"Yo siempre me había imaginado el paraíso bajo la especie de una biblioteca."
"Ben cenneti hep bir çeşit kütüphane olarak düşlemişimdir."
Jorge Louis Borges

5 Mart 2012 Pazartesi

BALTHAZAR’IN OLAĞANÜSTÜ ÖĞLE SONRASI- GABRİEL GARCİA MARQUEZ

Kafes bitmişti. Balthazar onu alışkanlıkla saçağın altına astı. Öğle yemeğini bitirdiğinde herkes onun dünyanın en güzel kafesi olduğunu söylemeye başlamıştı bile. Öyle çok insan geldi ki onu görmeye, evin önünde bir kalabalık oluşu-verdi. Balthazar kafesi indirip dükkânı kapatmak zorunda . kaldı.
"Tıraş olman gerek," dedi karısı Ursula. "Fransisken rahiplerine benziyorsun."
"Öğle yemeğinden sonra tıraş olmak iyi değildir," dedi Balthazar.
Katır yelesi gibi kısa, sert, diken diken bir sakalı vardı.
Yüzündeki anlatım korkmuş bir oğlanınkini anımsatıyordu. Ama asılsız bir ifadeydi bu. Balthazar şubatta otuzuna basmıştı. Dört yıldır, evlenmeden ve çocuk sahibi olmadan Ursula'yla yaşıyordu ve yaşam ona tetikte olması için pek çok neden verdiyse de korkması için hiçbir neden vermemişti. Henüz yapıp bitirmiş olduğu kafesin bazı insanlara göre dünyanın en güzel kafesi olduğunu bile bilmiyordu. Çocukluğundan beri kafes yapmaya alışkın biri olduğundan öbürlerinden pek de zor olmamıştı bu kafesi yapmak.
"Öyleyse biraz dinlen bari," dedi kadın. "Bu sakalla insan içine çıkamazsın."
Dinlenirken komşulara kafesi göstermek için birkaç kez hamağından kalkmak zorunda kaldı. Ursula o ana kadar pek dikkat etmemişti kafese. Öfkeliydi de, çünkü kocası kendini tümüyle kafese verebilmek için marangoz atölyesinin işlerini savsaklamış, iki hafta boyunca uykuları kaçarak, yatağında abuk sabuk söylenerek dönüp durmuş, tıraş olmayı bile düşünmemişti. Ama bitmiş kafesi görünce Ursula' run öfkesi çözülüp gitti. Balthazar öğle uykusundan kalktığında karısı pantolonunu ve bir gömleğini ütüleyip hamağın yanındaki sandalyenin üstüne koymuş ve kafesi alıp yemek odasma götürmüştü. Sessizlik içinde bakıyordu ona.
"Ne kadar isteyeceksin?" diye sordu.
"Bilmiyorum," dedi Balthazar. "Yirmi peso verip vermeyeceklerini anlamak için otuz isterim herhalde."
"Elli iste," dedi Ursula. "Şu iki hafta çok uykusuz kaldın. Üstelik oldukça büyük. Sanırım hayatımda gördüğüm en büyük kafes bu."
Balthazar tıraş olmaya başladı.
"Elli peso verirler mi dersin?"
"Mr. Chepe Montiel için hiçbir şey değil ki bu. Kafes de değer buna," dedi Ursula. "Altmış istemelisin."
Ev boğucu bir gölge içindeydi. Nisanın ilk haftasıydı ve ağustosböceklerinin cırıltısı sıcağı daha da çekilmezleştiriyor-du sanki. Balthazar giyindikten sonra evi serinletmek için avluya bakan kapıyı açınca bir sürü çocuk yemek odasma doluştu.
Haber yaydmıştı. Yaşamayı seven ama mesleğinden bıkmış olan yaşh doktor Octavio Giraldo hasta karısıyla yemek yerken Balthazar'ın kafesini düşünüyordu. Sıcak günlerde masayı koydukları iç terasta birçok saksıyla içinde kanaryalar olan iki kafes vardı. Karısı kuşları severdi, o kadar çok severdi ki, onları yiyebilecekleri için kedilerden nefret ederdi. Dr. Giraldo öğleden soma karısını düşüne düşüne bir hastayı görmeye gitti ve dönüşte kafesi incelemek için Balthazar'ın evinin yanından geçti.
Yemek odasında pek çok insan vardı. Kafes masanın üstünde sergileniyordu; kocaman tel kubbesi, yemek ve uyumak için yapdmış özel bölmeleri, geçitleri, kuşların eğlenmesi için ayrdmış alandaki sahncaklarıyla dev bir buz fabrikasının küçük maketine benzeyen üç katlı bir kafesti bu. Doktor hiç dokunmadan dikkatle inceledi onu. Kafesin gerçekte şöhretinden de iyi olduğunu ve karısı için düşlemiş olduğu tüm kafeslerden çok daha güzel olduğunu düşündü.
