"Yo siempre me había imaginado el paraíso bajo la especie de una biblioteca."
"Ben cenneti hep bir çeşit kütüphane olarak düşlemişimdir."
Jorge Louis Borges

21 Aralık 2013 Cumartesi

KAPİTALİZM VE SOSYALİZM-EDUARDO GALEANO

Geçmişe saygı, gericilik gibi gelmiştir hep bana. Sağcılar geçmişi seçer; çünkü ölüleri yeğlerler: Sakin bir dünya, sakin bir çağ. Ayrıcalıklarını kalıtımla meşru kılan güçlüler geçmişe özlem duygusunu geliştirirler. Tarih, bir müzeyi gezer gibi okunur. Bu mumyalar koleksiyonu dolandırıcılıktan başka bir şey değildir. Bugünümüz konusunda olduğu gibi, geçmişimiz konusunda da bize yalan söyleniyor. Gerçekler bizden gizleniyor. Ezilenlere, ezenlerin yarattığı uzak, sersemlemiş ve kısır bir bellek maledilmeye çalışılıyor. Ezilenler böylelikle, başka bir seçenek yokmuş gibi, kendilerinin olmayan bir hayatı yaşamaya boyun eğeceklerdir. 


Çokuluslu tröstlerin şubeleri bir dünya sistemi içinde yer aldıklarından, bir ya da iki yıl, gerektiğinde daha da uzun bir süre boyunca para kaybetmeyi göze alabilirler. Bu nedenle fiyatları düşürür ve peşinde oldukları şirketlerin teslim olmasını beklerler. Bankalar da onlarla işbirliği yapar. Kısa süre sonra, ulusal şirket beyaz teslim bayrağını çeker. Yerel kapitalistler, galiplerin memuru haline gelir. Bazı durumlarda, eğer şanslıysa, şirketini sattığında karşılığını yabancı şirketin merkez kuruluşunun hisse senedi olarak alır ve hayatını bolluk içinde sürdürür.


Bazı saf kişiler, ülkelerin, sınırları içinde yer aldığına inanırlar hala. Bunlar Latin Amerika ekonomilerinin birleşmesinde ABD'nin parmağı olmadığına inananlardır. Bunun nedeni onlarca çok açıktır: ABD, Latin Amerika Serbest Ticaret Birliği ya da Orta Amerika Ortak Pazarı'na üye değildir. Aynı kişiler, Simon Bolivar'ın isteğine uygun olarak, birleşmenin Meksika sınırında bittiğini ileri sürerler. Bu basit ve iyi niyetli ölçütü savunanlar bellek yitimine uğramış olacaklar ki, bir korsan, tüccar, bankacı, deniz piyadesi, teknokrat, "yeşil bereli", büyükelçi ve Kuzey Amerikan girişimcileri ordusunun uzun bir süre boyunca Güney Amerika halklarının çoğunun hayatını ve kaderini ellerinde tuttuğunu unutmaktalar. Bugün Latin Amerikan endüstrisinin imparatorluğun korkunç çarkında ezildiğini de. "Bizim" birliğimizin "kendi" gücü, ülkelerin azgelişmişlik ve bağımlılık yapılarından kopmadığı için, köleliklerini geliştirdikleri ölçüde sağlamlaşıyor. 


Kübalılar devrimle, saldırılar ve karşı saldırılarla, Washington ve Havana arasındaki darbeler ve karşı darbelerle, devrimin sosyal adalet vaatleri gerçekleştikçe radikalleştiler. 170 hastane ve bir o kadar da poliklinik kuruldu. Devlet, sağlık hizmetlerinin ücretsiz olmasını sağladı. Yüksek öğrenim kurumlarına devam edenlerin sayısı üç katına çıktı. Eğitim de parasız oldu. Üç yüz binden fazla çocuk ve genç burslardan yararlanır hale getirildi, yatılı okul ve kreş sayısı artırıldı. Nüfusun büyük bir bölümü kira ödemiyor, su, elektrik, telefon ve cenaze hizmetleri de ücretsiz; tıpkı spor etkinlikleri gibi. Sosyal hizmetlere yapılan harcamalar birkaç yılda beş katına çıktı. Ancak herkesin okula gidip ayağında pabucu olduğu günümüzde, gereksinimler geometrik bir hızda artarken üretim ancak aritmetik hızda artabiliyor. Artık birkaç kişi için değil, herkes için söz konusu olan tüketimin baskısı da Küba'yı ihracatını artırmaya zorluyor. Küba'da en büyük gelir kaynağı hala şeker.


Azgelişmişlik, gelişmenin bir aşaması değil, bir sonucudur. Latin Amerika'nın azgelişmişliği başka ülkelerin gelişmesinden kaynaklanmıştır ve bu ülkelerin gelişmesinin devamını sağlamaktadır. Uluslararası kölelik işlevi yüzünden güçsüz, doğuştan can çekişen sistem koftur. Kendini kader sanır ve sonsuzlukla özdeşleşmeye çalışır. Değişik olduklarından bütün bellekler bozguncudur, geleceğe yönelik projeler de öyle. Sistem, modelini, karıncaların değişmez toplumunda arar. Bu yüzden de, sürekli değişim halinde olan insanların tarihiyle bağdaşmaz. Ayrıca, insanların tarihinde her yıkıcı hareket, karşılığını er ya da geç yaratıcı bir harekette bulur.


Bugünkü birleşme bizi köklerimize götürmüyor, amaçlarımıza yaklaştırmıyor. Simon Bolivar doğru çıkan bir kehanette bulunmuş, ABD'nin özgürlük adına Amerika'ya sefalet saçmakla görevlendirildiğini belirtmişti. General Motors ve IBM, bu savaşta düşen birlik ve özgürlük bayraklarını bizim yerimize kaldırmak inceliğini göstermeyecektir. Geçmişin ihanete uğramış kahramanlarının ülkülerini gerçekleştirecek olanlar bugünün hainleri değildir. Latin Amerika'nın yeniden canlandırılması sürecinde denizin dibine atılması gereken yığınla çürümüş, kokuşmuş şey vardır. Ezilmişlerin, onuru kırılmışların, lanetlilerin payına düşmekte bu görev. Latin Amerika'nın ulusal davası, her şeyden önce toplumsal bir davadır. Latin Amerika'nın yeniden doğabilmesi için, önce efendilerini bir bir devirmesi gerekir. Başkaldırı ve değişim çağı başlıyor. Bazıları, yazgının tanrıların elinde olduğunu sanıyor; ama gerçekte, insanların bilincinde bir meydan okuma olarak biçimleniyor.


Brezilyalı bir işçi, Fransız bir işçinin 1 saatte kazandığı parayı kazanmak için 2,5 gün çalışmak zorundadır. Kuzey Amerikalı bir işçi, Rio de Janeiro'da çalışan bir işçinin 1 aylık ücretini, 10 saatten biraz fazla bir sürede kazanır. Yine Rio de Janeirolu bir işçi, 8 saatlik bir iş gününde, bir İngiliz ya da Alman işçisinin yarım saatte kazandığından daha az ücret alır.


Unutmamak gerekir ki, kapitalist toplumların tersine, sosyalist toplumlarda, işçiler işsizlik korkusu ya da kıskançlıkla hareket etmezler. Onları harekete geçiren, dayanışma, toplu sorumluluk, insanı bencillikten kurtaran görev ve hakların bilincidir. Bir ulusun bilinci bir gecede değişmez.

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

©2012 Kitap Önerisi


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
 
9