"Yo siempre me había imaginado el paraíso bajo la especie de una biblioteca."
"Ben cenneti hep bir çeşit kütüphane olarak düşlemişimdir."
Jorge Louis Borges

7 Haziran 2012 Perşembe

BADEN BADEN’DE YAZ-LEONİD TSIPKİN

Bu sıra dışı roman, adsız ama açıkça Tsıpkin’in kendisinden başkası olmayan Yahudi anlatıcısının Moskova’dan Leningrad’a 1970’lerdeki tren yolculuğu ile başlar. Orada hayranı olduğu Dostoyevski’nin son günlerini geçirdiği evi ziyaret etmeyi planlamıştır. Trende Dostoyevski’nin ikinci eşi Anna Grigoriyevna’nın günlüğünü okumaya koyulur. Yolculuk sırasında Tsıpkin’in düşüncesi iki paralel alanda ilerler. Ortaya çıkan iki katmanlı bir anlatıdır. Birincisi güçlü bir yaratıcı düş: 1867’de Dostoyevski ve Anna’nın yurt dışında geçirdikleri baharı ve yazı, özellikle Baden Baden’deki fırtınalı günlerini ve daha sonra Dostoyevski’nin Petersburg’daki ölümünü tahayyül. Diğeri Yahudi anlatıcı- yazarın kendi hikâyesi: 1934-37 Büyük Terör’ünden !970’lere Sovyet gerçekliğiyle ve güçlü bir yaratıcı olduğu kadar bağnaz bir Yahudi düşmanı olan Dostoyevski’ye duyduğu hayranlıkla yüzleşmesi.

*
Ondan af dilemeye geldiği ve yüzmeye başladıkları geceleyin Fedya, onu bir tarafa sürükleyen karşı akıntıya yine kapıldı ve boğulacağını hissetti. Anna Grigoriyevna kâh ileri doğru yüzerek, ona bakarak, onu kendisini izlemeye davet ederek, kâh ona çok yakın yüzerek, gözlerinin içine bakarak, ona ellerini uzatarak, neredeyse onu tutarak, kâh yemyeşil suların diplerine dalıp, ortadan kayboluşuyla onu korkutmaya kalkışarak yardım etmeye çalışıyordu, -ama akıntı insafsızca ve müthiş bir hızla onu sürükleyip götürüyordu, - mücadeleyi hemen hemen bırakmıştı, - su daha da hızla üzerine kapanıyordu, dalgalanan yeşil su kütlesi içinden patlak, renksiz gözleriyle yayvan bir yüz belirmişti - bu yüz şişmiş, davul gibi olmuştu, şişirilmiş hava balonu gibi, kıpkırmızı, vaşak bakışlı çok tanıdık bir yüze dönüşerek, bir gün önce dağın eteğinde durarak, kahkaha atarak, kudurarak onu gösteren onlarca, yüzlerce el şimdi ona uzanmıştı, dev bir akrebin kolları gibi, - son, umutsuz bir çabaya girdi, ne ki bedeni iradesizce gevşedi, hızla ve kaçınılmaz biçimde dibe indi.