"Düş gücünün kanatlanışı bu," dedi. Kalabalığın arasında Balthazar'ı arayıp buldu ve anaç gözlerini ona dikerek, "Olağanüstü bir mimar olurdun sen," diye ekledi.
Balthazar kızardı.
"Teşekkür ederim," dedi.
"Doğru söylüyorum," dedi doktor. Gençliğinde güzel olan bir kadın gibi pürüzsüz, zarif bir tombulluğu ve narin elleri vardı. Sesi, Latince konuşan bir rahibi anımsatıyordu. "İçine kuş koymana bile gerek yok," dedi. Kafesi açık artırmayla satıyormuş gibi izleyicilerin gözleri önünde döndürdü. "Kendi kendine şarkı söyleyebilmesi için onu ağaçlara asman yeterli olurdu." Kafesi yine masanın üstüne koydu, ona bakarak bir an düşündü ve sonra konuştu:
"Güzel, öyleyse alıyorum onu."
"Satddı," dedi Ursula.
"Mr. Chepe Montiel'in oğluna ait," dedi Balthazar. "Ö-zel olarak ısmarladı."
Doktor saygüı bir tavır talandı.
"Modelini verdi mi sana?"
"Hayır," dedi Balthazar. "Bir çift sarıasma kuşu için bunun gibi büyük bir kafes istediğini söyledi."
Doktor kafese baktı.
"Ama bu sarıasma kuşları için değil ki."
"Elbette öyle Doktor," dedi Balthazar masaya yaklaşarak. Çocuklar çevresini sarddar. "Ölçüler dikkatle hesaplandı," dedi işaretparmağıyla değişik bölmeleri göstererek. Sonra parmak boğumlarıyla kubbeye vurdu ve kafes uyumlu notalarla tınladı.
"Bulabileceğin en sağlam tel bu," dedi. "Her bir ek yeri de dışardan ve içerden lehimlendi."
"Bir papağan için bile yeterince büyük," diye söze karıştı çocuklardan biri.
"Evet öyle," dedi Balthazar.
Doktor başını çevirdi.
"Güzel, ama modelini o vermedi," dedi. "Sarıasmalar için yeterli büyüklükte olması dışında belli ayrıntılar vermedi. Öyle değil mi?"
"Öyle," dedi Balthazar.
"Öyleyse sorun yok," dedi doktor. "Sarıasmalar için yeterli büyüklükte bir kafes istemek başka, şu yaptığın kafesi istemek başka. Yapman istenen kafesin bu olduğuna ilişkin bir kanıt yok."
"O kafes bu işte," dedi Balthazar, kafası karışarak. "O-nun için yaptım bunu."
Doktor sabırsız bir el hareketi yaptı.
"Bir tane daha yapabilirsin," dedi Ursula, kocasına bakarak. Sonra da doktora döndü: "Aceleniz yok herhalde."
"Kanma bugün öğleden sonra için söz verdim," dedi doktor.
"Çok üzüldüm Doktor," dedi Balthazar. "Ama satılmış bir şeyi satamam size."
Doktor omuzlarını silkti. Mendiliyle ensesinin terini ku-rulayarak, uzaklaşan bir gemiye bakan birinin dalgın, sabit bakışıyla sessizce kafese bakıyordu.
"Sana bunun için kaç para verdiler?"
Balthazar yanıt vermeden Ursula'mn gözlerini araştırdı.
"Altmış peso," dedi Ursula.
Doktor hâlâ kafese bakıp duruyordu. "Çok güzel," dedi. İçini çekti. "Son derece güzel." Sonra, kapıya doğru yürürken enerjik bir tavırla yelpazelenmeye başladı ve olayın izi sonsuza dek belleğinden silindi.
"Montiel çok zengin," dedi giderken.
Aslında Jose Montiel göründüğü kadar zengin değildi ama öyle olmak için her şeyi yapabilecek yapıdaydı. Oradan birkaç sokak ötede, akla gelen gelmeyen her şeyin satılabilir olduğu, her türlü gereçle tıka basa doldurulmuş bir evde, kafese ilişkin habere kayıtsız kaldı. Ölüm saplantısıyla yaşayan karısı, öğle yemeğinden sonra kapıları ve pencereleri kapatır, Jose Montiel uyurken o da gözleri odanın loşluğuna dikili, iki saat öylece yatardı. Duyduğu karmakarışık sesler onu şaşırttı. Oturma odasmın kapışım açtığında evin önünde bir kalabalık buldu. Kalabalığın orta yerinde Balthazar, yeni tıraş olmuş, beyazlar içinde ve elinde kafesle, yüzünde yoksulların zenginlerin evlerine yaklaşırken takındığı terbiyeli tok-sözlülük ifadesiyle duruyordu.
