"Yo siempre me había imaginado el paraíso bajo la especie de una biblioteca."
"Ben cenneti hep bir çeşit kütüphane olarak düşlemişimdir."
Jorge Louis Borges

9 Mart 2012 Cuma

EL-PATRİCİA HİGHSMİTH

Bir genç adam bir babadan kızını istemişti, ömrünü onunla el ele geçirmek istediğini söyleyerek. Baba genç adama kızının sol elini gönderdi, bir kutu içinde.
Baba: "Ömrünü onunla el ele geçirmek istediğini söyledin ya, işte kızımın eli. Ama bana sorarsan sen aslında daha başka şeyler istemiş ve almışsın ondan."
Genç Adam: "Siz neler demek istiyorsunuz?"
Baba: "Neler demek istiyorum, sence? Benim senden daha şerefli olduğumu yadsıyamazsın, çünkü sen benim ailemden, izin istemeden bir şey aldın, oysa ben sana, istediğini verdim işte."
Aslında genç adam herhangi bir şerefsizlik yapmış değildi.
Sorun babanın kuşkucu olmasında, olayları çirkin yorumlamasındaydı. Baba şimdi yasal olarak genç adamı kızının bakımından sorumlu tutup kaz gibi yolabilecek durumdaydı. Genç adam kızın elinin kendisinde olduğunu yadsıyamazdı, oysa sonunda bu eli umarsızlık içinde öpüp toprağa gömmüştü. El gömüleli neredeyse iki hafta oluyordu.
Genç adam, kızı görmek için girişimde bulundu, ama babanın evini kuşatmış olan esnaf ve tüccarların arasından kendine yol açıp geçemedi. Kız sağ eliyle çekler imzalamaktaydı. Kan kaybından ölmek şöyle dursun, bu konuda yepyeni bir hız kazanmış gibiydi.
Genç adam gazetelere, kızın evini ve yatağını terk etmiş olduğu konusunda ilan verdi. Ne var ki ilkin bu evde ve bu yatakta bulunmuş olduğunu kanıtlaması gerekiyordu. Durum henüz kağıt üstünde ve kilisenin gözünde "evlilik" sayılmıyordu. Beri yandan kızın elinin onun elinde olduğu, paketi imza karşılığında teslim aldığı kesindi.
Şimdi beş parasız kalmış olan genç adam, "Ne eli?" diye polislere sordu, çaresizlikten saçını başını yolarak. "O el benim bahçemde gömülü!"
"Demek gözü kanlı bir suçlusun da aynı zamanda? Derbeder bir yaşam sürmekle kalmıyorsun, psikopat bir manyaksın da! Eşinin elini sen mi kestin yoksa?"
"Ben kesmedim, zaten o benim eşim bile değil!"
"Kızcağızın eli bunun elinde, ama eşim bile değil diyor!" diye burun kıvırdı yasa adamları. "Ne yapalım şimdi biz bu adamı? Mantıksız, belki de akıl hastası bir adam."
"Tımarhaneye kapatalım. Ne var ki aynı zamanda cebi delik olduğundan bir devlet hastanesine yatırmak durumundayız."
Böylece genç adamı kilit altına aldılar. Eli onun eline verilen kız ayda bir gelip tel örgünün ardından ona bakıyordu, sadık bir eşe yaraşır biçimde. Ve çoğu evli kadınlar gibi onun da kocasına söyleyecek pek sözü yoktu. Ama tatlı tatlı gülümsüyordu. İşyeri genç adama ufak bir maaş bağlamıştı şimdi; kız, bunu da alıyor, kol bileğinin kesik yerini ise muflon içinde gizliyordu.
Genç adam ondan, yüzüne bile bakamayacak kadar nefret ettiği için daha kötü bir koğuşa nakledildi, kitapları elinden alınıp ziyaretçileri yasaklandı ve sonunda zavallıcık gerçekten aklını oynattı.
Delirdiği zaman başından bütün geçenler, sevdiği kızla el ele yaşamak isteyişi ve onun kesik elinin kendisine verilişi, genç adam için sonunda anlaşılırlığa kavuştu. Bir kızın elini eline almayı istemekle ne korkunç bir hata, hatta bir cinayet işlemiş olduğunu şimdi kavrayabiliyordu.
Onu kapatanlara başvurarak hatasını artık anlamış olduğunu söyledi.
"Ne hatası? Bir kızla el ele yaşlanmak istediğini açıklamak mı? Evlendiğimde ben de bunu yapmıştım."
Hiçbir şeyle iletişim kuramadığına göre şimdi artık temelli delirmiş olduğunu hisseden genç adam günler günü bir lokma yemek yemedi, en sonunda yatağına uzanıp yüzünü duvara döndü ve öldü.

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

©2012 Kitap Önerisi


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
 
9