Babam, başı kız kardeşimin dizlerinde öldü. Kardeşimin üç
çocuğu vardı ve o an için babam dördüncü çocuğu oldu. Kardeşim babamın da bir
zamanlar çocuk olduğunu kabul etmek zorunda kaldı; bir çocuk gibi onun da
kötülük içermeyen dilekleri vardı. Derken büyüdü, evlendi, baba oldu ve kendi
çocuklarını gördü, bir çocuğun dileklerini tahmin etti, keyfi davranışlarını ve
kaprislerini gördükçe sinirlendi. Böylece kendisi de katı ve kızgın biri
olup çıktı; sanki onu çocukluktan alıp o hale getiren yola kızarmış gibi.
*
Doğanın yaşamak için insana ihtiyacı yoktur, ama insanın
doğaya ihtiyacı vardır ve onsuz bir hiçtir. O halde korku ve saygı içinde
olması gereken kim, insan mı, doğa mı? Tabii ki insan fakat bizler sinir
krizine girmiş çocuklar gibi doğadan sürekli bir şeyler talep ediyor, üstünlük
kurmaya çalışıyoruz. Gülünç şey! Doğa insanın atomları, görecelik teorisini
keşfetmesine izin verir ve yine kendi yolunda gitmeye devam eder. İnsan her
şeyi yapabilir ama doğayı yaratamaz; bizler annesine ondan üstün olduğunu kabul
ettirmek için annesinin göğsünü yumruklayan çocuklar gibiyiz. Ondan ceza
gelmeyecektir bize. Ölürken, onun bizi cezalandırdığını inkâr eder dururuz.
*
Dünyanın insana ihtiyacı yoktur. Bu, zavallı bir aşığın
sevdiğine her şeyi sunduğu ama yine de sevdiğinden onu diğer tüm varlıklardan
ayrı bir yere koyduğunu belirten tek bir sözcüğü hatta işareti elde
edemeyişinin öyküsüdür… Dünya bize karşı bir sevgi göstermez hatta bizi kale
almaz. Biz de umutsuz aşıklar olarak birer tirana dönüşürüz. Sessizliğini,
sessiz kalmasını neden olan her şeyi, sırlarını yoklarız. Hepsini açığa vurur,
hiçbir şey saklamaz. Buna rağmen insan karşısında yenilse bu hiç bitmeyen
sessizliği insana acı verir. Yine de insanın metresi olmaz o. Sonunda biz onun
üstüne yıkılır, ölürüz. Ona gömülür ve onda unutuluruz. Küstah aşığın en son
çaresizliğidir bu.
*
Kendi ölümümü içiyor, kendi yaşamımı yutuyorum, kendi
felaketimi yiyor ve kendi korkumla doluyorum. Kendi yaşamımın metaforu,
düşüncelerimin şekli ve rengi; kendi sesinin tonu ve kendi yaptıklarının
tarifiyim. Kendi yaşamımın şiiriyim; hüzünlü, nazik, bir öfkelenen bir yatışan;
acı veren ya da iyileştiren, hem kendime hem başkalarına bir yara ve bir yara
bandı. Başka hiç kimsenin şiirine örnek olamam, başkası da benim şiirime bir
örnek olamaz. O halde birbirimizle nasıl iletişim kurabileceğiz? Keşke
bilseydim; ama tek bildiğim sadece var olduğumuz. Ne olduğumu bilmekten başka
bildiğim bir şey yok ve bu bana yetiyor…
Ölülerin Ezbere Bildikleri Şiir
Uzun
şiirler, hayatın kısalığına
Gözleri
kapalı ölüler içindir.
Her
şeyi ezbere bilir onlar
Ve
çıplak kemiklerinde
Kendi
şarkısını söyler şiir.
Bitmiş
uzun şiirlerdir onlar
Kafatasından
başlayıp, parmak uçlarına kadar uzanır
Artık
gerek kalmayana dek yaşamıştır beden
Ve
sonrasında şiir üstünü kapatmıştır.
Seçen ve Çeviren: Behlül Dündar