"Ne harika bir şey!" diye haykırdı Jose Montiel'in karısı. Yüzü ışıldayarak Balthazar'ı karşıladı. "Hayatımda hiç buna benzer bir şey görmedim," dedi. Sonra kapıya yığılan kalabalığa sinirlenerek ekledi:
"Ama şunlar oturma odasını tribüne çevirmeden getir onu içeri."
Balthazar Jose Montiel'in evine yabancı değildi. Ustalığı ve dolambaçsız davranışları nedeniyle, ufak tefek marangozluk işleri yapmak için birkaç kez oraya çağrılmıştı. Ama zenginlerin yanında hiç rahat hissetmezdi kendini. Onları, o çirkin ve münakaşacı karılarını, geçirdikleri muazzam ameliyatları düşündüğünde hep bir acıma duygusu uyanırdı içinde. Evlerine girdiği zaman ayaklarım sürümeden yürüyemezdi.
"Pepe evde mi?" diye sordu.
Kafesi yemek masasımn üstüne koymuştu.
"Okulda," dedi Jose Montiel'in karısı. "Ama nerdeyse gelir." Sonra, "Montiel banyo yapıyor," diye ekledi.
Gerçekte Jose Montiel banyo yapmaya zaman bulamamıştı. Dışarı çıkıp olanı biteni görebilmek için alkolle acele acele siliniyordu. Öyle tedbirli bir adamdı ki uykusunda evdeki sesleri duyabilmek için vantilatörü kapatıp uyurdu.
"Adelaide!" diye bağırdı. "Ne oluyor orada?"
"Gel de gör ne harika bir şey olduğunu," diye bağırdı ka
rısı. v
Jose Montiel, havlusu boynuna sarılmış bir halde, şişman ve kıllı, yatak odasmın penceresinde göründü.
"Neymiş o?"
"Pepe'nin kafesi," dedi Balthazar.
Montiel'in karısı şaşkın şaşkın baktı ona.
"Kimin?"
"Pepe'nin," diye yanıtladı Balthazar. Sonra Jose Monti-el'e dönerek ekledi: "Pepe ısmarladı onu."
O anda hiçbir şey olmadı ama, Balthazar sanki o içerdeyken biri banyo kapısını açmış gibi bir duyguya kapıldı. Jose Montiel İç çamaşırlarıyla yatak odasından çıktı.
"Pepe!" diye haykırdı.
"Daha gelmedi," diye fısıldadı karısı, kıpırtısızca.
Pepe kapıda göründü. On iki yaşlarındaydı, annesinin kıvrık kirpiklerini almıştı ve onun gibi sessizce dokunaklı bir görünümü vardı.
"Buraya gel," dedi Jose Montiel. "Bunu sen mi ısmarladın?"
Çocuk başım önüne eğdi. Jose Montiel onu saçlarından kavrayıp gözlerine bakmaya zorladı.
"Cevap ver bana."
Çocuk bir şey söylemeden dudağını ısırdı.
"Montiel," diye fısıldadı karısı.
Jose Montiel çocuğu bıraktı ve öfkeyle Balthazar'a döndü. "Çok üzgünüm Balthazar," dedi. "Ama işe girişmeden önce bana danışmalıydın. Ergin olmayan biriyle sözleşme yapmak ancak senin aklına gelirdi." Konuşurken yüzü eski huzuruna kavuştu. Bakmadan tutup kaldırdığı kafesi Balthazar'a verdi.
"Hemen al götür şunu ve satabildiğine satmaya çalış," dedi. "Her şeyden önce, rica ederim benimle tartışma." Balt-hazar'ın sırtını okşayarak açıkladı, "Doktor bana öfkelenmeyi yasakladı."
Balthazar elinde kafesle kararsız bir tavırla kendisine bakana kadar çocuk gözlerini bile kırpmadan kıpırtısız kalmıştı. Sonra, gırtlağından köpek hırıltısına benzer bir ses çıkardı ve haykırarak kendini yere attı.
Annesi oğlunu yatıştırmaya çalışırken Jose Montiel umursamadan baktı ona. "Kaldırma onu," dedi. "Bırak kafasını yere vurup kırsın, sonra da üstüne tuzla limon bas ki doya doya küplere binebilsin." Annesi bileklerinden tutarken çocuk gözyaşı dökmeden haykırıp duruyordu.
"Kendi haline bırak onu," diye üsteledi Jose Montiel.
Balthazar kuduz bir hayvanın can çekişmesini izler gibi izliyordu çocuğu. Saat nerdeyse dört olmuştu. O saatte Balthazar'in evinde Ursula çok eski bir şarkı söyleyerek soğan doğruyordu.
"Pepe," dedi Balthazar.
