Keraban Ağa'nın on paralık vergiyi ödememe inadıyla başlayan
zorlu Karadeniz yolculuğu sürüyor.
Keraban ağa ve dostları, hem yolculuğun zorluklarıyla mücadele ederek
ilerliyor hem de birbirinden şaşırtıcı olaylar ve tehlikelerle karşı karşıya
kalıyor. Öykünün sonunda ise okuyucuyu akıllara durgunluk veren bir sürpriz
bekliyor.
Jules Verne, İstanbul, Osmanlı İmparatorluğu, Türkler ve Karadeniz'le ilgili
düşüncelerini serpiştirdiği romanın bu ikinci cildinde, "Osmanlıların en
inatçısı"nı Sinop, Sürmene, Çayeli, Pazar, Hopa gibi birbirinden güzel pek
çok Karadeniz yöresinde dolaştırıyor.
*
Büyük usta Jules Verne’nin iki ciltlik bu kitabı bizden
birini anlatıyor.
Keraban Ağa’nın bu sıradışı öyküsünün yanısıra satır
aralarından, kahramanların ağızlarından o günkü Türkiye ile ilgili o kadar çok
ilginç şeyler buluyoruz ki, yazarın bilim, keşifler, icatlar arasında bir de
uzun zamandır ülkemizi gözlemlediğini anlıyoruz.
Kereban Ağa basit bir inatçı tüccar değil, aynı zamanda
politik bir duruş sahibi. Hakkını söke söke alan biri. Batıyı biliyor, dostları
var ama doğulu olmaktan da hiç gocunmuyor. Bir kuruşun bile hesabını soruyor
ama bir kuruş için 100 bin lira harcamaktan da çekinmiyor.
Ana öykünün dışında aradaki yan öykücükler, özellikle
Trabzon’da handa geçen olay, kitaba keyif katıyor. O yolculuklar ve Verne’nin
vazgeçilmez metaforu zamanla yarış yine başrolde.
Değişik, eğlenceli ve bu topraklarda geçen bir macera. Belki
bir gün filmi bile yapılır.