"Yo siempre me había imaginado el paraíso bajo la especie de una biblioteca."
"Ben cenneti hep bir çeşit kütüphane olarak düşlemişimdir."
Jorge Louis Borges

11 Haziran 2012 Pazartesi

ÖFKE ŞATOLARI-ALESSANDRO BARİCCO

Öfke Şatoları, çağdaş İtalyan yazarı Alessandro Baricco'nun sıradışı bir romanı. Olaylar 19. yüzyılda, Avrupa'nın herhangi bir yerinde, aslında varolmayan Quinnipak kasabasında geçiyor. Dudaklarını gören herkesin deliye döndüğü güzeller güzeli Jun; bir cam fabrikasının müdürü olan ve sonsuza kadar dümdüz uzayan bir demiryolunu yaptırmak isteyen kocası Bay Rail; kasabanın kaşifi ve bestecisi olan, bütün notaları kendi içinde taşıyan, Quinnipak'lıların çıkardığı çalgı sesleriyle gerçekleşen bir orkestra kuran Bay Pekisch; yazgısını bir ceket gibi üzerinde taşıyan bir adam, asla evlenmediği bir adamdan dul kaldığını söyleyen bir kadın ve kasabada devasa bir cam saray kurmak isteyen Paris'li dahi mimar Horace.

Baricco bir kasabanın öyküsünü son derece canlı ve dinamik bir anlatımla verirken, o kasabanın tuhaf ve gülünç insanlarını, yeni bir çağın düşlerini, tasarlanan demiryoluyla birlikte zamanın yeniden keşfini de anlatıyor; müziği de anlatıyor: hem de şimdiye dek hiç anlatılmadığı, hiç yaşanmadığı biçimde. Anlatımda lirik, destansı, dramatik ve mizahi öğelerin birbirini izlediği Öfke Şatoları, dünyanın yalnızca hayallerden oluşmadığını acı bir biçimde hatırlatsa da dünyanın güzelliğini, teknolojinin mucizelerini, olanaksızın peşinde koşan insanların sarsılmaz umudunu yücelten bir kitap. Aşk ve arzu üzerine, zaman ve hız üzerine, müzik ve duygular üzerine, teknik ve ilerleme üzerine, dahiler, hayalciler ve kaşifler üzerine çılgın bir kitap, İtalya'da 400.000 okur bulan Öfke Şatoları, benzersiz ve çok değişik dünyalara götürüyor.


*
“Bazen soruları andıran şeyler olur. Ya bir dakika ya da yıllar sonra yaşam bir yanıt verir”.

Post modern bir masal dersek de yanlış olmaz Öfke Şatoları için. Kitabı bitirdikten sonra kim neydi, ne nasıldı soruları pek de önemli değil; çünkü bizde bıraktığı bir tad var her şeyden önce. Gerçi hiç de öyle karmakarışıklığı yok.

Düşsel bir Quinnipak (Faulkner da Yoknapatawpha adlı bir bölge yaratmıştı) kasabasının insanları ‘kendi yaşamlarının iğneleriyle kendi öykülerini dikiyor, bu lanet olası ama çok güzel, sonu gelmez işle uğraşıyorlardı.’

Bir avuç kişinin başdöndüren öyküleri arasında dikkatimiz çeken (ki, diğer romanlarında da var doğal olarak) bazı insanların hep çılgınca, sonsuzca görünen büyük işlere girmesidir. Bu insanların arasında yaşan diğer insanlar ise olağandışı bir şekilde sakin bir yaşam sürer, başlarına geleni büyük bir sükunetle kabul ederler. Herkes kendi öyküsü içinde bir denize doğru sürüklenir Baricco’nun romanlarında. Yer yer komik ve hüzünlü ve yaşamın dehşetini görmemezlikten gelmeye çalışan, unutmaya çalışan karakterleri vardır.

Kişilerden başka nesneler de ete kemiğe bürüyor bu yazarın kitaplarında. Öfke Şatoları’nda tren, cam saray, borular yer yer sanki baş oyuncular gibi. İstediğiniz kişiyi hatta nesneyi romanın başkişisi kabul edebilirsiniz. Sonuçta herkesin yaşamında bulabileceği bir şeyi taşıyor ne de olsa. 

Gerçek diyemeyeceğimiz kadar gerçeküstü, gerçeküstü diyemeyeceğimiz kadar da gerçekçi bir roman Öfke Şatoları. Altı çizilecek satırlardan başka, bazı yerleri de tıpkı Yaşar Kemal’in büyülü sahneleri gibi. (Tren Dansı, Uzun bir borudan gelecek sesi beklemek vb.) Baricco’nun çoğu kitabında hep uzaklara giden bir adam, hep onu bekleyen bir kadın vardır. Bu romanda bunun en güzel örneğini yaratmış.

Büyülü dünyası ile, sorulara verilen sarsıcı yanıtlarıyla, komik ve hüzünlü karakterleri ile Baricco’nun belki de en güzel kitabı Öfke Şatoları. İçinde geçen şu cümle sanırım çok şeyi özetler: “…her şey bitti, bu kez bir daha geri gelmemek üzere, sonsuza dek kayboldu, hiçliğe karıştı. Onu düşleyen her kimse, artık uyandı.”


Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

©2012 Kitap Önerisi


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
 
9