*
“(...) ertesi gün sabah, aklında Anya Grigoriyevna’nın öğütleri, elinde paketlediği Anya’nın leylak rengi elbisesi, ev sahibesinin kapısı önünden sağ salim geçerek usulca evden çıktı, __ çünkü bu paketi ne onun, ne de hizmetçi kızın görmesi gerekiyordu, __ holden süzüldü ve at hırsızı bir çingene gibi başını öne eğerek, paketi göğsüne bastırarak ve binalara yakın yürüyerek Baden Baden’in yeni canlanan sokaklarında hızlı hızlı Weismann’ın dükkânına yürüdü. Anna Grigorievna’nın elbisesi için aldığı 5 taler’i hemen koydu, kaybetti, gerçi bu yeni bir şeydi, çünkü ilk iki üç mizayı genelde alırdı, bu onu şaşırtmadı, üzmedi bile __  şimdi dağdan kayıyordu gittikçe hızlanarak __ bu soluk soluğa bırakan sürekli düşme sırasında, aldığı darbelerin farkında olmadan önüne her çıkana çarpıyordu, gar binasından çıktı ve Avrupa Oteline koşmaya başladı, sokakları ayrımsamadan, ne yaptığının bilincinde olmadan, __ tanıdık metrdotel sağlam vücuduyla yolunu keserek Bay Turgenyev’in çoktan çıktığını söyledi, __  ona inanmadı ve değerli halılarla kaplı geniş merdiven basamaklarını hedefleyerek adamın sağından solundan geçmeye kalkıştı, metrdotel onu geçirmemek için kollarını genişçe iki yana açmıştı, tavuk kovar gibi: ”Kış kış!” diyerek, __ tam bu sırada Gonçarov göründü, koca göbeğini güçlükle taşıyarak, gümüş topuzlu bastonuna dayanmış ağır ağır merdivenlerden iniyordu, __ Dostoyevski’yi görünce merdivenin alt basamağında durdu ve süzgün, cansız gözleriyle bakarak uyuşukça __ yukarıdan aşağıya __ tombul elini uzattı, metrdotel, sahibinin kulübesine soktuğu bir köpek gibi gönülsüzce geri çekildi, __ Gonçarov, heyecanlı heyecanlı bir şeyler diyen, elini kolunu sallayan ziyaretçiyi sessizce dinledi, __ merdiven çıkmış gibi oflayıp puflayan Gonçarov para çantasından 3 altın para çıkardı ve konuğa verdi __ ziyaretçi Gonçarov’a hafif bir selam verdikten sonra lobiden koşarak çıktı ve soluğu gar binasında aldı. 3 altını kaybetti, hemen, hatta bir tür hummalı bir hazırlıkla, kaybetmenin doyumsuz hazzına tutulmuş gibi ya da anti dama oynuyormuş gibi __ düşüş süratine giderek daha fazla kaptırmıştı kendini. “
'Baden Baden'de Yaz', yazarı Leonid Tsıpkin'le otobiyografik özellikler sergileyen bir roman. Roman, Yahudi anlatıcısının 1970'lerde Moskova'dan Leningrad'a yaptığı tren yolculuğu ile başlar. Anlatıcının bu geziyle amaçladığı şey, orada hayranı olduğu Dostoyevski'nin evini ziyaret etmektir. Bu ziyarette, anlatıcının iki katmanlı düşünüşü romanın en ilgi çekici yanıdır diyebiliriz. Çünkü Dostoyevski'ye hayran olan anlatıcı, bir yandan da ünlü yazarın Yahudi düşmanlığı üzerinden, bu hayranlığıyla yüzleşmek zorunda kalacaktır. Tsıpkin'in romanının iki katmanlı kurgusu, Dostoyevski'nin yaşadığı zamanlara yaptığı gerçekçi geçişlerle de ilgi çekiyor.

*
Rusluk akıyor her kesik damarından.

