele namussuz Çerçi!» diye yüzü-13nü buruşturdu, «Çerçi şunu neden hizmetkâr tuttu bakalım! İş mi gördürecek?Hayır. Gerekirse düşmanım vurduracak!» Aslında bu mesele gizli değil... «Göreyimseni oğlum Ali, diyormuş, döveceksin dövülmeyeceksin, vuracaksınvurulmayacaksın.» Bunun da usulü böyle... Hizmetkâr surda dururken ağasının başıderde mi girer?Bektaş Emmi gözlerini nefretle kıstı: «Ulan Çerçi, ulan namert Çerçi! Hayırcamm, bu Sungurlu toprağında Çerçi domuzuna güç yetirmenin zamanı çoktan geçtiihvanlar!»

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

©2012 Kitap Önerisi


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
 
9