Martin Heidegger. Felsefe tarihinin en önemli isimlerinden
biri. 1933'te yaptığı "Rektörlük Konuşması"yla Nazizm'e destek
vermekle suçlanan, tarihin en büyük "entelektüel zanlısı."
Heidegger, bu konuda hep sustu. Ama artık konuşmak zorunda.
Çünkü masada namlusu ona çevrilmiş bir tabanca duruyor, Almanya'nın iki büyük
yenilgisine şahitlik etmiş, eski bir Luger.
José Pablo Feinmann, iktidar ve entelektüeller arasındaki
ilişkiyi, mutlak gerçekliğin kuşkulu yanını, dehşetin akla uyduruluşunu ve
zekânın aldatıcı yüzünü sorguluyor.
Heidegger'in Gölgesi tüyler ürpertici bir korku hikâyesi
olarak da okunabilecek, felsefi bir roman.
Varlık. Zaman. Dünya. Nesne. Ölüm. Hiçlik
Felsefi romanların o insansız, eylemsiz örneklerinden değil
bu kitap. Heidegger’in Nazizmle ilişkisini kurgusal bir dünyaya atarak onu,
felsefesini ve etkilerini hayallemek gibi zor bir işin üstünden ustalıkla
geliyor yazar. Zaten kendisi de bir felsefe profesörü şu an.
Heidegger’in Gölgesi adı bir kere ilginç. Heidegger son
kalemde bir düşünürdür, yazardır.
Söylediğimiz şeylerin insanlar üzerinde mutlaka etkisi olur
bu dünyada. Ama sonuçta her insan kendi eylemlerinden sorumludur. Düşünceler
zihnin gölgeleridir. Üzerimizi örterler ama gölgeden çıkmak da bizim elimizde
olan şeydir.
İşte bu yüzden Heideggeri aslında bir bakıma koruma altına
alıyor öykü. Ama ona da o kadar kolay olmadığını gösterip ona bir soru soruyor.
Büyük filozofun suskunluk ile karşıladığı bir soru. Suskunlukla karşıladığınıza
göre suçlusunuz demektir.