"Yo siempre me había imaginado el paraíso bajo la especie de una biblioteca."
"Ben cenneti hep bir çeşit kütüphane olarak düşlemişimdir."
Jorge Louis Borges

1 Mayıs 2012 Salı

YER DEMİR GÖK BAKIR-YAŞAR KEMAL

Başı dara düşenler, yarattıkları düş dünyasında bulurlar yollarını. Ayakta kalabilmek için sığındıkları bu dünya bir yandan onları yaşatırken, bir yandan da hikayelerini örer. Dağın Öte Yüzü üçlüsü darda kalanların yarattıkları düş dünyasının büyük ve görkemli hikayesidir.

Üçlünün ikinci kitabı Yer Demir Gök Bakır bütün mümkünlerini yitirmiş köylülerin kendi yarattıkları ermişin işaret ettiklerine bakarak hayatta kalmalarını anlatır. Roman kendi mitini yaratmanın tanığı, düş dünyasının gücünün kanıtıdır.

Fransız Eleştirmenler Derneği’nce “Yılın en güzel romanı” seçildi.

“Birden bu barok kişilerin harikulade serüvenine kapılırsınız, acımasız gerçekle efsane arasında gider gelirsiniz. Yaşar Kemal ya da bir halkın dehası.”
Martine Bauer, Le Matin de Paris, (Fransa)

“Yaşar Kemal’in özgün ya da bilge bir anlatıcıdan çok daha başka bir şey olduğunu bir kez daha kabul etmek gerekir. (...) Yazar ve halkı sanki gerçekten tek bir bütünmüş gibi, kişileri de anlatımı da aynı şiirsel imgelemi ve aynı büyüleyici çekiciliği taşır.”
Journal de Centre, (Fransa)

“Toprağa ve gökyüzüne kenetlenmiş köylünün sert yaşamını düşleyebilenler, bir gemiye biner gibi binsin bu demirden toprağa, bizlere sonsuza dek yasak edilmiş bu serüveni yaşasınlar.”
M. Rieux, Que Lire, (Fransa)

“İnsanlara karşı acımasız bir toprağın temposu...”
Pierre A. Willemart, L’Actuel Bruxelles, (Belçika)

*
Hasan önde, Ummahan arkada, meşeliğe doğru usul usul gidiyorlardı. Hasan ellerini koynuna sokmuş, öne doğru yumulmuştu. Ummahan hep ayaklarının ucuna bakıyordu.
Hiç konuşmuyorlardı. Ürkektiler. Bir kuş parlasa ödleri kopacak gibiydiler, tetikte. Gözleri kısılmıştı.
Ortalık kar içindeydi. Kar dereleri tepeleri silme doldurmuştu. Dünya yalnız bir aklıktı. Bu aklığın üstünde en küçük bir leke bile yoktu. Bir kuş, bir sinek lekesi bile. Gökyüzü de apaktı. Yalnızca uzakta, güneyde Torosun ormanlığının üstünde sıcacık yeşile kaçan bir mavilik balkıyordu. Bu duruluk sonsuz aklığın üstüne serilmiş küçücük bir mendile benziyordu. Bir de uzaktan Hasanla Ummahana bakınca yuvadan düşmüş, yuvarlanan, uçmak için kanat çırpan, çabalayan kırlangıç yavrularını görür gibi oluyordu insan.
İşte bu dünyanın aklığına Çukurova güneşi gibi bir de belalı güneş vurmuş, karların üstüne öylesine bir de ipilti çökmüş, göz açıp da bakamazsın.
Bastıkça, donmuş, gıcılaşmış kar çatırdıyor. Ummahanın da ayağı yalın, Hasanın da yalın. Ayakları kızarmış. Kızgın demire basmış gibi oluyorlar. O yüzden de yürüyüşleri bir tuhaf.
Daha meşeliğe çok yol var.
Hasan geriye döndü:
“Baksana bana kız,” dedi sertçe.
Ummahan:
“Ne var?” diye yumuşacık sordu.
Hasan:
“Şu ormana varır varmaz...” Sonra sustu.
Ummahan:
“Ormana varır varmaz?” diye sordu.
Hasan:
“Söylemeyeceğim. Vazgeçtim. Varır varmaz işte.”
Ummahan:
“Söylemeee...” diye, umursamadı. “Sanki söyleyince ne olacakmış yani?”
Hasan sert:
“Ölüyün körü olur,” diye çıkıştı.
Ummahan baktı ki Hasan tam kavga arıyor, sustu.
“Sana diyorum ki ölüyün körü olacak. Anlamadın mı dediğimi?”
Ummahan:
“Anladım kardaşım, anladım. Ne yapayım, söyleme.”
Hasan daha da sert:
“Söylemem,” diye bağırdı.

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

©2012 Kitap Önerisi


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
 
9