Heykelin Arzusu
“Her ne pahasına olursa olsun yalnız kalmak istiyorum” dedi
Heykel sonsuz bakışlarıyla. Rüzgar, yanan yanaklarımı serinleten rüzgar. Ve
korkunç savaş başladı. Kırılmış başlar düştü, kafatasları, sanki fildişinden
yapılmışlar gibi, pırıl pırıldı.
Kaç, meydana ve ışık saçan kente kaç. Arkamda, iblisler tüm
güçleriyle indiriyorlar kırbaçlarını sırtıma. Kalçalarım öyle çok kanıyor ki .
Ah, yalnız bir heykelin hüznü işte şuradaki. Mutluluk.
Ve asla olmadığı
güneşin. Işıklı yeryüzünün sarı tesellisinin olmadığı.
Arzuluyor.
Sessizlik.
Kendi yabacı ruhunu seviyor. Fethettiği.
Ve şimdi göğün merkezinde çok yüksekte durdu güneş.
Ve sonsuz bir mutluluk içinde gömüyor ruhunu düşüncelere
heykel kendi gölgesinde.
*
Pancurlar daima kapalı bir oda var. Bir köşede bir kitap,
hiç kimsenin okumadığı . Ve duvarda bir resim var, kimsenin ağlamadan
bakamadığı.
*
Odada revaklar var ve orada uyur. Akşam olduğunda kalabalık
vızıltılı bir biçimde orada toplanır. Sıcak dayanılmaz hale gelince öğle vakti,
nefes nefese gelir oraya, serinlik arayarak.
Ama uyur, uyur, uyur.
*
Ne oldu? Plaj boştu ve şimdi birini görüyorum oturmuş oraya,
bir kayanın üstüne. Bir Tanrı oturmuş oraya ve seyrediyor denizi, suskunlukla.
Ve hepsi bu.
*
Gece derin. Yanan kanapemi itiyorum. Morpheus tiksiniyor
benden. Çok uzaklardan yaklaşan bir at arabasının sesini duyuyorum. Toynakları
atın, doludizgin, ve çıkan gürültü, kayboluyor gecede. Uzakta bir tren düdüğü
çalan. Gece derin.
*
Fatih’in heykeli meydanda, kafası çıplak ve kel. Her yerde
güneş hüküm süren. Her yerde gölgeler teselli veren.
*
Dostum, akbabanın bakışı ve gülümseyen ağzıyla, bir bahçe
kapısı sana acı çektiriyor. Hapsedilmiş leopar, kafesinde at adımlarını, ve
işte şimdi; üstünde kaidenin, fetheden bir kral pozuyla, ilan et zaferini.
Çeviren: Behlül Dündar