8 Haziran 1904’de Çehov ve Olga Knipper Berlin’de küçük bir
mola verdikten sonra Badenwiler’e
vardılar. Çehov daha iyi hissediyordu ve bunu kızkardeşlerine, arkadaşlarına
yazdığı mektuplarda yeni doktoru Schwoerer’den övgüyle bahsederek anlatmıştı.
İtalya’ya bir gezi planlıyordu. Ansızın bir huzursuzluk kapladı ruhunu ve hemen
otel değiştirmek zorunda kaldılar. Balkonlu bir oda istemişti. Balkonun bir
köşesinde yolun karşısındaki postanenin önünden gelip geçenleri seyrederek
saatlerce oturuyordu. Arada bir karısı civardaki koruya arabayla küçük geziler
için çıkarıyordu onu dışarı. Haziranın sonlarında üç gün süren bir kriz geldi.
1 Temmuz’da ansızın düzeldi birden. Aynı gün gece yarısı uyandı Çehov.
Boğuluyormuş gibi hissediyordu ve doktorunu istedi.( daha önce böyle bir şey
olmamıştı) Dr. Schwoerer geldiğinde Çehov ona şöyle bir baktı ve fısıldadı: Tod?
Kalbinin üstüne buz konuldu ve oksijen getirmesi için adam gönderildi.
“Uğraşmaya değmez, oksijen gelmeden öleceğim.” Bir bardak şampanya istedi.
Birkaç yudum aldıktan sonra sayıklar gibi konuşarak başını yastığa koydu:
“Gemici ayrıldı mı?” Can çekişme sırasında darmadağın olan düşüncelerine Rus –
Japon savaşının bir uzak yankısı karışmıştı muhtemelen. Kendine geldiğinde
usulca konuştu “Ölüyorum.” ve hatta daha sakin bir tonla Dr. Schowerr’e dönüp “Ich
sterbe.” dedi. Başı yastığa tekrar düştü. Gün ağarırken öldü ve denildiğine
göre tam bu sırada büyük bir pervane lambanın etrafında herkesin duyabileceği
şekilde kanat çırpıyordu.
Bedeni, üzerinde “taze istiridye” yazılı çinko bir sandığa
konuldu ve bir yük treniyle Moskova’ya getirildi. Bu arada savaşta yaşamını
kaybeden general Keller’in tabutunu getiren bir başka tren Moskova garına
girmişti aynı anda. Küçük bir karışıklık oldu; Çehovun cenaze törenine gelen
insanlardan bazıları Keller’in tabutunun peşinden gittiler ve bir yazarın
naşının mezarlığa dek askeri bando eşliğinde götürülmesine şaşırmışlarıdı.
Yanlışlık anlaşıldığıda, kimse kıkır kıkır gülmekten alamamıştı kendini. Gorki,
“Tabutun arkasında yüz kişiden az insan vardı. İlk kez giyilen ayakkabıları ve
zevksiz kravatları olan Moskovalı iki avukatı hala anımsıyorum. Bir düğüne
giderken uğramış olabilirlerdi. Biri köpeklerin ne kadar akıllı varlıklar
olduğunu anlatırken, diğeri sahibi olduğu kır evini methediyordu. Leylak rengi
elbiseli bir kadın elindeki dantelli şemsiyesi ile iki de bir yanı başındaki
ufak tefek yaşlı adama dönüp “Çok hoş bir adamdı, çok akıllıydı” diyordu. Yaşlı
adam öksürüyor gibi yaptı. Sıcak ve tozlu bir gündü. İri bir polis memuru
şişman beyaz bir atın üzerinde gösterişli bir havada cenaze alayının en önünde
ilerliyordu. He şey bu büyük ve duyarlı yazarın hatırasını zedeleyecek kadar
kaba ve bayağı idi.”diye aktarıyor bize.
Bu basbayağı Çehov’un son öyküsüydü: “Bir Yazarın Ölümü ve
Cenaze Töreni” Gorki, Çehov’un coşkulu ama onun derinliğini kavrayamayan zayıf
okuru rolünü oynamıştı.
Çeviren: Behlül Dündar
Tod: Alm. Ölüm
Ich Sterbe: Alm. Ölüyorum