Dizleri ve dirsekleriyle sürünerek
tarlada
dört ayaklı sakat bir hayvan gibi gidiyordu.
Otomatik silahının kayışı çıkmıştı ensesine.
Elleri ve yüzü pisti.
Sırtı uzundu, ümitsizdi.
Buzlar çözüleli bir ay oluyor.
Müthiş gürültülerle kütleler ve pırıltılar
nehirlerin
boyunca aktı sıcak denizlere doğru.
Sonra uzun yağmurlar başlamıştı on beş gün kadar önce,
sonra, apansızın evvelki gece
bulutlar dağılmış,
yıldızlar ısınıvermiştiler,
öyle de
yaklaşmıştılar ki insanlara
uzanıversen
cıgaranı
yakardın ateşlerinde.
Sürünüyordu ıslak toprağın üzerinde,
burnu kanıyordu.
Günün kavuşmasına bir saat kadar vardı,
fakat artık bir daha gece olmayacakmış gibi aydınlıktı hava.
Sudaki ve topraktaki tohumlar,
Uzun
uykularınıza elveda!
Yavruladı böcekler,
yakında yabankazları cenuptan şimale geçecekler.
Uzamıştı tıraşı.
Öyle de nebatçasına birihtiyarlıktaydı ki ağır miğferinin
altında başı
insanların yaşıyla ilgisizdi.
Yalnız, dişleri genç bir kurdunki gibi beyaz ve temizdi.
Vaatler vardı havada,
Verilmiş sözlerle yüklüydü toprak.
Kurbağalar için bile bir bahtiyarlıktı yaşamak.
Kurbağalar yumuşak ve çevikti.
Kocaman ağızlarıyla ince bacaklarında sevinç,
yaş
tarlanın üstünde sıçrıyordu kurbağalar.
Birdenbire öyle dört ayaklı, durdu,
sıçrayan kurbağalara baktı.
Burnunun kanı aktı otomatik silahının değirmi tablasına.
Bahardı sevgilim, bahardı,
ve bahtiyar olabilmek için
toprakta,
havada, suda her şey vardı, sevgilim,
her
şey hazırdı,
her şey vardı.
1945