Bu kitabı bir roman mı yoksa bir anlatı mı sınıfına koymak gerekir, o tartışılır. Klasik anlamda bir roman olmadığı ise açık. Bu tür kitaplara aynı zamanda “meditasyon” adı verilir: Yazarın bir konu, kişi, yer hakkında ′dairesel’ yoğun bir anlatımı yani. Modern edebiyatta en ünlü örneklerini W.G.Sebald vermiştir. Baden Baden’de Yaz Sebald’ın tarzını önceleyen bir kitap. Üslup, içerik, resimlerle süsleme vb.
Baden Baden’de Yaz sonradan farkına varılmış kitaplardandır. Sovyetler tarihi biraz da değerleri çok sonradan bilinecek kitapların tarihidir. Bulgakov, Zamyatin, Belıy, Platanov, vb, vb…Susan Sontag’ın bu kitabın bilinmesinde çok emeği vardır. Zaten ilginç analizleri olan çok güzel bir önsöz yazmış.
 Baden Baden’de Yaz - görünürde- Dostoyevski üzerine bir roman. Dostoyevsk’nin karısının günlüğünden yola çıkarak yazılmış gibi anlatıyor anlatıcı ama tabii bu pek de öyle değil.
Yazarlığı bir meslek olarak seçmemiş olan Tsıpkin –ki, Çehov, Bulgakov gibi doktordur o da – mükemmel bir dil ile yazıyor. Butabii bir o kadar da zor bir dil.
Proust, Sebald, Saramago, Marias yazım tarzı olarak ilk karşılaştırabileceğimiz yazarlar.  Ana öykü sayısız küçük öykücüklerle sarılıp kuşatılıyor. Dostoyevski’nin ruhsal iniş çıkışları tam bir Dostoyevski romanını andırıyor. Özellikle her suçtan sonra karısının önünde diz çöküp af dilemesi, Turgenyev’i sürekli iğnelemesi, batıya olan öfkesi eksiksiz tamamlanmış resimler gibi. Arka planda ise biraz da tam Dostoyevski’yi delirtecek bir resim: Dostoyevsk’nin Yahudi sevmemezliğinin flu bir şekilde gösterilmesi, ima edilmesi. Dostoyevski imalardan nefret ederdi çünkü. Tüm deliliği, peygamberliği, büyüklüğü burdan gelir.
Zaten bir Rus Yahudisi olan Tsıpkin bir yerde de “Ben biri Rus değilim. Sovyet Yahudi yazarıyım” der ama bunu hüzünle, içi acıyarak söyler. Kendisinin Rus kabul edilmeyeceğini farzederek. Ve bu yüzden de sanırım o en büyük Rus’un peşinden kabul edilmek için koşuşturup durur. Bir büyük adamın peşinden ağlayarak koşan yırtık elbiseli, toz toprak içindeki bir çocuk gibi.