Gülümseyerek çocuğa yaklaştı ve kafesi ona uzattı. Çocuk ayağa sıçradı, nerdeyse kendi boyundaki kafesi kucakladı ve ne söyleyeceğim bilemeden tellerin arasından Balthazar'a baktı. Tek damla yaş dökmem işti.
"Balthazar," dedi Jose Montiel tatlılıkla. "Sana onu alıp götürmeni söylemiştim."
"Geri ver onu," diye buyurdu kadın çocuğa.
"Sende kalsın," dedi Balthazar. Sonra Jose Montiel'e döndü, "Ne de olsa onun için yaptım bunu."
Jose Montiel onun ardından oturma odasma yürüdü.
"Aptallık etme Balthazar," diyordu yolunu keserek. "Al kafesini evine götür ve aptallık etme. Sana tek kuruş ödemeye niyetim yok."
"Önemi yok," dedi Balthazar. "Onu özellikle Pepe için bir armağan olarak yaptım. Para istemeyi düşünmemiştim."
Balthazar kapıyı tıkayan seyirciler arasından kendine yol açmaya çalışırken Jose Montiel oturma odasının ortasında bağırıyordu. Rengi uçmuş, gözleri kızarmaya başlamıştı.
"Sersem!" diye bağırıyordu. "Oyuncağım al götür buradan. Bana en son gereken, ciğeri beş para etmez birinin evimde emirler vermesi. Orospu çocuğu!"
Bilardo salonunda Balthazar alkışlarla karşılandı. O ana kadar, her zamankinden daha iyi bir kafes yapmış olduğunu, onu ağlayıp durmasın diye Jose Montiel'in oğluna vermek zorunda kaldığım ve bunların hiçbirinin özellikle önemli olmadığım düşünmüştü. Ama sonra, bütün bunların pek çok kimse için belli bir önem taşıdığını fark ederek biraz heyecanlandı.
"Sana elli peso verdiler ha?"
"Altmış," dedi Balthazar.
"Sana bir sayı," dedi birisi. "Mr. Chepe Montiel'den böyle bir para yığını koparmayı beceren tek kişi sensin. Bunu kutlamamız gerek."
Ona bir bira ısmarladılar ve Balthazar da herkese ısmarlayarak karşılık verdi. Ömründe ilk kez dışarıda içtiği için karanlık basarken adamakıllı sarhoş olmuştu ve her biri altmış pesodan bin kafeslik müthiş bir projeden söz ediyordu, sonra da bir miyon kafeslik bir projeden söz etmeye başladı, ta ki altmış milyon pesosu olana dek. "Zenginler ölüp gitmeden onlara satmak için bir sürü şey yapmamız gerek," diyordu körkütük sarhoş bir halde. "Hepsi hasta, hepsi ölüp gidecek. Öyle berbat bir durumdalar ki artık öfkelenemiyorlar bile." İki saat boyunca aralıksız çalan otomatik pikaba para koyup durdu. Herkes Balthazar'in sağlığına, şansma, servetine ve zenginlerin ölümüne içti, ama yemek zamanı gelince onu bilardo salonunda yalnız bırakıp gittiler.
Ursula onu sekize kadar, üstü soğan dilimleriyle örtülü bir tabak kızarmış etle beklemişti. Biri ona kocasının bilardo salonunda, mutluluktan çıldırmış bir halde herkese bira ısmarladığını söylediyse de Ursula buna inanmadı, çünkü Balthazar o güne dek hiç sarhoş olmamıştı. Nerdeyse geceyarısı olup yatmaya gittiğinde, Balthazar her biri dört sandalyeli küçük masaları ve çevresinde yağmurkuşlarının dolaştığı bir açık hava dans pisti olan aydınlık bir odadaydı. Yüzü ruj lekeleriyle kaplıydı ve bir adım daha atacak hali kalmadığı için aynı yatakta iki kadınla birden yatmak istediğini düşünüyordu. O kadar çok para harcamıştı ki saatini rehin bırakıp ertesi gün ödemek vaadiyle borç almıştı. Bir dakika sonra sokağın ortasında boylu boyunca uzanmış yatarken ayakkabılannın çıkarılmakta olduğunu fark etti ama yaşamının en mutlu düşünü terk etmek istemedi. Sabah saat beşteki ayine giderken oradan geçen kadınlar, ölü olduğunu sanarak ona bakma cesaretini bulamadılar.

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

©2012 Kitap Önerisi


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
 
9