Çağının tanığı ve bilinci, düşünce ustası ve özgürlüklerin
savunucusu olan Jean- Paul Sartre, çeşitli edebiyat alanlarını kapsayan çok
sayıda yapıtıyla bize 20. yüzyılın bir özetini sunar. 1964'te değer görüldüğü
Nobel Edebiyat Ödülünü kabul etmeyen Sartre, kuram ve eylem adamı niteliklerini
kişiliğinde birleştiren yazar-aydın kimliğiyle tüm dünyada yaygın bir etki
uyandırmıştır. Yazar, Sözcükler adını verdiği özyaşamöyküsünü 1953 yılında
yazmaya başladı, 1954 yılında büyük bir bölümünü bitirmişti. 1964 yılında
Sözcükler'i yeniden, bu kez daha yumuşatılmış, ayrıntılara daha çok önem veren
bir üslupla yeniden kaleme aldı. Yazarın amacı, geçmişi yeniden canlandırmak
değil, ona anlam kazandırmaktır. Gereksiz ayrıntılardan kaçınır, Marksçı
düşünceden, belirli ölçüde de ruh çözümlemesinden yararlanarak bize, öznelliğin
ağır bastığı çocukluk çağında, kendini nasıl edebiyata verdiğini, edebiyatta
mutlağı bulduğunu anlatır. Kendi örneğini bize, bir kuşağın ve bir toplumsal
sınıfın örneği olarak sunar.
*
Sözcüklerin ardından bakan bir çocuk
Jean Paul Sartre geçen yüzyıla damgasını vurmuş
yazarlardandır. Sözcükler, bu büyük yazarın çocukluğunu, bu büyük yazarın nasıl
bir hayatın içinden geçerek geldiğini gösteren önemli ve keyifli bir kitaptır.
Kitap, “Okumak” ve “Yazmak” adlı iki bölüme ayrılmış. Bir
yazarın otobiyografisine ne de çok yakışan bir ayrışma, değil mi?
Bir roman gibi de okuyabildiğimiz bu otobiyografi, Sartre’ın
aynı zamanda bir geçmişle hesaplaşmasıdır. Ama anlatmaya çalıştığım hesaplaşma
bilinen hesaplaşmanın biraz dışında: Yazar, her şeyden önce yaşadıklarımızın
yazılarımızı nasıl yönlendirdiğini dürüst bir şekilde anlatıyor. Bu bize şunu
öğretir: Yazı dediğimiz şeye ne kadar güvenebiliriz? Daha doğrusu bir
başkasının düşüncelerini (felsefe, din, politika, dünya görüşü vb alanlarındaki
düşünceleri) neden dikkate alalım ki, eğer çocuklukta yaşadıklarımız
etkiliyorsa, oluşturuyorsa düşüncelerimizi? Sartre bunu çok güzel itiraf
ediyor. Bu nedenle öteden beri ′dürüst′ kelimesi kullanılımıştır bu kitap için.
Daha iyi ifade etmek gerekirse, Sartre’ın
otobiyografisi bize mesela Orhan Pamuk, Martin Amis gibi postmodern
yazarların otobiyografik yapıtları ile arasındaki farkı gösterir. Birincisi,
gerçekte ne yaşadığını anlatırken; ötekiler, acaba nasıl bir öykü uydurup da
bunu ilginç bir hale getiririm tekniği ile yazmaktadır. Farkı anlamak için
Sartre’ın Sözcükler’i iyi bir başlangıç.
Not: Sözcükler, üç ayrı çeviri ile bulunuyor dilimizde.
Selahattin Hilav, Bertan Onaran ve Alp Tümertekin. Üçü de iyi çevirilerdir.