*
Dostoyevski'nin peşinde


FATİH BALKIŞ

Radikal Kitap / 20/04/2007
Rus Edebiyatı'nın gayri resmi yazarı Leonid Tsıpkin belki de devrim sonrası yazılan en önemli romanlardan birinin yaratıcısıdır. Baden Baden'de Yaz adlı romanı hem roman sanatına getirdiği yeniliklerle hem de...
Rus Edebiyatı'nın gayri resmi yazarı Leonid Tsıpkin belki de devrim sonrası yazılan en önemli romanlardan birinin yaratıcısıdır. Baden Baden'de Yaz adlı romanı hem roman sanatına getirdiği yeniliklerle hem de şaşırtıcı bir dil zenginliğiyle Dostoyevski üzerine yazılmış en etkileyici romanlardan birine dönüşür. Baden Baden'de Yaz'a yalnızca Dosteyevski üzerine yazılmış gözüyle bakmak şüphesiz taşıdığı değeri alçaltmak olacaktır. Tsıpkin yaşamının kuşatılmışlığı, tutkularının gün ışığına çıkamamış kökleriyle birlikte, gizli gizli yürüttüğü bir edebiyat çalışmasının baş konuğu yapmıştır Dostoyevski'yi. Kendinden yüz yıl önce yaşamış olan ustanın tüm Rusya'da izini sürerken, aslında Rusya'nın Dostoyevski'nin bir parçası olduğunu anlamıştır.
Bohemlerin tatil mekânı
Leonid Tsıpkin (1926-1982) devrim Rusya'sında bir doktor olarak, yalnızca kısıtlı zamanlarında edebiyatla ilgilenmiş, yoğun okumalarının sonucunda az sayıda eser vermiş, yaşamı geçim mücadelesi, ailesi ve edebiyat arasında sıkışıp kalmış bir yazardır. Her anlamda bir enkaz olan Rus kültür yaşamına olan uzaklığı onu hem korumuş hem de hak ettiği ünden alıkoymuştur. Ama yazar kendi serüvenin bir parçası yaptığı Dostoyevski'yle geçmişin, yaşantının ve zamanın kıyıcı topraklarında didişmeyi kendine görev edinmiştir.
Baden Baden'de Yaz, Dostoyevski'nin sürgünden sonra döndüğü Moskova'daki başarısız yaşamının ardından genç karısı Anna Grigoriyevna ile çıktığı Avrupa gezisi üzerine kurulmuştur. Ancak romanın çok katmanlı yapısı hem Dostoyevskilerin hem de yazarın kişisel deneyimleriyle birlikte ilerler. Anlatıcı, Dostoyevski'nin peşinde onun yaşadığı, hüküm sürdüğü yerleri görmek için trenle yolculuğa çıkmıştır ve elinde Anna'nın Dostoyevski'nin ölümünden çok sonra yayımlanan günlükleri vardır. Romanın, Anna'nın günlüğü, Dostoyevski'nin tüm romanlarından sahneler, Tsıpkin'in kendi yaşamından parçalarla birlikte oluştuğunu ve böylece bir nehir roman gibi sonsuzluğa aktığını söylemek yanlış olmaz. Yalnızca günlükler, alıntılar ve çeşitli kaynaklar değildir romanı önemli kılan, bizzat Tsıpkin'in çektiği ve Dostoyevski'nin, kahramanlarının oturduğu apartmanların fotoğrafları da romanın tam ortasına gizlenmiştir. Böylece gerçekle kurmacanın çoğul birlikteliği romanı sımsıkı sarmaya başlar.
Baden Baden, Avrupa'nın ortasında, huzurlu ve sıcak iklimiyle her zaman zenginlerin, soyluların ve lüks düşkünü bohemlerin tatil için geldikleri şirin bir Alman şehridir. Dostoyevski ise bu şehri Kumarbaz adlı romanında kullanmış aynı zamanda günlüklerine de almıştır. O zamanlar Baden Baden'de olmak, Rusya'da yaşayıp Avrupalı gibi düşünmek anlamına gelir. Ancak bu küçültücü bir yargıdır. Olayların gerçek yüzünü görememeyi, gereğinden çok abartılı düşüncelere sahip olmayı anlatır.
Baden Baden'in temsil ettiği şey zavallı bir Dostoyevski portresi çizmesidir. Romanlarındaki aşırı tiplerin, baba katilliğine soyunan oğulların, cinayeti işleyip ruhsal bir rahatlamanın içine giren karakterlerin tümünü kendi sırtında taşıyan bir Dostoyevski'yi açığa çıkarır. Burada sürekli kumar oynayıp kazanmanın, her şeye karşı kazanmanın hesaplarını yapar, ama rulet tutkusu yüzünden üç ay gibi kısa bir süre içinde varını yoğunu yitirmiş, defalarca rehincilerin yolunu tutmuş ve bütünüyle nefret ettiği alçak ve ikircikli uşaklar ve tefeciler tarafından aldatılmıştır. Bunun yanında Baden Baden bir başka şeyi, hiçbir zaman ait olmadığı ve aslında hep dışlandığı Rus edebiyat çevresini de simgelemektedir. Yaşadığı dönemde Turgenyev ve Gonçarov gibi yazarlara verilen değerin yarısı bile ona verilmiş