"Yo siempre me había imaginado el paraíso bajo la especie de una biblioteca."
"Ben cenneti hep bir çeşit kütüphane olarak düşlemişimdir."
Jorge Louis Borges

7 Mart 2012 Çarşamba

ÖLDÜRÜCÜ TEK DÜZE-ANA MARİA SİMO

Radyo çaldı da çaldı. «Yalanların, çekici yalanların.» Konserve kutusu gibi ses çıkarıyordu. Bir de annesi anlayabilseydi bunu. Ne yapacağını bilemezdi hiç bu baş belası radyoyu. Hep onarımdaydı. «Yalanların, çekici yalanların.» Yorulmaz mıydı hiç bu şarkıcı? Güldü kız. Saçmalıyorum yine. Plak işte! Maria Roza sandalyeden indi. Spiker reklamları okuyordu şimdi. Bu reklamlar da hiç değişmez diye düşündü. Kendini bildi bileli anımsardı onları. Ayakkabılarının izleriyle kirlenmişti sandalye; bilinçsizce temizledi onu. Masayı da temizlese miydi acaba? Bulaşıkları toplamağa başladı; mutfakta lavaboya yığdı. «Bugün yıkamayacağım bunları.»
Sert, kırıcı sesin duyulmamasını yabansıdı. Üstüne üstüne gelirdi hep yaşlı anası. «Ceryanda durma kız, soğuk alırsın sonra.» Öylesine karışırdı her şeyine, öylesine ilgilenirdi ki onunla. Yok, hayır, biliyordu; yalnızca ilgi değildi, sürekli korkunç bir gözetlemeydi bu. Bencillikti annesinin yönünden. Bulaşıkları lavaboya yığmayı bitirdi. Radyo susmuştu. Yeniden çalışması için yumruklanması gerekiyordu. Yemek odasına gidip sesini açtı radyonun. Böylesine bağırdığında, spikerin sesi Emilio'nun sesini anımsatıyordu ona. Emilio'yu düşündü birden. Kendini inandırmağa çalıştı: evlenmiş olabilirdik. Hiç de duygulandırmadı bu düşünce onu. Kimseye karşı duygusu kalmamıştı artık. Yaşlılar evde yoktu. Emilio da gelemeyecekti. Böylesi daha iyiydi. Yalnız olacaktı, içten içe yorgundu. Yorgunluğunu gizleyemezse, zayıf bir ışık vereceğini düşledi, yaşlı ufacık bir kadın gibi. Yenik bir yaşlı kadın. Evi boydan boya aştı, oturma odasına gitti. Pencereden dışarı baktı. Radyo çok bağırıyordu. Fragalar ne der. Bunu düşündüğünü farketti birdenbire. Anımsadı. Hep söylediği buydu anasının Fragalar ne diyecekti? Martineler ne diyecek, Santozlar ne diyecekti? Ne derse desin Fragalar. Boşver Fragalara. Hem Fragalar da kim oluyordu? yeniden yorgun hissetti kendini. Camdan dışarı baktı. Terasta oturan Fragaları gördü. Her gece böyle otururlar. Spiker de yine öyle. Değişmez yaptığı. Kendisinin de. Pencereden uzaklaştı. Duvarda asılan aynada * kendine baktı. Kırıktı ayna. Yenisini koyması gerekiyordu yerine. Yapamayacağını biliyordu bunu. Tüm diğerleri gibi bu da alışkın olduğu bir anı idi. Bakıp kendine, «Beyaz bir saç vardır başımda, biliyorum» dedi. Aynanın karşısında asılı takvime baktı sonra. Günlerden neydi? Önemli değildi ki bu. Tümü de bir değil miydi günlerin? Güldü... Bugün, dün. Yarın, yarın bir olmayacak. Ne yapacağım şimdi? Boş, yararsız bir soru olduğunu biliyordu bunun. O, Maria Raza Bermudoz, her zaman yaptığını yapacaktı. Orada herkes öyle yapıyordu. Yerel sinemaya gitmeyecekti. O Meksika filmini iki kez görmüştüm zaten. Terasdaki Fragalara katılabileceğini düşündü. Konuşmak, konuşabilirim
Oysa olamayacağını biliyordu bunun. Fragalarla dedikodu yapabilirdi. Fragalarla, Santozlarla, Perezlerle şakalaşabilirdi. Ancak konuşamazdı. Yalnızca kendilerinden konuşabilirlerdi onlar. Kapanık, boz yaşantılarından. Bunu da öylesine rahatlıkla, öylesine övünerek yaparlardı ki.
Radyoyu anımsadı. Çalıyordu yine. Boşuna elektrik harcıyorum diye düşündü. Kapatacaktı, kapatmadı. Emilio ile evlenseydi nasıl olurdu herşey acaba diye düşündü. Şişman bir ev kadını olurdu, tutucu, törelere ve kocasına bağlı. Kendini daha da yorgun hissederek, saate baktı. Sekiz olmuştu bile Yarım saate kalmaz Fragalar da. tüm diğerleri de yatakta olurlardı. Komşulardan biri ile sokağa çıkıp vitrinlere bakmayı düşündü. Yok. olmaz.
Hep birdi o vitrinler de. Birbiri üstüne kumaş yığınları, tekdüze kumaş yığınları. Tekdüze hep. Vitrinler, sinema, spiker, kent, kişiler, kendisi. Radyodaki müzik avaz avaz bağırıp duruyordu. Sekiz buçuk. Fragalar içeri giriyorlardı, kapılar kapanıyordu. Pencereleri kapamağa başladı. Açtı sonra. Oturma odasına ışıklarını yaktı. Boşuna elektrik harcamak. Yatak odalarına gidip ışıkları açtı. Boşver elektriğe. Anası elektriğin pahalı olduğunu söyler dururdu. Yemek odasına gitti. Radyoyu kısması gerekirdi, geç olmuştu. Yapmayacağını biliyordu bunu. Daha da çok açtı sesini radyonun, istasyon değiştirdi. Yine önceki sesi duydu. «Yalanların, çekici yalanların.» Yine o. Güldü. «Yalanların, çekici yalanların...» Tekdüze, tekdüze, tekdüze. Yenilmişti.
Tekdüze diye mırıldandı. Sandalyeye çıktı. Tekdüze, tekdüze hep. Sandalyeden atladı. İpte sallandı. «Yalanların, çekici yalanların...» Evde tüm ışıklar yanıyordu.

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

©2012 Kitap Önerisi


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
 
9