değildir. Gerçekte de zenginlik ve ün timsali bu yazarların Dostoyevski'yi aralarına almayışları doğrudur. Yeraltından Notlar'ının Hasta Adam'ının arkadaşları tarafından davet edilmediği bir yemeğin ardından çıkardığı rezaletlerin simgesel olarak Baden Baden'de yinelendiğini görürüz. Yaşamak için tutunduğu düşleri, yaşamının her zaman tedirginlikle geçen yılları, hesaplaşmalara dayanan ilişkileri onu bir yabancı, Beyaz Geceler'e ait biri yapar. Şimdi Dostoyevski hem büyük bir yazar hem de sürekli bilincini yitiren, sara nöbetleri geçiren ve öfke patlamalarıyla sağa sola saldıran nevrotik bir roman kahramanı olarak karşımızdadır.
Dostoyevski ve Yahudiler
Dostoyevski'yi bu kadar özümseyen Tsıpkin sonunda o çok sevdiği yazarla kendi hikâyesine döndüğü bir anda, gece yarısı hesaplaşma kararı alır. Bütün yüceltici özelliklerine karşın 'Yahudi Düşmanlığı' Dostoyevski'nin aklından atamadığı bir olgudur. Yine günlüklerinde uzun uzun bu konuyu tartışmaktan kaçınmaz. Gerçi bütün Yahudi sorununu sırtlanamayacağını özellikle belirtse de, yüz yıllarca ezilen Rus Halkı'nın yanında Yahudilerin çektikleri acıların hiçbir şey olmadığını söyler. Dahası onların çektikleri saf acı bile değildir, her yerde ezmek ve yok etmek, sömürmek ve içini boşaltmak üzere yaşarlar. Tüm romanlarına bulaşan ve iğrenç, aşağılık ve küçük hesap peşinde olan bu insanlar belki de Dostoyevski'nin ona en çok acı çektiren tiplerin başında gelirler. Oysa Tsıpkin'in de adını andığı pek çok Rus Yahudi'si yaşamlarını Dostoyevski'nin büyülü dünyasına adamışlar ve enerjilerini bu dünyanın bilinmezliklerini açığa çıkarmak için yaşamışlardır. İşte şimdi Tsıpkin'in kendisi de onlardan biri olmuştur ve belki de onu üzen tek şey budur. Çünkü samimiyetinden emindir. Bir millet olarak bile görülmemek, bir kabile olarak anılmak ona üzüntü verir. Devrim sonrası Rusya'da gerçekten de Yahudilerin özellikle Tsıpkin ve ailesinin yaşadıkları buna neden oluyor denebilir. Amerika'ya yerleşmek için yaptığı vize talepleri reddedilmiş, kısa süre sonra da işsiz bırakılmıştır. Bütün bu talihsizlikler Dostoyevski'nin yaşadıklarıyla koşut gider. Sürgünden sonra yaşama dört elle sarılması bir işe yaramamış, yayıncısından aldığı avansların karşılığında eserlerinin telifini yitirme tehlikesiyle karşılaşmıştır. Kuşkusuz Tsipkin'in özdeşleşmekten kaçınamadığı bir yaşamdır bu. Onun ölümsüz hale gelebilmek için çektiği acıların bir zorunluluk olduğunu düşünüyordur belki ve kendisi de bunlara katlanıyordur.
Susan Sontag'ın kitabın önsözünde yer alan açıklayıcı yazısında hiç düşünmeden okuduğu en önemli romanlar arasına alır Baden Baden'de Yaz'ı. Saramago'nun dünyasından, Bernhard'ın sonu gelmez cümlelerinden ve Sebald'ın fotoğraflarla desteklenen anlatılarına kadar pek çok yazarın biçemiyle örtüşen dünyasından söz eder. Ben bunlara Rusya'yı hiç terk etmemiş bir yazarın görmediği yerler üzerine bu kadar gerçekçi bir biçimde yazabilmesinin ve belki de hiç görmediği tablolar üzerine çıkarsamalarda bulunmasının da mucizevi bir yönü olduğunu eklemek istiyorum. Leonid Tsıpkin gerçekten de edebiyatı yolculuklarda, kentlerde, sokaklarda, kahvelerde, evinde ve odasında değil, ruhunun ve istencinin arasında bir yerlerde, o kimsenin bölemediği ve Dostoyevski'ye tutkuyla bağlandığı anlarda yapmıştır.
Levinas, Cioran ve Bakhtin gibi kuramcıların yanında Kafka, Tim Parks ve Tsıpkin gibi romancıların neden Dostoyevski'nin yapıtlarının peşinden gittiklerini şimdi daha iyi anlıyoruz. İnsancıklar'da aşkı parmak uçlarına saklayabildiği ve insanlık tarihinin en tekinsiz öyküsü olan 'Büyük Engizisyoncu'yu yazabilme gücüne sahip olduğu için.
BADEN BADEN'DE YAZ
Leonid Tsıpkin, Çeviren: Kayhan Yükseler, Yapı Kredi Yayınları, 2007, 160 sayfa

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

©2012 Kitap Önerisi


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
 
9